Bismillah… Hamd ü senâ âlemlerin rabbi olan Allah’a (cc) mahsustur. O’na hamd eder, O’nu tesbih ederiz. Allah’ın salât ve selamı şükreden kul ve vazifesini hakkı ile yerine getiren elçi Hz. Muhammed’in (sav), ailesinin, sahabesinin ve onun izinden gidenlerin üzerine olsun. Âmin…
İhlâs Kur’ân-ı Kerim’de çokça önemsenen, çeşitli münasebetlerde vurgulanan ve başta peygamberler olmak üzere iyilerin en belirgin sıfatlarından biri olarak bilinen bir kavramdır. Kitab-ı mübinin on yerinde geçen “muhlisîne lehü’d-dîn; dini O’na has kılmak” ifadesi ibadeti ve yaşantıyı yalnızca yüce Allah’a ait kılmayı sayıklar ve imanlı gönülleri bu meziyeti zirve bir şekilde elde etmeye teşvik eder. Yine, “ibâdullahi’l-muhlasîn; Allah’ın ihlâslı kulları” şeklinde olan Kur’ânî tamlama, bizlere kurtuluş meşalesi mesabesindedir. Öyle ki ihlâs olmaksızın ne amellerimiz yüce Allah katında değer bulabilir ne de bizi kendisi gibi cehennemlik yapmak isteyen şeytanın şerrinden korunabiliriz. Şeytanın küstahça bir edayla yüce Allah’a meydan okuyuşunun anlatıldığı ayetlerden,1 ihlâsın kurtuluş akçesi olduğunu anlıyoruz.
Evet, lanetli İblis ihlâslı kullar hariç herkesi, imtihana tabi tutulan tüm kulları yoldan çıkaracağını, saptıracağını ve kendisine boyun eğdireceğini söylüyor. Peki ihlâsı bu denli önemli ve kritik yapan nedir? İslâm âlimlerinin ittifak ettikleri hususlardan biri ihlâssız, riya bulaşmış amelin kabul görmeyeceğidir. Çünkü amelin kabulü iki temel şarta bağlıdır. Birisi, amelin İslâm fıkhına uygun olmasıdır ki, bu zahiri/maddi şart olarak biliniyor, diğeri ise manevi şart olarak bilinen düzgün niyettir. Kur’ân tilaveti, sabah namazı veya herhangi bir İslâmî ibadeti örnek olarak verirsek fıkıh kaynaklarında detaylı bir şekilde yazılan şartlar ne kadar gerekli ise ihlâs da o kadar gereklidir. Hatta ihlâsın gerekliliği daha kritik bir önem arz eder. Zira maddi şartlar yerine getirilmediği zaman çoğunlukla sadece amel geçersiz olur ve kişi ek bir vebal taşımaz. İhlâssız, riya bulaşmış bir amel ise kabul olunmayacağı gibi eda edene ciddi bir günah da yükler.
Daha açık bir ifadeyle şunu söyleyebiliriz: Sadece Allah rızası için eda edilmesi gereken bir ibadete (Kur’ân tilaveti, namaz kılmak, sadaka vermek…) riyakârlık bulaşırsa amel kabul olunmayacağı gibi sahibinin hanesine günah da kayd edilir. “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara, 264) Bir hadis-i şerifte Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Her zaman amellerinizde ihlâsı gözetin; zira Allah sadece amelin halis olanını kabul eder.“2 Kudsi bir hadiste ise Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allahu Teâlâ Hazretleri diyor ki: Ben ortakların, şirkten en müstağni olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa onu ortağıyla baş başa bırakırım.”3 Konuyla ilgili hadisler incelendiğinde riyakarlığın dünyada da cezalandırıldığı ve yüce Allah’ın bu çirkin durumu insanlara aşikâr kıldığı anlaşılacaktır. “Kim bir amel ve ibadeti insanlara işittirmek için yaparsa, Allah da onu kıyamet gününde insanların huzurunda rezil rüsvay eder. Kim riyakâr bir tutum sergilerse Allah da onun bu durumunu insanlara gösterir.”4
İslam’da zirve ameller olarak kabul edilen infak, şehadet ve ilim eğitimi bile ihlâsla eda edilmemeleri durumunda sahiplerine sevap şöyle dursun, cehennemlik olmayı gerektiren durumlara dönüşebilirler. Bu hususta çok sayıda sahih hadis mevcuttur. Biz İmam Müslim’in rivayetiyle yetineceğiz.
“Kıyamet günü, aleyhlerinde ilk hükmedilen insanlar şunlardır:
Birincisi; şehîd edilen kimsedir. O, Allah’ın huzuruna getirilir. Allah ona bahşettiği nimetleri anlatır. O da bunları itiraf eder. Cenâb-ı Hak:
–Öyleyse bunlara karşı ne yaptın? diye sorunca, adam:
–Ya Rabbi! Senin uğrunda şehîd edildim, der. Allah Teâlâ buyurur ki:
–Yalan söyledin! Sen, yalnızca korkusuz ve cesur denilsin diye savaştın. Gerçekten öyle de denildi. (Sonra) onun hakkında emredilir ve ateşe atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenir.
İkincisi; ilim öğrenen, başkalarına da öğreten, ayrıca Kur’ân okumakla da meşgul olan adamdır. O huzura getirilir. Allah kendisine olan nimetlerini anlatır. O da itiraf eder. Cenâb-ı Hak:
–Bunlara karşı ne yaptın? diye sorunca adam:
–İlim tahsil ettim, onu başkalarına da öğrettim. Senin uğrunda Kur’ân da okudum, der.
