Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve şefkat var etmesi de onun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.1 Allah (c.c) bu ayette evlilik nimetine işaret ediyor. Nitekim evlilik sevgi ve şefkati, birlik ve ülfeti çağrıştırır. Bu ayetten de anlaşıldığı üzere kadın, şehvetin giderildiği bir meta’ değil, erkeğin huzur bulacağı, yalnızlığında ünsiyet kuracağı, sıkıntılı anlarında teselli olacağı ve evinde desteğini göreceği bir eştir. İşte evlilik bu sağlam birlikteliği kuracak olan önemli bir müessesedir. Bu özellikleri sebebiyle evlilik akdinin çok güçlü bir temel üzerine bina edilmesi gerekir.
Nişanlılık ve Nişanlı Çiftlerin Konumu Nedir?
Terim olarak hıtbe (nişan); bir kadına veya ailesine evlenme isteğini bildirmektir. Bu açıklamayı damat adayı olan şahıs bizzat yapabileceği gibi, bu kişinin ailesi veya vekil olarak atadığı üçüncü bir şahıs da yapabilir. Kızın veya velisinin olumlu cevap vermesi sonucu “nişanlanma” meydana gelmiş olur.2 Evlenme talebi erkek tarafından yapıldığı gibi, bizzat kadının babası veya velisi tarafından da yapılabilir. Zira Hz. Ömer’in, kızı Hafsa’yı önce Hz. Osman’a, sonra da Hz. Ebû Bekir’e teklif etmesi3 buna örnektir.
Evlilik akdi, mukaddes ve önemli bir akit olduğu için bir de evlilikten maksat birlikte yaşamak, çocuk sahibi olmak ve dünya işlerinde yardımlaşmak olduğundan, Şari’ bu akde bir mukaddime olarak nişanı meşru kılmış ve bunun üzerine bazı hükümler bina etmiştir. Evlilik öncesi kızı görme, isteme ve nişanlanma gibi bir takım ön hazırlıkların yapılması; evlenecek çiftin ve ailelerinin birbirlerini tanımalarını ve aralarındaki bağın güçlenmesini sağlar. Ömür boyu sürecek olan bir müessesenin kurulması için nişan gibi birbirlerini daha iyi tanımaya vesile olacak mukaddimelere, tarihin her döneminde ihtiyaç duyulmuştur. Ancak hayatın her alanında olduğu gibi nişanlılık sürecinde de İslam, birtakım ilkeler ve sınırlar getirmiştir.
Nişanlılık Sürecinde Kadına Bakmanın Hükmü Nedir?
Nişan, bir evlilik akdi olmayıp evlilik için bir va’dden ibarettir. Yalnız başına va’d akdin hükmünü almaz. Dolayısıyla akdin şartları ve rükünleri yerine getirilmediği için, nişanlanmakla kız ve erkek birbirine helal olmaz. Yani nişan mahremiyeti ortadan kaldırmaz. Nitekim 1917 tarihli Osmanlı Aile Hukûkû Kararnâmesi’nin birinci maddesinde “nişanlanmakla veya va’d ile nikâh münakid olmaz”4 denerek bu durum açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu yüzden sözün kesilmesi, fatihanın okunması ve karşılıklı hediyelerin verilmesi kız ile erkeği karı koca yapmadığı gibi birbirine helal de kılmaz.
Nişanın Bozulmasının Sonuçları Nelerdir?
Nişan iki şekilde sonuçlanabilir. Ya evlilikle sonuçlanır ki buna evlilik hükümleri uygulanır. Ya da erkek veya kız tarafından bozulur. Yukarıda da zikrettiğimiz üzere nişan, evlilik akdi değil, ancak evlilik akdi için verilmiş bir sözdür. Bu itibarla erkek ya da kız nişanı bozabilir. Ancak, nişan her ne kadar hukuki bir sonuç doğurmasa da diyaneten vefa gösterilmesi gereken bir sözdür. Bozmayı gerektiren bir gerekçe olmadan, taraflara verdikleri sözden vazgeçmemeleri tavsiye edilir. Zira Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Verdiğiniz sözlere sadakat gösterin. Çünkü verilen söz, o sözün sahibine sorumluluk yükler.”5 Bir tarafın nişanı bozması ile üç problem ortaya çıkar: Erkek tarafından verilen mehir, karşılıklı verilen hediyeler ve manevi tazminat.
a- Nişan Bozulursa, Mehir Geri Alınır mı?
Mehre mahsuben verilen mal, duruyorsa aynı, tüketilmiş ise, kıyemi mallarda kıymeti, misli mallarda misli geri alınabilir. Nişan ister kız, ister erkek tarafından bozulmuş olsun fark etmez. Bu konuda fıkıhçılar arasında ittifak vardır.6 Osmanlı Aile Hukûkû Kararnâmesi’nin ikinci maddesinde; “söz kesildikten sonra tarafeynden biri nikâhtan imtina’ veya vefat etse hâtıbın mehre mahsuben vermiş olduğu şeyler mevcud ise aynen telef olmuşsa bedelen istirdad (geri alma) olunabilir.” denmektedir.
b- Nişan Bozulursa, Hediyeler Geri Alınır mı?
