Bizleri yoktan var eden ve sayısız nimetlerle nimetlendiren yüce rabbimize sonsuz hamdu senalar olsun. Şüphesiz yüce rabbimizin verdiği her nimet bizim için çok değerlidir. Ancak bana sorarsanız yüce rabbimizin verdiği ve vereceği en büyük nimet hidayettir; bizleri hak üzere yaratması ve İslam’la müşerref kılması, Hz. Muhammed (s.a.s.) ümmetinden kılmasıdır. İşin asıl zor kısmı bundan sonra başlıyor ki bu da son nefesimize kadar hidayet üzerinde olabilmek, hak yolda sebat edebilmektir. Müslüman olmak, hidayet üzerine olmak yetmez; hak üzerine sebat etmek, emaneti teslim etmek de gerekir.

Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: “Sizden bir kimse cennet ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve o kimse bu sefer cehennem ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cehenneme girer. Yine bir kimse cehennem ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cehennem arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve o kimse cennet ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cennete girer.” (Buhârî-Müslim)
Bu hadis-i şerifte insanoğlunun ameline ya da hidayet üzere oluşuna güvenmemesi gerektiği, insanın bir ömür hak üzere iken son anda ayağının kayabileceği ve hidayetten çıkabileceği ifade ediliyor. Ayrıca bu hadis-i şerifte; şu an hidayet üzerinde olmayan bir insanın ömrünün son deminde tövbe edebileceği, rabbinin hidayet nasip etmesi ile hidayet üzere vefat edebileceğini belirtiliyor. Dolayısıyla çok dikkatli olmamız gerektiği hususunda bizleri ikaz ediyor.

“Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize katından bir rahmet ver, kuşkusuz sen çok bağış yapansın.” (Al-i Îmran, 8)
“İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.” (Tirmizî, Ebu Davud)
Yukarıdaki ayet ve hadise benzer onlarca ayet ve hadis yazabiliriz. Okuyucu biraz dikkat ederse, Kur’an-ı Kerim’de hidayet ehlinin çok az olduğu, hidayet üzere kalabilmek için rabbimize bol bol dua etmemiz gerektiği ile ilgili birçok ayet-i kerimenin olduğunu görecektir.

Peki, hidayet üzerinde sebat etmek için ve Cenab-ı Allah’ın son nefesimize kadar bizleri hidayet üzere kılması için neler yapabiliriz? Naçizane birkaç önemli hususu beyan etmem gerekirse:

1. Kur’an ve sünnete sarılmak, bu çerçevede bir yaşam sürdürmek ve çokça Kur’an okumak: Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de birçok kıssa vardır. Bu kıssalar bizler ders ve ibret alalım diye zikredilmiştir. Özellikle de peygamber kıssaları ders ve ibret almamız için çokça zikredilmiştir. Şüphe, şehvet, nefsin istek ve arzuları vb. durumlar insanoğlunu yoldan çıkaran en önemli hususlardır diye düşünüyorum.
Kimi insanlar, fikri ve zikri bozuk insanlarla dostluk kurunca şüpheye düşer ve imanı zayıflar. Aynı şekilde zenginlik, makam mevki elde etme, evlilik, âşık olmak gibi durumlar da insanı yoldan çıkarabilir. Kur’an’da, bir Müslümanın karşılaşabileceği her türlü imtihanla ilgili kıssalar mevcuttur. Mal-mülk, makam-mevki vs. elde eden kişi Hz. Süleyman’ı örnek alırsa, yolunu şaşırmaz ve nasıl davranması gerektiğini bilir. Hz. Yusuf’un kıssasını okuyan, sabır ve iffetin ne kadar önemli olduğunu görür. Hz. İbrahim kıssasını okuyan; sağlam bir inanç, cesaret, teslimiyet ve tefekkürün önemini anlar ve bu doğrultuda yaşamayı kendine şiar edinir. Böylece son nefesine kadar Allah’ın izni ile hidayet üzerinde kalabilir.

2. Özellikle Kur’an’da geçen dualar ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yaptığı dualarla sürekli dua etmek: Hz. Peygamber’in bize öğrettiği ve okuduğu duaları her gün okuyarak yüce rabbimize münacatta bulunmamız gerekiyor. Nitekim Peygamber Efendimiz de sabah-akşam okumamızı tavsiye ettiği bu dualarla (el-Mesurat) rabbine sürekli münacatta bulunmuştur.
“(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan, 77)
“Dua eden adam bilir ki, birisi var, onun sesini dinler, derdine derman olur, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerîm Zât var, ona bakar, ünsiyet verir…” (Mektubat, 24. mektup)

3. Sâlih insanlarla olmak, aynı meclisi paylaşmak, Kur’an ve iman hizmeti yapan bir cemaate bağlı olmak: Sâlih ve müspet insanlarla beraber olmaya dikkat etmeliyiz. Unutmayalım ki “Bülbül güle, karga çöplüğe konar.” derler. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadiste, “Kişi dostunun (arkadaşının) dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Tirmizi)

4. Bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmak; amelî program yapıp namaz, ibadet, zikir vs. ile meşgul olmak.

5. Hayır dua almaya çalışmak: Özellikle anne-baba başta olmak üzere yoksul, yetim, komşu ve akrabaların hayır dualarını almak çok önemlidir.

6. Taklidi imandan tahkiki imana ulaşmak için tefsir, hadis, risale-i nur vb. eserler okumak.

7. TV, internet, telefon, sosyal medyada vakit geçirmek yerine vakti hayırlı işlere ayırmak: Aile ile ilgilenmeliyiz. Vaktimizi; sıla-i rahim ve spor yapmak, insanlara yardımda bulunmak gibi mümkün olduğunca faydalı işlerle doldurmalıyız. Unutmamak gerekir ki “Sen kendi nefsini hak ile meşgul etmezsen nefsin seni batıl ile meşgul eder.”
Rabbim son nefesimize kadar bizleri iman ve hidayet üzere sabit kılsın. Ve bizleri Müslümanlar olarak can verenlerden eylesin. Son olarak yazımızı Peygamber Efendimizin konumuzla alakalı gördüğüm şu güzel ve anlamlı iki hadisi ile bitiriyorum:
“Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında ‘doğru/sıddık’ olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan insanı kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında ‘yalancı/kezzap’ olarak yazılır.” (Müslim)
“Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi senin dinin üzerine sabit kıl.” (Tirmizî)

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?