Hamd, âlemleri terbiye eden Allah’a (c.c.) mahsustur. Âlemlere rahmet, Müslümanlara efendi, kurtuluşumuza rehber olan Efendimize salat okur, selam ederiz. Aline ve ashabına salat ve selam olsun.

İslam dini, ilme ve ilim tahsiline çok önem vermiştir. Bu konuda binlerce eser bırakan selef âlimlerinin hayatlarını okuyor ve onları kendimize örnek alıyoruz. Resûlullah’ın (s.a.s.), yaşadığı dönemi, Kuran-ı hâkim bizlere asr-ı cahiliyye olarak adlandırmaktadır. Cehaletin içinden ancak ve ancak bir kandil ile çıkabiliriz. O kandil, Kuran-ı Kerim’den başka bir kitap değildir. Karanlıklardan aydınlığa cehaletten âlimliğe, zilletten izzete çıkmak için Rabbimiz, Efendimize (s.a.s.) ilk emir olarak “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alaktan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.” (Alak, 1-5) ayetlerini indirdi.

Üstat Hasan el-Bennâ, “Risaleler” adlı eserinde ilim hakkında şunları söylemektedir: “İslâm dini, ilimden asla yüz çevirmez. Güç ve kuvvete verdiği önemden daha fazlasını ilme verir. Ayrıca, ilmi bir fariza olarak kabul etmiştir. İlk inen ayetler bu gerçeği fazlasıyla teyit etmektedir.”1 Üstat, sahih bir akidenin, tevhidi bir hareketin ilimsiz olamayacağını biliyordu. Hilafetin lağvedilmesinden dolayı, kalkınmanın tekrar “ilim” ve “eğitim” ile olacağını tüm konuşmalarında ifade etmiş olup buna dair çalışmaları okul çağlarında yapmıştır. Kendi asrının müceddidi olan Şehit İmam el-Bennâ, ilköğrenimini, âlim ve muhaddis olan babasından aldı. Hadis, fıkıh, itikat, dil gibi şeriatın alt dalları konusunda değerli eserleri ihtiva eden babasının kütüphanesinde de bolca vakit geçirirdi. Fıkıh, itikat ve dil gibi alanlarda babası onun, eserlerin metinlerini ezberlemesini teşvik eder ve “Metinleri ezberleyen ilmi de elde eder” sözünü ona sıkça hatırlatırdı. Bu konuda ilginç bir olay da yaşamıştır: İlkokul 3. sınıfta iken Arap dili dersinde müfettişler sınıflarına misafir olmuştu. İmam el-Bennâ, o zamanlar Hariri’nin, “Mulhatu’l-İ’rab”ını ezberlemişti. Müfettiş, Arapçada ismin ve fiilin alametini sordu. Daha sonra harfin alametini sorunca sınıf öğretmeni cevap için Hasan el-Bennâ’yı kaldırdı. Hasan el-Bennâ’nın cevabı Hariri’den bir beyitlik şöyle bir şiir oldu:

“Harf ise alameti olmayandır
Bu sözümü ölçü al ki allame olasın.”

Hasan el-Bennâ’nın bu cevabı üzerine müfettiş gülümsedi ve “Emredersiniz efendim! Allame olayım diye senin sözünü ölçü alacağım” dedi.2

Üstat, o zamanlarını şöyle dile getiriyor: “…İlim sevgisi kalbimde oldukça yer etmişti. Okumaya ve bilgimi artırmaya son derece düşkündüm. İlmin, topluma da bireye de son derece yararlı olduğuna, ilmi yaymanın gerektiğine bütün kalbimle inanıyordum. Hatta adını ‘eş-Şems (Güneş)’ diye koyduğum bir dergi çıkarmaya karar verdiğimi bile hatırlıyorum. Onun bir ve ikinci sayıları için gerekli yazıları da yazmıştım…”3

İmam el-Bennâ, âlimlerden azami derecede istifade etmeye özen gösterir, onlarla oturur, derslerine katılır, tartışmalarına iştirak ederdi. İmam el-Bennâ, sadece mescitlerle sınırlı kalmıyordu. Babası, haftanın belli günlerinde de kardeşleri ile fıkhi meseleleri müzakere ederlerdi. Tüm bunların neticesinde İmam el-Bennâ, ilmi ile öne çıkarak, eğitimi ile ses getirmişti. Üstat Ömer Tilmisani, kendisi hakkında şunları kaleme almıştır: “…Üstat Hasan el-Bennâ, büyük hacimli kitaplar ve kapsamlı risaleler yazabilirdi. Fakat o hem konuşmasında hem de yazılarında fıtratı gereği kolay ve basitleştirici idi. Eğer yazarlık ve telif alanında ilerlemek isteseydi, kolaylıkla bunu başarabilirdi. Onun konuşma üslubu, fiilen kolay ve ilgi çekiciydi. İlmi birikiminin, çağdaşı bulunan herhangi bir âlimin ulaştığı birikimden geri kalır bir yanı yoktu. Aksine tüm çağdaşları, onun seviyesine veya yakınına ulaşamamışlardı. Allah tarafından kendisine ikna kabiliyeti verilmişti. Kendisi ile konuşan herhangi birini hakikate ulaştırmak adına Rabbi ile delil getirme konusunda harika bir zekâya sahipti. Kasıtlı olarak onunla mücadeleye girenleri ise kendi hâline bırakır, haklı olduğu hâlde tartışmaktan vazgeçerdi…”4

