Gençlik meselesi veya gençlikle ilgili endişe etme sadece bugünün değil; asırlar öncesinin de meselesi olmuştur. Gelecekte de gençliğin bir mesele olma hâlini koruyacağını ve çok konuşulacağını tahmin etmek çok da zor değil. Çünkü gençler tarihin her safhasında, toplumun merkezindeki en dinamik ve hareketli unsuru teşkil etmiştir. Onlar her hareketin öncülüğünü üstlenmiş, her medeniyetin temel direğini temsil etmişlerdir. Dolayısıyla haklarında nereye gittikleri, ne yaptıkları şeklinde bu denli konuşulması ve kendilerine dair bunca kaygı duyulması bir yere kadar gayet normaldir.
“N’apsak Bu Gençleri?” isimli kitap bu düşünceden hareketle gençliği ve gençleri ilgilendiren bazı ön yargıları analiz etmeye çalışmış. Kitabın maksadı, toplumun her kesiminden sıkça duyduğumuz ve içinde “genç” sözcüğü geçen cümle veya kelime kalıplarına geniş bir açıyla bakıp bunları irdelemek ve bu söylemlerin ardındaki gerçekliği ortaya koymak.
Kitabın ilk inceleme konusu, gençlerle ilgili yaklaşımlarımızda kötü iletişim örneklerinden sayılabilecek tanımlamalardır. Bunların bazılarını saymakta fayda var: Çoluk-çocuk, zamane gençliği, Z kuşağı, ergen… Gençleri tanımlamak için toplumda yaygın şekilde kullanılan bazı olumlu yargı ve kalıplar da mevcut. Örneğin, gencim, ciğerparem, delikanlım, yiğidim, cancağızım, canım gibi.
Gençlerin de kendi aralarında birbirlerine hitap etme ve seslenme biçimleri var: Arkadaş, yoldaş, kanka, abi, abla, kardeş, birader, yeğen, dost… Bununla beraber öncülerin de gençlik kavramsallaştırmaları var. Asım’ın Nesli (M. Akif Ersoy), Diriliş Nesli (Sezai Karakoç), Milli Gençlik (Necmettin Erbakan), Büyük Doğu Gençliği (Necip Fazıl Kısakürek) gibi.
Böylece bazı kelimelerin gençler için kullanımının olumlu manalar içerirken bazılarının da olumsuz olabileceğini görüyoruz.
Kitabın birinci bölümünün son kısmı, Kur’ân’daki “fetâ-genç” kavramını ele alıp gençleri tanımlamada ve çağırmada onlar için en uygun sözcüklerin nasıl olması gerektiğini anlatıyor.
Bu kısmı okuduğumuzda Kur’ân’da ve İslam tasavvurunda gençliğin, günümüzdeki yanlış ve yaygın şekilde bilinen algının aksine, çok mümtaz bir biçimde değerlendirildiğini ve konumlandırıldığını görmekteyiz. Ayetlerde geçen “fetâ-genç” kelimesinin bütün vasıfları iyi manalarla çerçevelendirilmiştir. Kur’ân’a göre tek başına ümmet olan İbrahim Peygamber, bir gençtir. Dönemin despot yönetimine karşı çıkıp Allah’ın (c.c.) vahdaniyetini haykıran ve mağaraya sığınan o güzide kafiledekiler de gençti.
Yazara göre olayları doğru analiz edebilme ve birbirimizi anlamanın ilk adımı ezberlerimizi gözden geçirmektir. Tarihin her döneminde gençler ve yetişkinler arasında var olan birçok problemin bugün daha da derinleşmiş olduğunu belirtiyor yazar. Bir şeyi tanımlama biçimimiz o şeyin anlam dünyamızdaki yansımasından ileri gelmektedir. O hâlde gençlere yaklaşırken ön yargılardan kaçınmalı, olumsuz anlamlar yüklenmiş kalıp ifadelerden uzak durmalıyız. Gençlik elden gidiyor türünden felaket çanlarını andıran sözleri azami ölçüde kullanmamalıyız.
Kitabın ikinci bölümünde gençlere yönelik cümle biçimindeki olumsuz kalıp yargılar konu edilmiştir. Bu tür cümlelerin sayısı da çok fazla maalesef. Bunların bazıları şunlar: “Gençler okumuyor”, “gençler asosyal”, “gençler teknoloji bağımlısı”, “gençler siz bilmezsiniz!”, “gençler iş beğenmiyor”, “gençler deist oluyor” ve daha başka benzeri olumsuz cümleler. Yazar gençlere atfen söylenen bunlar gibi birçok yargısal cümleyi artısıyla eksisiyle irdeleyip analiz ediyor.
“Mesela gençler okumuyor” sözüne şerh düşerken bilinenin aksine bugünkü gençlerin okuma oranının daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Kitapta gösterilen anketlerde okuma oranının en fazla olduğu yaş aralığı 10-30 arası. Yazar ezberlerimizi alt üst edecek türden bir tespitte bulunarak büyüklerin gençlerden ve çocuklardan daha az kitap okuduğunu söylüyor. Tüm bu analizler gençlere yönelik kurulan ön yargılı cümlelerin yersizliğini ortaya koymakta ve bizleri bu ön yargıların derhal düzeltilmesi gerçeğine götürmektedir.
Çocukları ve gençleri olumsuz ifadelerle tanımlamak ve yaftalamak yerine başka bir bakış açısına ihtiyacımız olduğunu belirtiyor yazar. Gençlerin enerjisini ve heyecanını; bilmezlik, yaramazlık, saygısızlık olarak anlamak yerine tüm bunları bir arayış, merak ve varlığını ispat etme olarak görmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Yazara göre gençler asosyal değil ancak bugünün sosyalleşme biçimi düne nazaran çok farklı. “Gençler teknoloji bağımlısı” demek yerine onların da yaşıtları gibi internet kullanıcısı olduğunu görmemiz gerekiyor. Kaldı ki anketlere göre büyüklerin dijital bağımlılığı gençlere oranla çok daha fazla.
Özetle kitap bize şunu diyor: Gençleri suçlamanın bir anlamı yok. Gençleri anlayarak onlara yaklaşmaya çalışmamız icap ediyor. Zihnimizde gençlere dair oturttuğumuz olumsuz yargıların çoğu kendimizi tatmin etme çabamızdan veya onları bir kalıba sokmaya çalışmaktan doğan kuruntularımızdan kaynaklanıyor. Hakikatte ise gençleri anlamıyoruz.
Yazar “Bu kitabı kimler okumalı?” sorusuna şöyle cevap veriyor: Bu kitabı gençler, yetişkinler ve yaşlılar okumalı. Ama anneler ve babaların yanı sıra yetişkinler, yaşlılar ve gençlerle ilgili çalışma yapanlar ise özellikle okumalı.
Kitap her ne kadar bilgi ve analiz içerikli olması bakımından yer yer okuyucuyu zorlasa da eğitimcilerin ve konuyla ilgilenen kişilerin mutlaka okuması gereken bir kitaptır. ■