“İki arada bir derede kalmak” diye bir deyim vardır. Bu deyim, iki seçenek arasından birini tercih etmeye çalışırken tarafını belirlemede yaşanılan zorluğu anlatmak için kullanılır. Velhasıl bu deyim, İslam ve modernizmin arasında savrulan Müslümanları anlatmakta kullanabileceğimiz veciz ifadelerden birisidir. Bir yandan İslam’a özgü değerleri yaşamak diğer yandan modernizme ayak uydurmaya çalışmak, ikisini bir arada yaşamaya çalışırken bu arada farkında olmadan kendi özlerinden kopmak, İslam’ın Müslümanı mı yoksa modernizmin Müslümanı mı olmak ve bunun gibi İslam ve modernizmin arasında hangi tarafta yaşadığı belli olmayan ya da tarafını belirlemede zorluk yaşayan Müslümanları, iki arada bir derede kalan Müslümanlar olarak tarif edebiliriz.
Müslüman, farkındalığı olan kişidir. O, kelime-i şehadet getirirken hiç şüphe etmeden kesin bir kabulle İslam’a inandığını söyleyen ve İslam’ı bir yaşam biçimi olarak sahiplenen kişidir. Müslüman için fikri ve pratiği ile İslam her şeyin üzerindedir. Müslümanın inancına göre, İslam dışında kalan ya da yeni ortaya çıkarılan herhangi bir olgu, olay, sistem, kanun, kural, ilke, stil vs. İslam’ın öz kaynakları ile değerlendirilir. Bundan dolayı Müslüman, karşılaştığı bu gibi durumlarda İslam’ı baz alarak değerlendirmesini yapar, buna göre hareket eder. Böylesi tavır Müslümanı tercihlerini yaparken, tarafını belirlemeye çalışırken net ve kararlı yapar, onu iki arada bir derede bırakmaz.
Müslümanları modernizm konusunda iki arada bir derede bırakan durumlar da olmadı değil. Modernizm 19. yüzyılda Avrupa aydınlanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan, bilimsel, kültürel, ekonomik ve siyasi hamleleriyle batıya sıçrama yaptıran yeni bir sistemdi. Batı, gücünü ve Müslüman dünyası karşısındaki üstünlüğünü modernizmle elde etmişti. Müslüman dünyası da batı karşısında üstünlüğünü yeniden ele geçirmek için bilim ve teknoloji alanındaki bazı yöntem ve metotları kullanarak batı karşısındaki eksikliklerini kapatmak istedi ve bu sahalarda modernleşmeye başladı.
19. yüzyılda Müslüman dünyası modernleşirken hedeflenenin aksine toplumun bütün katmanlarında büyük dönüşümler yaşandı. Modernizmin fikri, siyasi, ekonomik ve kültürel yönleri toplumun içine sızdı. Müslüman toplumlar için modernleşme kalkınmak, gelişmek ve istikbali yeniden inşa etmek üzere yapılan iyileşme ve yenileşme çalışmalarıydı. Bu çalışmalar bilimsel ve teknolojik olarak fayda sağladı. Ancak İslami olmayan düşünce ve yaşam tarzlarının siyasi, ekonomik, sosyal ve gündelik hayata eklemlenmesinin ardından Müslüman dünyasında değişimler ve dönüşümler baş gösterdi. Başlangıçta iyi niyetlerle yola çıkılan modernleşme serüveni Müslümanlar için geri dönülmesi ağır kayıplara, kapanması zor yaralara neden oldu.
