Her zamanın geçer bir akçesi vardır. Hz Musa zamanında geçer akçe sihir idi ve Allah, Hz. Musa’nın elinde öyle bir mucize meydana getirdi ki bununla onların sihirleri yerle bir oldu. Hz. Musa korkmadan asasını ortaya saldı ve bu asa sayesinde şer cephesinin sihri yok oldu. Tarihin anlattığına göre Hz. İsa zamanında tıp çok ilerlemiştir. Hz. İsa öyle bir şey yaptı ki tıp dondu kaldı. Çünkü Allah (c.c.) Hz. İsa’nın eliyle ölüleri diriltti. Çünkü bundan ötesi yoktu ve bunun karşısında tıp iflas etti.

Resûlullah (s.a.s) zamanında ise şiir en geçerli akçe idi. Şairler şiirleriyle devlet yıkar devlet inşa ederdi. İstedikleri kimseyi şiirle yerin dibine batırırlardı. Tam aksine istedikleri kimseyi de şiirleriyle yücelere çıkarırlardı. En geçer akçe üstün söz söylemekti. İnsanları etkilemenin en keskin yolu üstün söz söylemekle oluyordu. Allah (c.c.) Resûlullah (s.a.s)’in diliyle öyle bir söz indirdi ki şairler şiir söyleyemez oldular. Adeta sus pus oldular. Hatta zamanın dev şairlerinden şiir yazmayı bırakanlar oldu. Lebid bunlardan biriydi. İslam’a girmiş bu dev şair, şiir yazmayı bırakmıştı.

Gelelim günümüze… Peki, bu zamanda en geçerli akçe nedir? İnsanları etkileyen şey nedir? İnsanlar neye perestiş etmekteler? Neyin peşinden koşmaktalar? Hangi şey insan hayatında en tesirli hale gelmiş bulunuyor? Son iki yüzyılda dünyada hâkim fikir, kapitalist felsefedir ve madde adeta ilahlaştırılmıştır. Bu madde, kapitalistlerin tek ilahı durumundadır. Bunun içindir ki, iki dünya savaşı çıkardılar. Şimdi insanları maddeye kul köle ettiler. İşte canına kıyan liseli bir gencin son sözleri! Canına kıymadan önce şunu söylüyor: “Ben hayatım boyunca bir araba ve bir ev sahibi olmak için çalışmak istemiyorum. Böyle bir hayatı istemiyorum.” Bu gencin zihnine böylesi bir anlayışı kim zerketti? Bu genç bu düşünceye nasıl sahip oldu? Gencin içinde yaşadığı toplum mu onu böyle bir düşünceye sevk etti? Yoksa çevresindeki insanlar hep bir araba ve daire sahibi olmaktan mı bahsettiler?

Hâlbuki İslam bize şunu öğretmişti: “De ki: Namazım, ibadetim, yaşamım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir?” İnsanlar, ayette belirtilenler için yaşanması gerektiğini konuşmuş olsalardı bu genç de muhakkak bunu duyardı ve niçin yaşanması gerektiğini çok iyi kavrardı. Ama bu genç böyle bir düşünceyle tanışamadan aramızdan ayrılıp gitti. Şimdi gelelim sorumuza: Peygamberlerin neler yaptıklarına şahit olduk. Biz, madde isimli ilahı neyle bertaraf edeceğiz? Bu ilahı nasıl vuracağız? Hz. Musa’nın sihri vurduğu gibi bizim de bugün geçer akçe olan şu madde ilahını yerle bir etme gibi bir imkânımız yok mu? Bunun yol ve yordamını bulamaz mıyız? Nasıl ve ne şekilde madde isimli putun değerini sıfıra indirebiliriz? Bu konuda Müslüman âlim, mütefekkir ve filozofların bir fikri yok mudur? Sadece kanaatimi belirtme yoluna gideceğim. İlmim miktarınca bir çözüm sunmaya çalışacağım. Fikrim şudur: Müslümanın çok çalışması, çok kazanması ve kazandığını, imanının büyüklüğüne göre infak etmesidir. Şayet imanı çok yüce ise, mesela Kuhafe’nin oğlu Ebu Bekir’in imanı gibiyse kazandığını tümüyle âlemlerin Rabbi uğruna infak etmesidir. İmanı normal derecede ise yüzde ellisini infak etmesidir. İman derecesi infakına yansıyacak, belki de kazandığının yüzde onunu infak edecektir. Neden infak? İşte bu infak sayesinde şer cephesinin ilahının değeri sıfıra inecektir. İnsanlar muhtemelen, “Bu adam deli midir?” demeye başlayacaklardır. Aslında bu mü’min, elindekini tümüyle infak etmekle madde ilahının değerini tüm insanlar nazarında sıfıra indirmiştir. Kapitalist düşüncenin ilahını adeta yerle bir etmiştir. İnsanlar işte o zaman maddeye kul olmaktan kurtulup Rabbe kulluğa şahit olacaklardır. Böylesine yüce bir davranışa şahit olduklarında donup kalacaklardır. İşte bundan sonra insanlar, maddenin kulluğundan Allah’a kulluğa adım atacaklardır ve gençler başta olmak üzere, toplumun tüm kesimleri gerçek ilahlarına yöneleceklerdir. Asıl ilah olarak Rabbi bileceklerdir. Bunu ancak Hz. Ebu Bekir misali imana sahip olanlar başarabilirler.

