Batı’yı İngiliz Prensinden Öğrenin!
İngiltere Kralı III. Charles’ın eski eşi Diana’dan dünyaya gelen oğlu Prens Harry’nin “Spare” adını verdiği anı kitabında, Afganistan’da askerlik görevi yaptığı sırada 25 insanı katlettiğini ve bundan dolayı hiçbir vicdan azabı çekmediğini, çünkü onları insan olarak görmediğini dile getirmesi İslam dünyasında geniş çaplı bir tepkiye ve tartışmalara neden oldu.
Aslında Prens Harry’nin burada dile getirdiği düşünceler Batı emperyalizminin ve çağımızdaki küresel emperyalizmin Müslüman halklara yönelik politikasının özünü de ortaya koymaktadır.

Batı emperyalizminin sadece Müslümanlara değil genel anlamda kendilerinden olmayan tüm insanlara yaklaşımı böyledir. Onlar “insan” sıfatının sadece kendilerine mahsus olduğunu düşünürler. Böyle düşünmeleri ise başkalarını topluca katletme ve imha etme konusunda herhangi bir sıkıntı çekmemeleri içindir. Ayrıca Müslümanlara karşı özel anlamda bir kin ve düşmanlıkları vardır. Dolayısıyla Müslümanları katlettikleri zaman sadece bundan dolayı herhangi bir vicdan azabı çekmemekle kalmaz bilakis bundan özel bir haz alırlar ve zevk duyarlar. Modern çağda bile İslam coğrafyasında sürekli katliamlar yapabilmelerinin, insanları vahşice katledebilmelerinin sebebi budur. Ama sahip oldukları medya imkanlarını değerlendirerek kendilerini tüm dünya kamuoyuna “modern” başkalarını ise “geri, barbar” olarak kabul ettirmeyi de başarmışlardır.

Not: Aylık Ribat dergisinin Şubat 2023 sayısı için yazdığımız dosyada Prens Harry’nin sözlerinden hareketle Batı emperyalizminin sicilini tahlil etmeye çalıştık. Bu konuda ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenlere yararlı olacağını umuyorum.

İsveç’te İslam’ın Kitabına ve Peygamberine Saldırı
“Aşırı sağcı” olarak tanımlanan ancak en bariz özelliği Müslüman düşmanlığı olan Danimarkalı politikacı ve Sıkı Yön Partisi (Stram Kurs) Başkanı Rasmus Paludan, İsveç yönetiminin izin vermesi ve polis tarafından da himaye altına alınması üzerine 21 Eylül 2023 tarihinde Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim’i yakıp Hz. Muhammed (s.a.s.) ile alay eden bir karikatür çıkardı. Gelen tepkiler üzerine İsveç yönetimi bunun bir düşünce ve ifade özgürlüğü olduğunu, İsveç’te ifade özgürlüğünün çok geniş olduğunu iddia etti.

Aynı kişi Eylül 2020’de de Kur’an-ı Kerim’i yakmak için bir eylem düzenlemek amacıyla İsveç’e girmek istemiş ama İsveç yönetimi o zaman izin vermemişti. Bunun üzerine İsveç’te ona destek veren bir grup İslam düşmanı, ülkenin Malmö kentinde caddenin ortasında Kur’an-ı Kerim’i yakmış ve tekmelemişti. Bu iğrenç saldırı, ülkede yaşayan Müslümanların tepkilerine ve eylem düzenlemelerine neden olmuştu. Polisin göstericileri dağıtmak istemesi üzerine de olaylar çıkmış ve bazı kişiler gözaltına alınmıştı. Yani o zaman Paludan’a izin vermemekle birlikte onun ülke içindeki taraftarlarına aynı işi yapmaları için izin veren İsveç, Müslümanların tepkilerine ve protesto eylemlerine tahammül edemeyerek onlara müdahale etmiş ve birçok kişiyi gözaltına almıştı.

