Kudüs’te Şeyh Cerrah Mahallesi Direnişi
Şeyh Cerrah Mahallesi, Filistin’in kalbi durumundaki Kudüs’ün doğu kısmının kuzeyinde yer alıyor. Ürdün hükümeti, siyonist işgal güçlerinin 1948’de işgal devletinin kuruluşu sırasında göçe zorladığı Filistinli ailelerden bazılarını 1956’da bu mahalleye yerleştirmiş ve kendilerine verilen evler için bir süre kira gibi taksit ödemeleri karşılığında evlerin kendilerinin olması üzere anlaşma yapmıştı.

Siyonist işgal rejimi 1967’de Kudüs’ün doğu kesimini de işgal ettiği için bu mahalleyi de ele geçirdi. Sonra yahudi yerleşimi ile ilgilenen bazı örgütler birtakım sahte belgeler uydurarak, bu mahallenin 1948’den önce yahudi ailelere ait olduğu iddiasında bulunmuş ve bu iddiayla işgal mahkemelerinde dava açmıştı. Mahkeme yahudi örgütlerinin iddialarını tasdik ederek bu mahallede ikamet eden ailelerin bir kısmının tahliye edilmesi yönünde karar vermişti.
Siyonist örgütlerin söz konusu davaları ve işgal mahkemelerinin oyunları yüzünden Filistin halkı da yıllardan beri burada varlık mücadelesi veriyor. Ama ne yazık ki siyonist zihniyetin hakim olduğu ortamda adalet ve hukuk değil zorbalık ve kuvvet iş görüyor.

İşgal güçleri 19 Ocak 2022 tarihinde düzenlediği baskında bu mahallede ikamet eden Salihiye ailesinin üç evini yıkmış ve bu evlerin arsalarıyla birlikte ailenin altı dönümlük arazisine el koymuşlardı.

Bundan cesaret alan işgal güçleri daha sonra Salim ailesine evlerini boşaltmaları için tebligatta bulundu. Ancak mahalle ahalisi, Kudüs halkı, genelde Filistin halkı ve insan hakları kuruluşları bu ailenin yanında durarak işgal güçlerine ve onların himaye ettiği, Itamar Ben-Gvir isimli aşırı siyonist bir milletvekilinin organize ettiği siyonist çetelere karşı mücadele etti.

Bu mücadele karşısında işgal mahkemesi 37 bin şekel kefalet ödenmesi şartıyla, ailenin evlerinden tahliye edilmesi kararının askıya alındığı açıklamasında bulundu. Ancak aile yoksul olması ve geçim sıkıntısı çekmesi sebebiyle insanî yardım kuruluşlarından işgal rejiminin dayattığı bu haksız kefaletin karşılanması konusunda kendilerine yardımcı olmaları çağrısında bulunmak zorunda kaldı.


Amnesty’nin İsrail’in Irkçı Ayrım Politikası Hakkında Raporu
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) 1 Şubat 2022 tarihinde dünya kamuoyunun dikkatine sunduğu raporda siyonist işgal rejiminin Filistinlilere yönelik olarak sistemli bir şekilde ırk ayrımı politikası uyguladığını gözler önüne serdi.

İşgal rejiminin bu rapora yaptığı itirazların gerçekleri değiştirmesi imkânı yoktur. Çünkü siyonist işgal rejiminin ırk ayrımı politikası, çok farklı yönlerden kendini belli eden ve gizlenmesi mümkün olmayan bir gerçektir.

Örneğin dünyanın her tarafından yahudilerin rahatça işgal edilmiş Filistin topraklarına göç ederek hiçbir engele takılmadan İsrail kimliği almaları mümkün olduğu halde, işgal rejimi Filistinli ailelerin birleşmesini sağlayacak “kimlik” almalarını engelleyen sözde vatandaşlık yasasının süresini uzatma teklifini parlamentoda kabul ettiremediği halde özel bir hükümet kararıyla yine uzattı. Bu yasaya göre Filistinlilerin evlilik yoluyla bile “kimlik” almaları mümkün olmadığı için ailelerini birleştirmeleri de mümkün olmuyor.