İlmi Amele Döken Cemaat
İmam el-Bennâ, ilmin amele dönüşmesi için talebelerinin eğitimlerine çok önem veriyordu. Kendisinin koyduğu kaidelerinden biri de şudur: “Biz, eğitmediğimiz kişiye görev vermiyoruz.” Üstat Hasan el-Bennâ, çeşitli eğitim metotlarıyla oldukça ciddi bir şekilde ilgileniyordu. Üstat, eğitim ve terbiye üzerine durduğu kadar hiçbir şey üzerine bu denli durmamıştır. “Biz pratiği olan bir İslam’ı konuşmak istiyoruz.” İmam el-Bennâ, teorik kavramlardan çok pratiği yaşayan ve yaşatan bir önderdi. Bu eğitim; kapsamlı, dengeli ve çeşitli idi. Bütün fertleri kapsayan bir eğitimdi ve fikrî ya da aklî, içsel ya da bilinçsel eğitimin bütün alanlarını kapsamaktaydı. Yine söz konusu eğitim, fertlerin bütün vaktine yayılmıştı; fakat fertleri sıkmayan bir programı kapsıyordu. Aklî ve fikrî eğitim için muhtelif kültür programları içeren konferanslar, dersler ve toplantılar düzenleniyordu.5

Ömer Tilmisani, hatıratlarında Müslüman Kardeşler’in, cezaevinde yaşadıkları bir hatırayı bize nakletmektedir: “…Biz Vahhad hapishanesindeyken, kardeşler kendi aralarında kavga etti ve Muhammed, Seyyid’i tokatladı. Bu durum sorumlu kardeşe intikal ettirildi ve Seyyid’in de Muhammed’in yüzüne bir tokat atması yönünde karar çıktı. Kardeşler, verilen bu hükmün uygulamasını görmek için bir salona toplandılar. Muhammed ve Seyyid yüz yüze durdular ve Muhammed, ellerini yana salarak Seyyid’in tokatlamasını bekledi. Seyyid, tokat atmak üzere ellerini kaldırdığı sırada, arkadaşına acıdı ve ben mahkeme yoluyla sana tokat atmaya hak kazandıysam da bağışlamayı daha uygun görüyorum ve seni bağışlıyorum…” dedi.

Uzun süren zindan hayatı boyunca Müslüman Kardeşler’in birbirlerine karşı tutumu hep bu tarzdaydı. Üstat, Müslüman Kardeşler’in fertlerini hep bu ahlak üzerine yetiştirmişti. Kişinin asabını bozan ve psikolojik sıkıntısına neden olan zindanlarda bile onlar, bağlı oldukları prensip ve ilkeleri unutmamışlardı.6

İmam el-Bennâ, sadece fertleri eğitmiyor; aile gruplarını da eğitiyor ve onlara kamplar da yaptırıyordu. Bu konuda, “Biz pratiği olan bir İslam’ı konuşmak istiyoruz.” diyordu. Dolayısıyla kitap okuyan değil, kitabı pratiğe döken çalışmalar yapmışlardır. Mesela aileleri gruplara ayırıp onlara okumaları için kitap veriyordu. Bu kitap okunacak denildikten sonra bir üst manga diyebileceğimiz grupta, okunmuş kitapların nasıl değerlendirildiğini test eden kamplar yapıyorlardı.7

Müslüman Kardeşler’de Âlim Kadrosu
İhvan’ın bir diğer özelliği de teşkilatın içindeki âlim sayısının fazlalığıdır. Âlimler, peygamberlerin varisleridir ve âlimlerden yoksun bir İslami cemaat düşünülemez. Belki de İhvan Hareketi’nin 85 yıldır yolundan sapmaması, Cemal Abdünnasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek’in zulümlerine rağmen şiddete başvurmayıp yolundan sapmadan ilerlemesi, helal ve haram çizgisine sadık kalması, İhvan içerisinde çokça bulunan Rabbani âlimlerin bereketindendir.8 Kuruluşundan bu yana Müslüman Kardeşler kadar eğitime önem veren bir cemaat bilmiyoruz çünkü. Beş kıtada 160 şube. Aylık dergileri “ed-Da’vâ”, 80 bin nüsha dağıtılıyordu ve dahası pek çok faaliyet yapılıyordu. İhvanın elindeki para, talebin çokluğuna rağmen baskı sayısını arttırmaya yeterli değildi. İmkânlar olsaydı, bu sayı ayda beş yüz bini rahatlıkla bulabilirdi.9

İmam el-Bennâ’ya: “Üstat neden kitap yazmıyorsun?” dendiğinde; “Ben adam yazacağım, adamlarım kitaplar yazacaklar.” diye cevap verir. (Bir asra yakındır sahada çalışması olan Müslüman Kardeşler hareketi 360 bin akademisyen yetiştirdi.) Ve o adamlar, öyle kitaplar yazdılar ki kütüphaneler hep onların yazdığı eserler ile doldu.

