Modernite, Batı’da 18. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Avrupa, dini, günlük hayatlarından çıkarıp aklı ve maddeyi kutsallaştırmayı seçmiştir. Modern olmak, düne ait olmayan bir dünyada yaşamak, demektir. Batı, Orta Çağ’dan sonra dinsel olanı terk edip aklı, rasyonaliteyi merkeze koymuş; bilimi, bilimsel düşünceyi, pozitivizmi yüceltmiştir. Genellikle sanayileşmiş, laikleşmiş ve çağdaş (!) seviyeye ulaşmış toplumlar için “modern toplum” ifadesi kullanılır. Orta Çağ’daki papazın yerini modern çağda bilim adamı almış, insanlık daha özgür olmak isterken farklı bir otoritenin dayatmalarına maruz kalmıştır. Orta Çağ’da; tanrının ve dinin kulluğunda olan insan, bu defa da modern çağın yücelttiği otoritelerin kulluğuna soyunmuş oldu.

Aydınlanma çağıyla beraber bilime ve akla duyulan sonsuz güven ve dünyada cenneti yaşayabileceğine inanan insanlar gördüler ki ne savaşlar sona erdi ne kıtlık ne açlık ne de hastalık bitti. Aksine insanoğlunun hırsları, egosu, aç gözlülüğü dünyayı daha yaşanılmaz bir hâle getirdi.
İslam dünyasına baktığımız zaman Batı’daki gibi Allah ile kulun arasına giren bir din adamı sınıfı yoktu ve Kuran-ı Kerim’de aklını kullanmak, tefekkür etmek insanoğluna sık sık öğütleniyordu. Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’de, “Allah katında canlıların en kötüsü, hakikate karşı sağır ve dilsiz kesilip aklıselimle düşünmeyen kimselerdir.” (Enfal, 22) buyuruyor ve aklını kullanmayanları, düşünmeyenleri kınıyordu.

Kimi tarikatların Batı’daki rahiplere benzer ruhban sınıfları olsa da İslam bu ve benzeri uygulamalara da şiddetle karşı çıkmış, insanın özgür olması ve diğer yaratılmışların halifesi olması asıl gaye olmuştur. İşte bu yüzden dinin yerine bilimin, din adamının yerine bilim adamının konulmasına İslam toplumlarında gerek duyulmamıştır.
Tüm rejimler insan ürünüydü ve insan aklı mükemmel değildi. Bilim, teknik ve ekonomi başıboş bırakıldığında insanlığı felakete sürükleyecekti ve beklenen oldu.
Aydınlanmacılar pozitivizmi, aklı yüceltirken tahrif edilmiş olan Hristiyanlığın baskısından insanı kurtarıp onun özgür bir birey olmasını istedi. Batılı düşünürlerin bu isteği makul karşılanabilirdi. Ne var ki hazin sonuç, modernizmle hür ve mutlu insan ortaya çıkması gerekirken daha mutsuz daha köleleşmiş, daha bunalımlı bir insan türüyle baş başa kalınmış olmasıydı.

Örneklendirecek olursak modernizm, aileyi ve yuva kurmayı gözden düşürürken birey olarak, yalnız yaşamayı yüceltir. Modernizmde çok çocuk sahibi olmak ilkel ve geri kalmış toplumlara özgü bir davranış olarak görülürken aile planlaması ve kısırlaştırmanın, modern insanlara göre olduğu tezi savunulur. Kürtaj gayri insani, vahşice işlenmiş bir cinayet gibi görülmez. Zaten nüfus artışı çok tehlikeli boyuttadır, enerji kaynakları ise kısıtlıdır. Eşcinsel birliktelikler modern dünyanın gereğidir ve bu konuda taassup kabul edilemez. Modernizm, çocuk doğurup büyütmeyi oldukça masraflı ve kariyerine engel bir külfet olarak lanse ederken kediyi, köpeği evlat edinip onunla yaşlanmayı daha cazip gösterir. Modernizm, yaşlı anne-babayı huzur evine, taze yeni doğmuş bebeği kreşe hiç tanımadığının buz gibi soğuk kucağına gönderir. Modernizm, bayramlarda sıla-i rahmi unutturur. Tatil beldelerinde açık büfelerle, şezlonglarla bayramlaşmak kâfidir. Modernizm, “moda bu” diye her yeri yırtılmış, içi dışından görünen kotu, zengine en gariban kılığında giydirir, çarşı pazar gezdirir. Markalı olması yeterlidir. Yırtık, kopuk, çürük, yoşuk da olsa marka ve moda her şeydir.
Modern kadın, kocasına yemek pişirmez, çay demlemez. Fakat lokantada yüz kişiye garsonluk, servis yapabilir, muavin olabilir, taş taşıyabilir, bulaşık yıkayabilir. Modern koca karısını kıskanmaz. Mini giymek, baloda dans etmek, göbek atmak çağdaş olmanın göstergesidir.

Modern dünyada kadın kocasından para istemez çünkü ekonomik özgürlüğü vardır. Kadın asla kocasının eline bakmamalıdır. Lakin boşanırsa ömür boyu nafaka alıp çatır çatır yiyebilir.
Modernizm, bir binada elli aile ile birlikte yaşamayı özendirip yemyeşil ağaçların arasındaki müstakil evini sattırabilir. Dalından taptaze meyveyi koparıp yemeği bayağı gösterip, manavdaki tatsız tuzsuz hormonlu meyveye hayranlık duymamızı sağlayabilir.
Modern dünyada insanlar ibadet için camiye, tanrıya ihtiyaç duymazlar. Yoga yaparak, rehabilitasyon merkezlerinden ve astrologlardan yardım alarak hayatlarını pekâlâ idame ettirebilirler.
Hülasa, modernizm insanoğlunu mutlu etmek bir yana onu iyice yalnızlaştırmış ve böylece insanlığın kıyametini yakınlaştırmıştır diyebiliriz.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?