Giriş
Arapça kökenli olan “seyahat” sözcüğü sözlükte temel anlam olarak suyun akması ve mecrasını bulması anlamında kullanılmaktadır. Yan ve yakın anlamda ise yürüme, gitme ve dolaşma anlamlarında kullanılır. Suyun mecrasında akıp gitmesi gibi seyahat eden de yeryüzünde gezip dolaştığı için eylemine seyahat denilmiştir.1 Terim olarak bu sözcük, daha çok planlı ve bir amaç gözetilerek yapılan yolculuklar anlamında kullanılmaktadır.
İnsanın Geniş Ufuklu Oluşunda Seyahatin Rolü
Seyahat, insanlığın var oluşundan itibaren merak giderme, bilgi edinme, dinlenme, yenilenme, tefekkür vb. nedenlerle yerine getirilen bir çabadır. Atamız Âdem (a.s.) cennetten yeryüzüne seyahat etmiştir. Hemen hemen tüm kutlu peygamberler seyahat ederek yer değiştirmişlerdir. İnsanlık kadar kadim olan bu eylem, niçin bu kadar gerekli ve vazgeçilmezdir? İnsanoğlu bir yeri yuva edinip yerleştikten sonra ne diye başka yerlere seyahat etmek ister? Seyahati gizemli kılan nedir?
İnsanoğlunun bilgi dağarcığı iki temel bilgi edinme yoluyla oluşup zenginleşmektedir. Bunlardan birisi okuma diğeri ise çevreyi gözlemlemedir. Okuma sayesinde zaman ve mekân sınırlarını aşarak bizden binlerce yıl önce yaşamış veya binlerce kilometre uzaklıktaki kişilerden istifade ederiz. Okuma bu özelliğinden dolayı, eski çağlardan günümüze kadar bilgi edinme ve bilgi dağarcığımızı zenginleştirmede önemli bir yol olarak görülmüştür. Çevre gözlemleme ise, örnek edinme ve taklit süreçlerini devreye sokarak bilgi dağarcığımızın gelişiminde ve zenginleşmesinde önemli rol üstlenen ikinci etkendir. Fakat onun etkisi, okumanın aksine zaman ve mekân engelleriyle kuşatılmış olduğundan daha sınırlıdır.
İnsanoğlu, hayatını zaman ve mekânla sınırlandırılmış olarak yaşar ve bu durum onun ufkunu daraltabilir. Kişinin yaşayacağı zamanı belirleme yetisine sahip olmaması onun bu husustaki zaafını daha da artırır. Çünkü bu durum tamamen irademiz dışında gelişmektedir. Fakat mekân için aynı şey söylenemez. Evet mekânın başlangıç kısmının belirlenmesinde de bizim katkımız yoktur. Aşkın iradenin dışında cüz’i olarak ebeveynlerin ve diğer bazı etkenlerin rolü olur/olabilir. Hiç kimse doğacak bebeğe doğup büyümek istediği yeri sormaz. Sorulsa bile bebeğin buna cevap verme olasılığı yoktur. Fakat kişi büyüdükten ve kendi kararının sahibi olduktan sonra kendisini sıkan mekân olgusunda bazı düzenlemeler yapabilir. Sözgelimi kullandığı mekânı değiştirebilir, çeşitlendirebilir. Böylece farklı mekân deneyimlerini yaşayarak ufkunu genişletebilir ve kendisini sıkan ve ufkunu daraltan mekân zırhından bir nebze de olsa kurtulabilir.
Kitap okuyarak zamanlar arasında yolculuk yapabildiğimiz, bizden çok önce yaşamış bilginlerden ve bilgelerden yararlanabildiğimiz gibi tebdili mekânda bulunarak da ferahlık elde edebilir, farklı mekânlarda bulunarak ufkumuzu genişletebiliriz. İşte burada seyahatin önemi devreye girer. Diğer medeniyetlerde de seyahat önemli olmakla beraber İslam bir adım ileri giderek onu sıradan bir eylem veya macera olmaktan çıkarıp bu konuda Müslüman için hedefler koyar. Böylece Müslümanın seyahati bilinçli ve bir amaca yönelik olur.