Hediyelere gelince, bu konuda fıkıhçılar arasında ihtilaf vardır.
Hanefiler: Nişanlılık sürecinde verilen hediyeler hibe hükmüne tabidirler.7 Dolayısıyla hediye edilen şeye karşılık bir bedel ödenmişse, hediye telef olmuşsa, tüketilmişse, hediye edilen şahsın mülkiyetinden çıkmışsa, hediyeler geri alınmaz. Bunun gibi hibeden dönmeyi engelleyen bir durum yoksa hibeden dönmek caizdir. Taraflar verdiği hediyeleri geri isteyip alabilirler.
Malikiler: Eğer nişanı bozan taraf erkek ise, verdiği hediyeleri hiç bir şekilde geri alamaz, kız tarafıysa hediyeler duruyorsa aynısını, tüketilmiş veya başka bir şekilde yok olmuşlarsa mislini veya kıymetini iade etmelidir. Veya bu konuda o memlekete ait farklı bir örf varsa uygulanır.8
Şafiiler: Teberru amaçlı verilen hediyeler ile yakınlaşmak ve evlilik amaçlı verilen hediyeleri birbirinden ayırıp birinci kısma girenlerin geri alınamayacağını, ikinci kısma girenlerin duruyorsa kendisinin, tüketilmişse kıymetinin geri alınacağını belirtmişlerdir.9
Hanbeliler: Nişan kim tarafından bozulursa bozulsun erkek verdiği herhangi bir hediyeyi, tü- ketilmiş olsun olmasın geri alamaz. 10
c- Kız Tarafı Manevi Tazminat Talebinde Bulunabilir mi?
Bazen nişanın bozulmasıyla taraflardan biri, maddi veya manevi zarara uğrayabilir. Ancak klasik İslam kaynaklarına bakıldığında maddi zararların tazmininden söz edildiğini, fakat manevi zarar sebebiyle maddi bir tazminatın gerekliliğine değinilmediği görülür.11 İlk dönemlerde nişanın bozulmasında kız tarafının mağdur olmasına bir alan bırakılmadığı için manevi tazminat konusu gündeme gelmemiştir. Zira İslam nişanlıya bakmayı dahi ancak yanlarında kız tarafından bir mahremin bulunması şartıyla cevaz vermiştir. Bu görme işi de ihtiyaç kadarıyla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla ilk dönemlerde nişanlıların ulu orta bir araya gelmeleri düşünülemezdi. Tüm bu sebeplere binaen ilk dönem fukahası manevi tazminatı dile getirme ihtiyacı duymamıştır. Ancak batı medeniyetinin etkisiyle ahlakın yozlaştığı günümüzde ise, kızın manevi olarak göreceği zarar aşikârdır. İslam’da “zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur.” kaidesine binaen son dönem fıkıhçıları tazminat konusunu ele almışlardır.
Şeyh Muhammed Bahit, mutlak olarak tazminatın gerekmediğini ifade ederken Mahmut Şaltut ise, tazminatın gerekliliğini benimser. Muhammed Ebû Zehra ve Mustafa Sibâi daha vasat bir yol tutarak, “ yalnız başına nişanı bozma tazminatı gerektirmez. Zira bu bir haktır. Hakkın kullanılmasından ötürü de tazminat gerekmez. Ancak çoğu zaman nişan bozulduktan sonra kız tarafı mağdur olmakta, eğer nişanı bozma işinden dolayı karşı taraf zarar görmüşse tazmin gerekir.” demişlerdir.12
Faruk YILDIZ
1 Rum, 21.
2 el-Fıkhü’l-İslamî ve edilletühü, c. 9, s. 6492.
3 Buhârî, k. Nikâh, 3704
4 Osmanlı Aile Hukûkû Kararnamesi, 1. Bab, 1. Madde.
5 İsra, 34.
6 Bkn. Vehbe Zuhayli, Mavsuatü’l-Fıkhi’l-İslamî ve’l-Kadaya
el-Muasira, VIII, 39. Darü’l-Fikr, 2010. Muhyiddin, Abdühamid,
Ahvaüi’ş-Şahsiyye, 20. Muhammed Samara, Ahkamü ve
Asarü’z-Zevciyye Şerhün Mukaren li Kanuni Ahvali’ş-Şahsiyye,
32.
7 Muhyiddin Abdülhamid, 20.
8 Sibaâi, Şerhü Kanuni’l-Ahval’i-Şahsiyye, Darül Verrâk 2000,
c.1, s. 47. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, 20.
9 Muhammed ed-Dusukî, el-Ehvâlü’ş-Şahsiyye fi’l-Mezahibi’ş-Şafiiyye,
darü’s-Selame, 2011, s. 59.
10 Sibaâi, Şerhü Kanuni’l-Ahval’i-Şahsiyye c.1, s. 59
11 Sibaâi, Şerhü Kanuni’l-Ahval’i-Şahsiyye c.1, s. 60.
12 Sibaâi, Şerhü Kanuni’l-Ahval’i-Şahsiyye, Darül Verrâk 2000,
c.1, s. 61-62.
Nişanda mehir verilirmiki geri alınmasıyla ilgili bi hüküm belirtilmiş
Verilebilir