Modernizm, fikri ve pratiği ile Müslüman dünyasını İslami çizgiden uzaklaştırdı. Dini, ahlakı ve toplumsal yapıyı bozdu. İlmî, kültürel yapıyı parçaladı. Aile bağlarını yok etti. İslam’a olan muhabbet ve ilgiyi azalttı. Adı Müslüman olup dinini tanımayan, dinini doğru tanımlayamayan, kelime-i şehadet bile getiremeyen insanların hâli ise çok daha vahim. Müslümanlar gardını düşürmeden İslam’ı benimsediklerini, Müslüman olduklarını ifade etseler de görünen hâl çok başka; inanç, ibadet, ahlak bambaşka. Modernizmin evlatları olan laiklik, sekülerizm, ateizm, deizm, çıplaklık, zina, faiz, ahlaksızlık, yolsuzluk, hırsızlık, eşcinsellik gibi daha ne kadar kötülük ve yanlışlık varsa hepsi Müslüman toplumlara sirayet etmiş durumda. Müslümanlar farkında olarak ya da olmayarak İslam’ın hakikatlerinden uzaklaşıyorlar ve modernizme daha çok yaklaşıyorlar. Biraz İslam’dan biraz modernizmden derken ortaya karışık bir yaşantı çıkıyor. Bu beklenmedik bir sonuç değil, modernleşmenin neticeleri…
Modernizme kuş bakışıyla bakacak olursak İslam’ın özüne uygun olmadığını anlamamız hiç de zor olmaz. Gelenek karşıtlığı, eskiden kopuş, din dışılık, dinle ilgisi olmayan manalarına gelen, geçmişin değerlerinden uzaklaşan, dini değerleri hiçe sayan bir sistemdir modernizm. Tarihiyle, geçmişiyle ve ilkeleriyle ne aradığımız ne ihtiyaç duyduğumuz ne de değerlerimize uyan bir sistemdir. 19. yüzyılda Avrupa’da kilisenin katı kuralları ve akıl dışı uygulamaları altında ezilen, aklı, fikri, insanlığı hiçe sayılan halkların kiliseye ve otoritesine karşı yaptığı fikri, siyasi ve kültürel bir başkaldırı hareketidir. Kilisenin hegemonyası altında ezilen halkların, kilisenin insani değerleri yok sayan karar ve uygulamalarını dini sorgulayarak, dini değerleri reddederek ve dine yeni bir bakış getirerek yaptıkları bir eylemin adıdır. Modernizm daha sonra sistemli hâle dönüştürülerek gündelik hayatta yer bulan, bütün dünyada düşünsel ve yaşamsal alanları etkileyen bir sistemin adı olmuştur. Zamanla bu sistemin doğruları bütün dünyanın doğruları hâline evrilmiş, Müslüman dünyası da modernizmin bilim ve teknolojik doğrularını alayım derken kendine uymayan, kültürünü yansıtmayan, ileride başına dert açacak bu sistemin diğer doğrularını da almaktan kendini koruyamamıştır.
Modernizm 21. yüzyılda Müslüman dünyasında varlığını devam ettirmektedir. Sistem Müslüman toplumlarda “yenilik, gelişmişlik, akılcılık, ilericilik, çağdaşlık” anlamlarıyla süslenerek pazarlanmaya devam edilmektedir. Modern Müslüman, modern genç, modern kapalı, modern tesettür, modern başörtüsü gibi yakıştırmalarla güya Müslümanların yenilikçi, ilerici, çağdaş olduğu ve sistemin böyle olanları taltif edeceği algısı empoze edilmektedir. Bunu yapanlar İslam’ın öz kaynaklarına uymayan, kendilerince uydurulmuş, yine kendilerine hizmet eden bir anlayışla İslam dışı bir hayata Müslümanları çekmek istemektedirler. Müslümanları kendi sistemlerine, değerlerine, metotlarına uyan fikir ve eylemlerle donatarak dini İslam’dan uzaklaştırıp modernizmin gerçek anlamını Müslüman dünyada da yaşatmak istemektedirler. Dün kendi topraklarında din üzerinde baskı kurarak yapmaya çalıştıklarını bugün de Müslüman toplumlarda yapmaya çalıştıkları aşikârdır.
Modernizm başta ne ise sonda da odur. Başta savunduğu ne ise sonda da onu savunmuş, başta ne istediyse sonda da onu istemiştir. Profan (din dışı) bir hayatı savunur ve bu hayatı profan fikir ve pratikler üzerinde şekillendirir. Müslüman dünyasında ne şekilde olursa olsun, hangi anlamlarla kullanılırsa kullanılsın amacı ve hedefi ilk doğduğu günkü gibidir; dini yok saymak ve değerlerini reddetmek. Modernizmin anlamı, kendisi, savunduğu değerler ve kullandığı yöntemler İslam’ın öz kaynakları açısından sorunludur. Bize uymayan, değerlerimizi yok eden, gelişmişlik adı altında topluma dikte ettirilen dini, ahlaki ve kültürel bağları bozan, zedeleyen bir yapısı vardır.
Bu açıdan modernizmi Müslüman toplumlara süsleyerek altın tepsiyle sunanların fikirlerine aldanmadan, modernizm hakkındaki manipülasyonlara, dayatmalara kapılmadan önce onu İslam’a göre bir değerlendirmeye alsaydık onun güzel, iyi sunulan hâllerine inanmaz, tehlikelerine ve tuzaklarına düşmezdik. Yani modernizm konusunda iki arada bir derede kalmazdık. Bunun için Müslüman farkındalığıyla “modernizm nedir, nerede ve nasıl ortaya çıkmıştır, neyi savunmaktadır, kimden gelmiştir, kaynağı neresidir, faydalı ya da zararlı tarafları var mıdır, İslam’a yaklaşımı nasıldır, modern Müslüman olmak ne anlama gelmektedir?” gibi soruları bilmek önemlidir. Bu soruların cevaplarını buraya sığdırmamız elbette mümkün değildir. Ama sadece modernizmin kelime anlamı ve çıkış süreci onun ne olduğunu anlamamıza yeterlidir.Vesselam…