Müslüman Niçin Seyahat Eder?
İslam tarihi incelendiğinde Müslümanların farklı amaçlar için seyahat ettikleri görülecektir. Bunların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz:
İlim Tahsili: Müslümanlar ilim elde etmek için seyahat etmeyi önemli bir araç ve yöntem olarak görmüşlerdir. Kur’an’ın nazil olan ilk emrinin “oku!”2 olması, çeşitli ayetlerde ilmin, âlimlerin ve hikmetin yüceltilmesi3 Müslümanlarda ilim sevgisini doğurmuş, onları onu elde etmek için yolculuk yapmaya ve seferin zorluklarına katlanmaya teşvik etmiştir. Benzer şekilde ilmin, âlimin ve ilim talebesinin değerini yücelten çok sayıda hadisi şerif de mevcuttur. Bu makalemizde şu iki örnekle yetineceğiz: “İlim elde etmek için yola çıkanlara Allah, cennetin yollarından birini bulmayı kolaylaştırır”4 “İlim elde etmek amacıyla evinden çıkan kimse evine dönünceye kadar geçirdiği bütün zamanını Allah yolunda harcamış sayılır.”5 Allah Resûlü’nün (s.a.v.) hadislerine ulaşma tutkusu ile düzenlenen Rihle’ler İslam kültür mirasına önemli bir katkı sağlamıştır. İslam âlimlerinin bilgi edinme amacıyla düzenledikleri seyahatleri, diyar diyar dolaşmaları ve bugünkü imkânlarla bile gerçekleştirilmesi zor olan yolculukları, altın harflerle tarih sayfalarındaki yerlerini almıştır.
Dil Eğitimi: Seyahatin önemli sebeplerinden birisi de dil eğitimidir. Dilin kendi ortamında öğrenilmesi hem eğitim sürecini hızlandırır hem de telaffuz ve diğer bakımlardan daha düzgün bir eğitim imkânı sağlar. Nice âlim, dilin inceliklerini kavramak ve sözcük hazinesini zenginleştirmek için zahmetli seyahatlere katlanmıştır. İmam Şafii bu hususta örnek olarak gösterilebilir.
İbadet: İbadeti genel manasıyla düşündüğümüzde iyi niyetle yapılan tüm seferler bu kapsamda değerlendirilebilir. Daha özel manasıyla düşündüğümüzde ise en başta hac seferi ve Allah yolunda cihad yolculuğu zikredilebilir. Hicret de bu hususta özel bir yere sahiptir.
Kültür: Bu amaçla gerçekleştirilen seyahatin ilim öğrenme ve öğretme yanında ülkelerin coğrafî özellikleri, tarihleri, siyasî, idarî, ekonomik ve sosyal durumları, dinî ve ahlâkî özellikleri vb. konularda bilgi toplama gibi daha geniş amaçları da vardır.
Niçin seyahat edilmesi gerekir sorusunu yaşantısıyla cevaplayan ve bunu şiirsel olarak da ifade eden İmam Şafii’den iki alıntı ile makalemizin bu kısmını noktalayalım:
Kur’anî Bir Kavram Olarak Seyahat
Kur’an-ı Kerim’de seyahat kavramı üç yerde geçmektedir.