Allah Teâlâ buyurur ki:
–Yalan söyledin! Sen ilmi, ancak âlim denilsin diye öğrendin; Kur’ân’ı da ancak o kārîdir (kırâat ehlidir) denilsin diye okudun. Gerçekten, öyle de denildi.
Sonra hakkında emrolunur ve ateşe, yani cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenir.
Üçüncüsü; Cenâb-ı Hakk’ın maddi imkânlarını genişlettiği, malın her çeşidinden verdiği adamdır. O getirilir. Allah ona verdiği nimetlerini anlatır. O da bunları itiraf eder. Cenâb-ı Hak:
–Öyleyse bunlara karşı ne yaptın? diye sorunca adam:
–İnfâk edilmesini sevdiğin hiçbir yol bırakmadım. Malımı senin yolunda harcadım, der. Cenâb-ı Hak buyurur:
–Yalan söyledin! Onları ancak, cömerttir denilesin diye yaptın. Nitekim öyle de denildi. Sonra hakkında emredilir ve cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenir.” 5
Kur’ân-ı Kerim peygamberlerin başlıca özellikleri içerisinde ihlâsı belirtir. Bazen de verilen nimetler, ilahi korumanın gerekçesi olarak sunulur. “Kitapta, Mûsâ’yı an. Şüphesiz o ihlâslı biriydi…” (Meryem, 51) “Andolsun, kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı Yusuf da ona istek duyacaktı. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.” (Yusuf, 24) Keza, ihlâs peygamberlerin başlıca talimatları içerisinde yer almaktadır. “De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (ona) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak ona ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine ona) döneceksiniz.” (Ârâf, 29) “De ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” (Zümer, 11) “Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine, 5) “O halde, kâfirlerin hoşuna gitmese de siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin.” (Mü’min, 14)
Sözlükte saflaştırmak, arındırmak anlamına gelen ve dini bir terim olarak ibadet ve iyilikleri riya ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah (c.c) için yapmak ve böylece kulun tüm davranış ve sözlerinde sadece O’nun rızasını gözetmesi şeklinde tanımlanan ihlâs, sünnette de geniş bir öneme haizdir. “Allah buyuruyor ki; ‘Kulumun en çok sevdiğim ibadeti, bana karşı samimi olmasıdır.”6 İhlâslı bir niyetin amele dönüşmese bile sahibine sevap kazandıracağına dair nice hadis-i şerifler vardır. Bu konuda İmam Müslim’in sahihinde geçen bir rivayetle yetineceğiz. “Câbir İbn Abdullah el–Ensârî (ra) şöyle dedi: Bir defasında Peygamber’le (sav) birlikte bir gazvede bulunurken şöyle buyurdu: “Hastalıkları yüzünden Medine’de kalan öyle kimseler var ki, yürüdüğünüz tüm yollarda veya geçtiğiniz tüm vadilerde, sizinle birliktedirler (sevapta size ortak olurlar).”7
Allah Resulü (sav) birçok hadis-i şeriflerinde direkt veya dolaylı bir şekilde ihlâsın önemini belirtmiş ve aksi olan riyakârlık hususunda Müslümanları uyarmıştır. “Şüphesiz Allah sizin suret ve dış görünüşlerinize değil; kalplerinize bakar.“8 “Bir gün Allah Resulü (sav), arkadaşlarının yanına geldiğinde, onlara “Hakkınızda beni, Deccal’in şerrinden daha çok endişelendiren bir kaygımı haber vereyim mi?” buyurmuştu. Onlar da “Buyur Ey Allah Resulü” diye mukabele etmiş, bunun üzerine Hz. Peygamber, “Bu gizli şirktir ki, kişinin namaz kılmaya kalktığında kendisini görenler için namazını güzelleştirmesi, allayıp pullamasıdır.” diye cevap vermiştir.” 9
Hz. Ömer’in (r.a) rivayet ettiği ve İslâm’ın temeli (medâr-ı İslâm) kabul edilen dört hadisten biri olarak sayılan mütevâtir ve muttefekun aleyh (Buhârî ve Müslim’in el-Câmi‘u’ṣ-ṣaḥîḥ’lerinde yer verdikleri) bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey verilir…” İmam Nevevi (ö. 676/1277) Riyâżü’ṣ-ṣâliḥîn adlı meşhur kitabına bu hadisle başlayarak iyi niyetin ne denli gerekli olduğunu vurgulamıştır. Keza, medâr-ı İslâm olarak kabul edilen dört hadisten biri olan “Din nasihattir/samimiyettir…” hadisi konu olarak ihlâsı işlemektedir. Hatta bazı âlimler bu son hadisi İslâm’ın dörtte birini değil; tümünü ifade eden bir hadis olarak görmüşlerdir.10
Bu konuya önümüzdeki sayılarda da devam edeceğiz, inşallah.
Selam ve dua dileği ile…
Kaynakça
1) Bakınız: Hicr, 40; Sâd, 83. 2) Abdürrauf el-Münavi, el-Feyzü’l-Kadir Şerhu Camii’s-Sağir, c. I, s. 217. 3) Müslim, Zühd 46. 4) Buhârî, Rikâk, 36. 5) Müslim, cihad, 152. 6) Ahmed b. Hanbel, V/254. 7) Müslim, cihad, 159. 8) Müslim, Birr, 33; İbn Mace, Zühd, 9. 9) İbn Mace, Zühd, 21. 10) İbn Hacer el-Heytemî, Fetḥu’l-Mübîn fî Şerḥi’l-Erbaʿîn, Darü’l Beyrutî, 1. Baskı, sayfa 192.
- İletişim