Her şeyden önce 2020 yılında Paludan’a İsveç’e girmesi için vermeyen, bugün çizdiği sözde “ifade özgürlüğü”çerçevesinin içine o zaman bu saldırıyı dahil etmeyen İsveç’in bu kez, kendisinin Türkiye’yle NATO konusunda pazarlıklarının devam ettiği bir dönemde bu adama izin vermesi, onun da İslam’ın kitabına ve peygamberine yönelik iğrenç saldırısı için özellikle Türkiye Büyükelçiliği’nin önünü seçmesi olayın siyasi boyutunu açıkça ortaya koymaktadır. İsveç bir bakıma Türkiye’ye NATO konusunda işi uzatması durumunda kendisinin de bazı politik kartlarını devreye sokabileceği yönünde mesajlar vermek istemiştir. Ancak onun bu yola başvurması çok aptalcadır. Çünkü böyle bir saldırı karşısında Türkiye’nin PKK meselesinden dolayı koyduğu çekinceye ikinci gerekçe eklenmiştir ve bu gerekçede Türkiye’deki siyasi irade halkın bütün kesimlerinin iradesiyle bütünleşecek ve İsveç’e karşı siyasi tavır daha etkili bir hale gelecektir. İsveç başbakanının daha sonra Paludan’ın eylemini kınaması da hata ettiklerinin biraz farkına vardığını gösterir.

İkinci olarak, 2020 yılında Malmö’de İslam’ın kutsal kitabına yönelik iğrenç saldırıya ve bu yıl da Danimarkalı bir ırkçı liderin saldırısına izin veren İsveç’in 2020 yılındaki saldırının protesto edilmesi için düzenlenen gösteriye müdahale etmesi ve katılanlardan birçok kişiyi gözaltına alması düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda hiç de samimi olmadığını, bilakis ikiyüzlü yani çifte standartçı olduğunu gösterir.

Üçüncü olarak da saldırı ve hakaret hiçbir hukuk sisteminde düşünce ve ifade özgürlüğüne girmez. Bir insanın düşüncelerine itiraz etmek ve karşıt görüşler ileri sürmekle ona hakaret etmek, saldırmak hatta cinayet işlemek aynı şey değildir. İsveç’in dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan bir kesimin en kutsal değerlerine iğrenç bir şekilde saldırı düzenlenmesini ifade özgürlüğü kategorisine sokması bu ülkeyi yönetenlerin düşünme kabiliyetinden iyice yoksun olduklarını gösterir.

Libya’da Yeniden Diplomatik Atak
Libya’da, paralel hükümet ortaya çıkararak bir sivil darbe gerçekleştirmeye kalkışan fitne hareketinin lideri Halife Hafter’in bu yolla amacına ulaşmasının mümkün olamayacağını anlaması neticesi yeniden masa başı görüşmelere ve seçim pazarlıklarına başlama arzusunu belli etmesi üzerine Ocak ayında yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı.
ABD’nin Libya Maslahatgüzarı Leslie Ordman hem Bingazi’de Halife Hafter’e arka çıkan Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’le hem de Trablus’ta Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid El-Mişri’yle görüşme yaptı.

Bunun ardından BM Libya Özel Temsilcisi Abdullah Batili hem Sirte’de 5+5 Ortak Askeri Konsey’le hem de Trablus’ta meşru yönetimin ileri gelenleriyle görüşmeler yaptı. Batili, Fransa’nın Libya Büyükelçisi Mustafa Mihrace ile de bir görüşme yaptı.
Aynı günlerde CIA Başkanı William Burns önce Trablus’u ziyaret ederek Başbakan Abdülhamid Dibeybe ile ardından da Bingazi’yi ziyaret ederek Halife Hafter’le bir araya geldi. Burns’un ABD’nin Trablus’taki hükümete destek verdiğini açıklaması dikkat çekti. Bunda Hafter’in Rusya ile ilişkilerine ve Rusya’nın özel askeri şirketi Wagner ile işbirliği içine girmesine tepkisinin önemli rolü olduğu tahmin ediliyor.

CIA başkanının düzenlediği ziyaretten 5 gün sonra da Türkiye’den MİT Başkanı Hakan Fidan Trablus’u ziyaret ederek Başbakan Dibeybe, Dışişleri Baknaı Necla El-Menkuş ve Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed El-Menfi ile görüşme yaptı.
Görüşmelerin ana konusu ise Libya’da taraflar arasında seçim sisteminin ayrıntıları hakkında bir muvafakat sağlanması ve merkezi yönetimin tüm ülkede söz sahibi olması için seçimler yapılması konusu idi.