Merhum Necip Fazıl Kısakürek Almanya’ya seyahati sırasında bir Alman gence, Allah’a inanıp inanmadığını sorar. Genç, elini cebine atar ve mark çıkarıp gösterir ve “Benim ilahım budur” der. İşte kapitalist felsefenin son iki yüz yılda dünyaya pazarladığı ilah budur. “Madde” isimli ilah. Hayatın tümüyle maddeden ibaret olduğu inancını bütün dünyaya en alımlı şekilde ve ışıklarla parlatılmış halde sundular. Devasa alış-veriş merkezlerini insanlığa, madde ilahının mabedi olarak gösterdiler. Bunda başarılı oldukları içindir ki insanlar bu uğurda birbirlerinin canına kıydılar. O ilahı elde etmek için ahlaktan, maneviyattan ve dinin sunduğu hakikatlerden uzaklaştılar. Bu ilahı vuracak ve değerini sıfıra indirecek yegâne güç mü’minde mevcuttur. Fakat mü’min insan, elde ettiği maddi kazancı elinde ya da kasasında tutmaz, kalbine indirirse hem kendisi kaybetmeye devam edecek hem de bütün insanlığın beklediği o kurtuluş reçetesini sunmaktan aciz kalacaktır ve insanlık maddeperest işgalci emperyalistlerin öldürücü darbeleri altında helak olmaya devam edecektir.

Mü’min şahsiyet, kazandığıyla arabasının modelini yükseltmeye, normal evinin yanı sıra yazlık eve, yazlık evinin yanı sıra deniz kenarında bir yalıya, daha sonra bir yata, daha da ileri giderek özel bir uçağa sahip olmak için madde biriktirmeye başlarsa, madde isimli ilaha kulluğa doğru tam tekmil bir yol almaya başlamış olacaktır. Bütün insanlığın kendisinden beklediği çözümü görememiş olarak kaybedenler olacaktır. Hasırda yatıp da yan tarafında iz oluşan bir Peygamber’e iman etmiş olmanın getirdiği büyük sorumluluğu anlamamış olacaktır. Dinara ve dirheme kul olmama yolunda Son Elçi’nin mesajını anlamamış olacaktır.
O halde kurtuluş reçetesini elinde bulunduran muvahhidler, madde ilahını yerle bir etmek için adım atmalı. Ey Müslüman sanayiciler, iş adamları ve sair zengin muvahhidler, zamanın geçer akçesi olan madde ilahını yerle bir etmenin yolu sizin atacağınız o mukaddes adımda yatmaktadır. Öyle bir infak olmalı ki, bununla madde putu adeta yerle bir olmalıdır. Bunu yaptığımız takdirde insanlar büyük bir dehşet ve sarsıntı içerisinde madde ilahının devrilişine şahit olacaklar ve şunu diyeceklerdir: “Son iki yüzyıldır ilahlaştırılmış olan şu madde, meğer sahte bir ilahtan başkası değilmiş.”

O halde kolları sıvayalım. İmamların, hatiplerin, vaiz ve davetçilerin söylediğinin tam tersini söyleyelim. O da şudur: Dünya işlerinde daha fazla çalışın, çalışma saatlerinizi arttırın. Çok kazanın, daha fazla kazanın, sonra öyle bir şey yapın ki zamanın süper güçlerinin ilahları yerle yeknesak olsun. Kazandığınızı -şayet imanınız Kuhafe’nin oğlu Ebu Bekir’in imanı seviyesindeyse- tümüyle infak edin. İşte o zaman, zamanın sahte ilahını infak balyozuyla yerle bir edeceksiniz. İşte o zaman insanlar sizin iman ettiğiniz Rabbe doğru yönelecek ve onun için yaşayacaklardır.

Yazar
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
×
blank
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?