1. Tevbe suresinin ikinci ayetinde fiil kalıbıyla “sîhû” şeklinde geçip seyahat ediniz/edebilirsiniz anlamında kullanılmıştır. Bu ayette yüce Allah, müşriklere hitap ederek kendilerine verilen süreye kadar yeryüzünde dolaşabileceklerini ifade etmektedir. “Yeryüzünde dört ay daha serbestçe seyahat ediniz; fakat bilin ki asla Allah’ı âciz bırakamazsınız ve Allah inkârcıları er-geç rezil rüsvâ edecektir.”8
2. Yüce Allah’ın müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın aldığını ifade eden Tevbe 111. ayetten hemen sonra gelen ayette bu alışverişin hakkını verebilecek kişilerin özellikleri anlatılmaktadır. O özelliklerden birisi “sâihûn = seyahat edenler” şeklinde ifade edilmiştir. “O tövbekârlar, ibadet edenler, hamdedenler, seyahat edenler, rükûa varanlar, secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah’ın sınırlarını gözetenler; müjdele o müminleri!”9
3. Tahrim suresinin başında Allah Resûlü’nün (s.a.s.) eşleri uyarılıyor ve durumlarını düzeltmemeleri durumunda O’nun (s.a.v.), kendilerini boşayacağı ve yerlerine iyi özelliklere sahip eşlerle evleneceği ifade edilirken o özelliklerden biri “sâihât= seyahat eden kadınlar” anlamındaki sözcüktür. “Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, seyahat eden, dul ve bâkire eşler verebilir.”10
Birinci ayette geçen seyahat sözcüğünün, sözlük anlamında kullanıldığı hususunda ihtilaf yoktur. Fakat tefsir âlimlerimizin çoğunluğu ikinci ve üçüncü ayetlerdeki “seyahat eden erkekler” ve “seyahat eden kadınlar” anlamındaki “sâihûn” ve “sâihât” sözcüklerini sözlük anlamlarında görmeyip mecaz bir anlatım sanatı çerçevesinde “oruç tutanlar” manasında tefsir etmişlerdir. Tefsir âlimlerince yapılan böyle bir yorumlama, doğal olarak oruç ile seyahat arasındaki ilişkinin açıklanmasını zorunlu kılmaktadır. Âlimler bu ilişkiyi şöyle ifade etmişlerdir: Oruçta zorluklara ve mahrumiyetlere katlanma söz konusudur. Oruçlu kişi yeme-içmeden ve cinsel ilişkiden uzaklaşır, oruçlunun maddî yönü ruhî yönünün lehine zayıflar, manevi olarak yücelir ve böylece melekût âleminin birtakım özel hâllerine vakıf olabilir. Seyahatte de zorluklara katlanma, yerleşik hayatta sahip olduğu düzen ve nimetlerden, eşinden ve yakınlarından uzaklaşma vardır. Seyahatte kişinin daha önce görmediği yerleri ve olayları görme ve gözlemleme durumu söz konusudur. Bunun sonucunda da zihni berraklaşır ve tefekkür boyutu kuvvet kazanır.
Tefsir âlimlerinin, ayetlerde geçen bu kelimenin, gerçek anlamında değil de mecaz anlamında kullanıldığını düşünmelerinde iki temel faktör rol oynamış olabilir. Birincisi sıhhati tartışmalı olan “Ümmetimin seyahati oruçtur” manasındaki hadis ve Hz. Âişe’nin, “Bu ümmetin seyahati oruçtur” şeklindeki açıklamasıdır. Ebu Davud’un rivayet ettiği bir hadis ise şöyledir: “Ümmetimin seyahati, Allah yolunda cihaddır.”11 Bu birinci faktör, tefsir kaynaklarımızda detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. İkinci faktör ise açıkça belirtilmemiştir. O da kanaatimizce, mümin erkek ve kadınların zirve sayılabilecek niteliklerinin (Tevbe edenler, ibadet edenler, iyiliği emredenler…) yanında seyahatin sıradan bir eylem olarak görülmesi ve Kur’an’da övülecek kadar önemli bir amel olarak değerlendirilmemesidir. Oysa yazımızın girişinde belirttiğimiz gibi seyahat, haddizatında hem kişilik oluşumu ve gelişiminde hem de geniş ufuklu olmada kritik bir role sahiptir.