İşgal Rejiminde Yeni Hükümet ve İç Sorunlar
İsrail işgal rejiminde, 1 Kasım 2022 seçimlerinde birinci olan Likud Partisi’nin lideri Netanyahu kendisi gibi Arap ve Müslüman düşmanı aşırı ırkçı, aşırı siyonist partilerle işbirliği yaparak koalisyon hükümetini kurdu. Bu koalisyonu oluşturabilmek için, hükümete ortak olmalarını istediği partilerle uzun pazarlıklar yaptığı siyonistlerin haber kaynaklarında dile getirildi. Çünkü onların her biri kendilerini kilit konumunda görüyor ve Netanyahu’dan ciddi taleplerde bulunuyorlardı. O yüzden koalisyonu oluşturma işi bayağı uzadı.
Netanyahu’nun kurduğu hükümet, “İsrail tarihi”nin en aşırı sağcı hükümeti olarak nitelendirildi. Gerçi Filistin halkı açısından siyonist işgalcinin aşırı olarak nitelendirilen kesimi ile diğer kesimi arasında bir fark bulunmuyor. Filistin halkına zulüm onların ittifak noktalarıdır.

Ancak kendi içlerinde ciddi sorunlarının ve muhalefetlerinin olduğu da bir gerçektir. Bu muhalefetlerini Netanyahu’nun başbakanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte meydanlara yansıtmaya başladılar. Ayrıca siyonist medyanın sol kanadı da Netanyahu’nun hükümetine ortak olan aşırı siyonist partilerin liderlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye başladı.
Bunlardan biri de Şas Partisi’nin lideri Aryeh Deri’ydi. Bu adamın geçmişi yolsuzluk ve rüşvetlerle dolu. 1999’da da yolsuzluktan üç yıl hapis cezası almış. Bu adam aynı zamanda bir hahamdır. Gerçi hahamların en önemli marifetlerinden birinin insanların mallarını haksız yollarla iç etmek olduğunu Yüce Allah bize bildiriyor: “Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin çoğu insanların mallarını haksızlıkla yemekte ve Allah’ın yolundan alıkoymaktadırlar. Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele!” (Tevbe, 9/34 Bu adamın sicilinden dolayı işgal rejiminin Yüksek Mahkeme’sinin onun bakan olamayacağına hükmetmesi siyonist işgalcilerin kendi içlerinde sıkıntılara neden oldu.

İran ile AB Arasında “Terör Listesi” Boksu
Avrupa Birliği’nin İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu’nu terör listesine alacağını bildirmesi üzerine İran da, o durumda kendisinin de Avrupa ülkelerinin ordularını terör listesine alacağı yönünde açıklamada bulunarak AB yöneticilerini titreten ve uykularını kaçıran bir tehditte bulundu! Devrim Muhafızları Ordusu’nun Irak’taki ve Suriye’deki katliamlarına sessiz kalan AB ülkelerinin İran’da yaşanan son olaylar sebebiyle bu teşkilatı terör listesine alma tehdidinde bulunması ise büyük ölçüde siyasi nitelikliydi.

Sudan’da Cuntacıların Ağızları mı Doğru Söylüyor Kuyrukları mı?
Sudan’da cuntanın başkanı Abdülfettah El-Burhan, Çerçeve Anlaşması’nın içeriğinin belirlenmesi amacıyla görüşmelerin başlatılması münasebetiyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada askerlerin, yönetimi sivillere devretmek ve halkın seçeceği bir iktidara tabi olmak istedikleri iddiasında bulundu. Bunlar ağızlarıyla böyle konuşurken kuyrukları hiç de saltanatın keyfinden vazgeçmeye istekli olmadıklarını söylüyor. Bu durumda öndeki dillerinin mi yoksa arkalarındaki dillerinin mi doğru konuştuğunu kestirmek zor oluyor.

Küresel Emperyalizm Askerlerini Çekti IŞİD’ini Bıraktı
Faaliyet yürüttüğü her yerde küresel emperyalizmin karanlık hesaplarına ve kirli emellerine hizmet eden IŞİD, Afganistan’da yine bombalama eylemleri gerçekleştirdi.
Anlaşıldığı kadarıyla emperyalizm işgal ettiği topraklardan askerlerini çekerken o topraklara adeta mayın gibi döşediği IŞİD örgütü militanlarını geride bırakıyor. Onlar da adeta emperyalizmin intikamını alırcasına ülkenin güven ve istikrara kavuşmasını engelleyen ve hiçbir ahlâkî temele oturtulması mümkün olmayan insanlık dışı eylemler gerçekleştiriyorlar. İşin en kötü yanı ise bu çirkin eylemlerini “küresel cihad” kavramının kapsamı içine sokmaya kalkışmaları.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?