Üstad Hasan El-Bennâ’nın mektebinde Hasan el-Hudeybi, Ömer el-Tilmisani, Seyyid Kutub, Abdulkadir Udeh, Abdullah Nasıh Ulvan, Mustafa Meşhur, Said Ramazan, Zeynep Gazali, Mustafa Sıbai, Seyyid Sabık, Fethi Yeken, Muhammed Kutub, Said Havva, Abdullah Azzam, Gannuşi, Halit Meşal, Abdülaziz Rantisi, Şeyh Ahmet Yasin, Şehid Muhammed Mursi, Mecdi el-Hilali, Ali Muhammed Sallabi, Yusuf el-Karadavi gibi nice İslam âlimleri, mütefekkirleri ve mücahit liderler yetişmiştir. Ezher ulemasından katılanlar ise, Şeyh Ahmet Hasan el-Bakuri, Şeyh Muhammed Gazali, Şeyh Abdulmuizz Abdüssettar, Şeyh Muhammed Feragli, Şeyh Ahmet Şerit, Şeyh Seyyid Sabık, Şeyh Zekeriya Zevke, Şeyh İsmail Hamdi, Şeyh Abdüllatif eş-Şa’şaî, Şeyh el-Ebasirî eserleriyle, fikirleriyle Müslümanları aydınlatmışlardır. Müslüman Kardeşler Cemaati, İslam âlemi için dünya çapında en fazla sayıda âlimi yetiştirmesi, en fazla sayıda mücahidi yetiştirmesi, en fazla sayıda şehidi vermesi ve en fazla sayıda davetçi yetiştirmesi ile ümmete büyük bir ümit aşılamaya devam etmektedir. Bugün İslam adına yola çıkan her gencin örneği, her kuruluşun metodu, her hastanın ilacı hâline gelmişlerdir.
Ahmed bin Hanbel’in, İmam Şafi hakkındaki şu sözü ne kadar da manidar: “Eli kalem tutan her kişi (ilim talebesi), İmâm Şâfii’ye borçludur.” Bugün ise, Müslümanlar sahih bir akidenin rehberi, tevhidi bir hareketin lezzetini alıyor ise, bizler de çalışmalarımızı bu cemaatin mensuplarına borçluyuz. Mezarlıktan biri kalktı, tohum ekmeye başladı ve dedi ki “Benim iki emelim var: Gündüzler boyunca çocuklara ve gençlere öğretmenlik yapacağım, geceler boyunca da babalarına, dinlerinin hedefini ve saadetlerinin kaynaklarını anlatacağım. Bunu, seyahatler yapıp konuşarak, yazarak, kitapla ve siyasetle yapacağım. Birincisi için iyiliği, bilgi ve şuuru, ikincisi için ise ahlaklı olarak sebat ve fedakârlığı hazırladım.”

Şehid İmam el-Bennâ’nın şu sözleri ile yazıma son veriyorum: “Müslüman Kardeşler Hareketi, kendini, selef-i salihin inancında bir dava, Sünni bir yol, sufî bir hakikat, samimi bir cemaat, ekonomik bir şirket, siyasi bir duruş, atletik bir kulüp, bilimsel ve kültürel bir bağ, ekonomik bir girişim ve toplumsal bir fikir olarak tanımlamış ve bu hareketin Sünni, geleneğe bağlı ve yenilenme düşüncesinde en aktif unsurların mirasçısı ve icracısı olduğunu ilan etmiştir.”10

Allah’ın rahmeti sağanak sağanak onların ve arkadaşlarının üzerine yağsın! Rabbimiz! Bize iman verdikten sonra ayaklarımızı dininde sabit kıl! Yalnız sana ibadet eder ve sadece senden yardım isteriz. Selam ve dua ile…

Kaynakça
1) Risaleler, İslam ve İlim:145, 2) Hasan el Bennâ ve Müslüman Kardeşler, s. 153 3) Hatıralarım, Hasan el-Bennâ 4) Hatıralarım, Ömer Tilmisani, s. 218 5) Ana Hatları ile Müslüman Kardeşler, s. 99 6) Hatıralarım, Ömer Tilmisani, s. 13 7) Genç Doku, Nureddin Yıldız, s. 32 8) Genç Doku, Recep Songül, s. 61 9) Hatıralarım, Ömer Tilmisani 10) Davet Mektebi, Şubat, 2019.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?