Müfessirlerin çoğunluğu12 “seyahat edenler” sıfatını oruç tutanlar anlamında yorumlamakla beraber diğer anlamları da (ilim talebi için yolculuk yapmak, cihad yolculuğu, hicret, tefekkür amaçlı seyahat…) bir ihtimal olarak zikretmişlerdir. “Şevkânî, Tevbe sûresinin 112. Âyetindeki sâihûn kelimesinin “oruç tutanlar” yanında “cihad edenler” veya “hicret edenler” yahut “hadis toplamak, ilim tahsil etmek için seyahate çıkanlar” mânasında kullanıldığına dair rivayetleri aktardıktan sonra Allah’ın seyahat sayesinde itaat yolunda kuluna fırsat sağladığını, zira kulun bu suretle insanlardan ayrılarak Allah’ın yarattığı varlıklar üzerinde düşünüp ibret alma imkânı elde ettiğini belirtmekte, dolayısıyla ayette seyahatin hakiki manasının kastedilmiş olabileceğini ima etmektedir. (Fethu’l-kadîr, II, 465)”
Çağdaş müfessirlerden Seyyid Kutub, Tevbe suresinin 112. ayetindeki “sâihûn = seyahat edenler” kelimesinin tefsirinde şunları söylemektedir: “Bunlar hakkında değişik rivayetler yer almıştı. Bu rivayetlerin bazısına göre bunlar muhacirlerdir. Bazısına göre ise mücahitlerdir. Kimi rivayetler de bunların ilim elde etmek için geziye çıkanlar olduğunu ifade etmektedir. Bunlardan maksat oruç tutanlardır diyenler de olmuştur. Biz bunların yüce Allah’ın yarattıklarını ve onun evrene yerleştirdiği tabiat kanunlarını düşünen kimseler olduklarını kabul ediyoruz. Nitekim başka bir yerde de benzerleri hakkında şöyle denmektedir: ‘Göklerin ve yeryüzünün yaradılışında, gece ile gündüzün birbirini kovalayışında derin düşünceliler için birçok ibret dersi vardır.’ Bu sıfat, tevbe, kulluk ve hamddan sonra oluşan atmosfere son derece uygun düşmektedir. Çünkü tevbe, kulluk ve hamd ile birlikte insanı Allah’a döndürecek, yarattıklarındaki hikmetini ve bu yaradılışın dayanağı olan hakkın özünü kavratacak şekilde yüce Allah’ın mülkünü düşünmek de yer alır…”
Kanaatimizce merhum Seyyid Kutub, bu yaklaşımında son derece isabet etmiştir. Çünkü Müslüman kişiliğe kazandırdıkları göz önünde bulundurulduğunda seyahat, sıradan bir özellik olmaktan çıkar. Kaldı ki Kur’an’da seyrüseferde bulunmaya ve ibret almak amacıyla yeryüzünde gezinmeye davet eden çok sayıda ayet vardır. Örnek olarak şu üç ayetle yetineceğiz:
“De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”
“And olsun ki, her ümmete: “Allah’a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının” diyen peygamber göndermişizdir. İçlerinden kimi Allah’ın doğru yoluna erişti, kimi de sapıklığı hak etti. Yeryüzünde gezin; peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunu görün.”
“Nice kasabaların halkını haksızlık yaparken yok ettik. Artık çatıları çökmüş, kuyuları metruk, sarayları bomboş kalmıştır. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akıl edecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir.”
İçinde bulunduğumuz yaz aylarının seyahat için müsait bir zaman dilimi olduğunu hatırlatarak yazımıza son vermek istiyoruz.
Seyahat ediniz ki ufkunuz açılsın.
Seyahat ediniz ki tefekkür boyutunuz gelişsin.
Seyahat ediniz ki maddi ve manevi olarak sıhhat bulasınız.
Seyahat ediniz ki yeryüzünde irşada ve hidayete muhtaç nice insanların farkına varasınız.
Selam ve dua dileği ile…
Kaynakça
1) El-Mu’cemü’l-vasît, “syh” maddesi. 2) Alak, 1.
3) Bakara, 269; Zümer, 9; Mücâdile, 11.
4)Müsned, II, 252, 325, 407; Buhârî, “İlim”, 10; EbûDâvûd, “İlim”, 1. 5) İbnMâce, “Cihâd”, 13; Tirmizî, “İlim”, 2. 6) İmam Şafiî, Divân, s. 26. 7) İmam Şafiî, Divân, s. 41. 8) Tevbe, 2. 9) Tevbe, 112 10) Tahrim, 5. 11) Ebu Davud, “Cihad”, 6, 2486. 12) Taberî, Kurtubî ve Keşşaf tefsirlerinde ilgili ayetlerin tefsirine bakabilirsiniz.
- İletişim