Günlerden 6 Şubat çok sessiz bir geceydi. Sanki yer sezmişti yaşanacak felaketi ama susuyordu bütün alçak gönüllülüğüyle fakat yaptıklarıyla öğünen insanoğlu bilmiyordu, bilmedi ve ansızın geldi.
Yeryüzü şahit olduğu haksızlıklara, gördüğü onca katliama, bağrında taşıdığı mazlumların zulmedilişine dayanamadı. Önce Allah’ın emriyle yer sarsıldı sonra gökyüzü semalarına yükselen çığlıkların kasvetiyle sise boğdu yeryüzünü. O gece yağan yağmur değildi; milyonlarca yetimin, öksüzün, mazlumun, ananın, babanın gözyaşıydı aslında. Bizi biz sarsmıştık o gece, biz ettik, biz bulduk.
O sarsıntıyla açtık gözlerimizi ve herkes sevdiğine koştu. Ateistlerin bile tekbir getirdiği bir geceydi. Dillerimizin ne söylediğinin farkında değildik. Sarsıntı durunca çocukları kucaklayıp dışarı koştuk. Koşuyorduk ama nereye koştuğumuzu bilmeden sağa sola savrulan yaprak misali, çünkü her yer sallanıyordu. Aslında o gece hepimiz Rabbimizin gazabından rahmetine koşmaya çalışıyorduk. Kimi yalın ayak, kimi üstü başı dağınık, kimisi de çocuğu kucağında bağırmalar, çağırmalar ve söylenen hiçbir şey anlaşılmıyordu, sadece bir uğultu… hava karanlık, yağmur yağıyor ve her taraf sis…. Gecenin dehşetini iliklerimize kadar hissetmiştik.

Güvenli bir yere ulaşmak için insanların kimi yürüyor, kimileri arabayla gidiyordu. Sevdiklerinin sesini duyanların mutluluğu ve sevdiklerine ulaşamayanların endişesi yüzlerine yansıyordu. O zaman “nasılsın iyi misin?” demenin, beğenmediğimiz kanepelerin, halıların, kısacası sahip olduğumuz halde kıymetini bilemediğimiz her şeyin değerini anladık.
Ne oluyordu! Allah’ım rahmet eyle…. Tekrar sarsılıyorduk. Sanki yer yarılacak, üstündeki ağırlığı yutacak ve rahatlayacaktı. Tekbirler, şehadetler, tövbeler ve salavatlar birbirine karışmıştı. Kim bilir belki de Rabbim bunlar hürmetine yeryüzüne “dur!” dedi.
Her gün sabahları okunan ezan sesleriyle uyanmayaman, uykusunu bölmeyen milyonlarca insan, bir buçuk dakikalık sarsıntıyla iyice sarsılmış, afallamış ve şaşkınlık içinde kendini sokağa atmıştı. Depremin bu kısa sarsıntısına dayanamayan biz insanoğlu acaba kıyametin o dehşetli gününe nasıl dayanacağız?
Daha lüks yaşamak için donattığımız evlerimiz mezarımız, milyonluk dairelerimiz çöp, güvenli rezidanslarımız enkaz yığını oldu. “Bizimdir dediğimiz” her şey iki sallandı, yalan oldu. Bu depremi herkes farklı yaşadı ve herkes payına düşeni aldı.

Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.
Hayat olacak bir gün talan, yalancısın yalan dünya!

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?