Sadece Filistinlilere mahsus olarak uygulanan “idari tutuklama” sistemine göre bir Filistinlinin hiçbir kanuni gerekçe olmadan 6 ay süreyle hapse atılması ve bu hapsin süresinin yine kanuni gerekçe ileri sürmeden 10 kez uzatılması mümkün oluyor.
Bunlar yasalardaki ırk ayrımı politikasından iki dikkat çeken örnek. Bunun gibi daha nice örnek gösterilmesi mümkündür. Uygulamada ise yasalardakinin kat kat fazlasıyla karşılaşıldığı bilinen bir gerçek.

İşte Uluslararası Af Örgütü de bütün bu gerçekleri rapor ederek insanlığın dikkatine sundu. Ama ne yazık ki küresel güçler Güney Afrika’da tarihe gömülmüş ırkçı yönetime ve intihar etmiş Hitler’e lanet okumaya devam ederken siyonist katillerin ırkçı politikaları karşısında açık ve net bir tavır sergilemekten çekiniyor.

Siyonist İşgalcilerin Ziyaret Atağı
Siyonist işgal rejimi bir taraftan Filistin topraklarında yıkım, tehcir ve şiddet uygulamaya devam ederken, sistematik ırk ayrımı politikası da bir uluslararası insan hakları kuruluşunun raporuyla tescil edildiği halde işgal yönetiminin liderleri İslam ülkelerine yönelik ziyaret atağı başlatmış durumdalar.


İşgal devletinin Savunma Bakanı Benny Gantz’ın geçtiğimiz Kasım ayında Fas’a, ciddi tepkilere ve protestolara neden olan bir ziyaret düzenlemesinden sonra, 30 Ocak 2022 tarihinde de işgal rejiminin cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ziyarette bulundu. Bu ziyaret aynı zamanda bir İsrail cumhurbaşkanının BAE’ye düzenlediği ilk ziyaret niteliği taşıyordu.

Bunun üzerinden fazla zaman geçmeden işgal rejiminin Savunma Bakanı Benny Gantz, Bahreyn’e bir ziyaret düzenleyerek büyük bir ilgi ve ihtişamla karşılandı. Bu ziyaret sırasında Bahreyn’le güvenlik alanında önemli anlaşmalar imzalayan Gantz, bu ülkede aynı zamanda ABD’nin 5. Filosu’nun komutanı Amiral Brad Cooper’le buluşarak, Basra Körfezi’nden Kızıldeniz’e uluslararası deniz taşımacılığının güvenliği konusu üzerinde görüştü.

Bunun hemen ardından da işgal hükümetinin başbakanı Naftali Bennett, 15 Şubat 2022 tarihinde yine Bahreyn’i ziyaret etti.
İşgal rejiminin cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog’un Mart ayında da Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor. Bu konuyla ilgili olarak şunu özellikle belirtelim ki BAE’yi ziyaret eden Herzog ile Türkiye’yi ziyaret edeceği bildirilen Herzog farklı kişiler değildir. Diplomatik gerekçeler ve açıklamalar hiçbir zaman bizim siyonist işgal rejimine ve onu temsil eden eli kanlı bir cumhurbaşkanına bakışımızı ve tavrımızı değiştirmez.

Not: Vuslat dergisinin Mart sayısı için hazırladığımız, “Denize düşsek de siyoniste sarılmamalıyız” başlıklı dosyamızda Filistin topraklarında sürekli kan döken, insanların evlerini yıkan, topraklarını gasp eden işgal rejiminin eli kanlı liderlerinin İslam ülkelerinde ağırlanmasıyla ilgili değerlendirmelerimizi ayrıntılı bir şekilde ortaya koymaya çalıştık.

İran’la Nükleer Teknoloji Pazarlığı
İran Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, İran’la 2015’te imzalanan ve 2018’de ABD Başkanı Trump’ın tek taraflı olarak çekilmesiyle etkisini kaybeden, nükleer teknolojinin denetlenmesi karşılığında yaptırımların kaldırılmasına dair anlaşmanın yeniden geçerli kılınması için Viyana’da yürütülen görüşmelerde önemli ilerlemeler kaydedildiğini ve anlaşmaya çok az bir mesafe kaldığını ileri sürdü. Ancak İran açısından büyük önem arz eden yaptırımların tümünün kaldırılması ve anlaşmanın kalıcı olması için yasal güvenceye bağlanması talebinin kabul edilmesi konusunda henüz ABD’den net bir tavır ortaya konmuş değil. Ayrıca Cumhuriyetçi senatörlerin, anlaşmayı yasal güvenceye bağlama girişimine karşı tavır sergilemeleri de bunun kolay olmayacağını ortaya koydu.

Libya’da Paralel Hükümet Problemi
Libya’da 24 Aralık 2021’de yapılması kararlaştırılan seçimlerin yasal çerçevesi konusunda ittifak sağlanamaması, dolayısıyla gerekli hazırlıkların yapılamaması üzerine ertelenmesinden sonra bu konuda bir ittifak sağlanması için çalışmalar sürdürülürken, fitne örgütünün lideri Halife Hafter’in etkisinde olan Tobruk Temsilciler Meclisi’nin eski İç İşleri Bakanı Fethi Başağa’yı başbakan seçtiğini duyurması işlerin daha çetrefil ve içinden çıkılması zor duruma gelmesine sebep oldu. Tobruk Temsilciler Meclisi, böyle bir seçim yaparken 24 Aralık 2021’de Dibeybe hükümetinin süresinin dolduğu iddiasında bulundu. Oysa onun hükümeti geçiş dönemi için kurulmuştu ve seçimlerin ertelenmesiyle birlikte bu hükümetin süresi de uzatılmış oldu. Ayrıca seçim tarihiyle birlikte geçiş dönemi hükümetinin süresinin dolması durumunda Tobruk Temsilciler Meclisi’nin süresinin de dolması gerekir ki o zaman yaptığı seçimin bir geçerliliği olamaz.


Not: Ribat dergisinin Mart sayısı için hazırladığımız dosyada Libya’da seçim süreci ve sonrasında yaşanan problemleri ayrıntılı olarak değerlendirmeye çalıştık. Bu konuda daha kapsamlı bilgi sahibi olmak isteyenlere bu yazımızı okumalarını öneririz.

Tunus Diktatörünün Yüksek Yargı Konseyi’ni İlga Etmesi
Tunus’ta aynen Habib Burgiba ve Zeynelabidin bin Ali döneminde olduğu gibi “Tek Adam” diktatörlüğüne doğru ilerlemeye çalışan yeni diktatör Kays Said son olarak Yüksek Yargı Konseyi’ni ilga ettiğini açıkladı. Bu kurumu ilga etmesinin amacı ise yargı mekanizmasını bağımsız olmaktan tümüyle çıkarıp kendi emirlerine ve talimatlarına bende hale getirmek. Böylece yargının hiçbir şekilde ayağına takılmamasını sağlamak.


Kays Said’in Yüksek Yargı Konseyi’ni ilga etmesi özellikle başta hakimler olmak üzere yargı kurumlarının ileri gelenlerinin geniş çaplı tepkisine sebep oldu. Hakimler bu karara karşı protesto gösterileri düzenleyerek tepkilerini dile getirmeye çalıştılar. Ancak Kays Said inatçı tutumundan geri adım atmayıp kamuoyunu yanıltmayı amaçlayan birtakım kelime oyunlarıyla olayları yatıştırmaya çalıştı.

Onun sergilediği tavırlar ve aldığı kararlar “Tek Adam” diktatörlüğüne adım adım ilerlemekte kararlı olduğunu gösteriyor. Ona bu cesareti verenler ise arkasında duran diğer dikta rejimleriyle Tunus’tan bir türlü elini çekmek istemeyen Fransız emperyalizmi.

Hindistan’da Şimdi de Başörtüsü Üzerinden Müslüman Düşmanlığı
Hindistan’da Müslüman varlığına karşı savaş açan ırkçı yönetim şimdi de Müslüman kızların dini tesettürleriyle okullarda tahsil görmelerini engellemek için kampanya başlattı. İşin gerçeğinde Hindistan’da hiçbir dinin mensubu dini kıyafetinden dolayı sorgulanmazken ve böyle bir şey de zaten mümkün değilken özellikle Müslüman kızların inançları gereği giydikleri örtülerinden dolayı hedef alınmaları tamamen onların İslamî kimliklerine yönelik düşmanlıktan ve İslam’a karşı açılan savaştan kaynaklanmaktadır. Bunun sebebi ise Hindistan’da özellikle de Hindular arasında İslam’a ilginin artması ve İslam’ı tanıma fırsatı bulanların da benimsemekte zorluk çekmemeleridir. Çünkü İslam, doğruyu ve marufu arayanların aradıklarını onlara sunabilecek nitelikte ve kapasitededir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?