Bizleri dinlerin en mükemmeli olan İslam ile şereflendiren yüce Allah(c.c)’a hamd-u senâlar olsun. Dinimiz bir din olmanın yanı sıra mükemmel bir hayat nizamıdır da. Yüce Allah(c.c), Kur’an-ı Kerim’de “İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.”1 buyurarak İslam’ın eksiksiz bir din olduğunu ifade etmiştir. Dinimiz kolaylık dinidir ancak dünya ve ahiret saadetimiz için bizden istenen birtakım görev ve sorumlulukları da içinde barındırmaktadır. Bunların başında gelen görevlerimizden biri, Kur’an-ı Kerim’in kısa bir özeti sayılan Asr Suresi’nde de belirtildiği üzere ‘‘Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmek’’ yani ‘İslam Davetçisi’ sıfatını taşımaktır. Bu önem arz eden görevi omuzlarımıza yükleyen İslam dini elbette sıhhatli kalmamız için de gerekli şifa reçetelerini bünyesinde barındırmıştır. İslam âlimleri bu öğütlere “Tıbb-ı Nebevî” adını vermişlerdir. Bizler de bu öğütlerden birkaçına yer vermeye çalışacağız.
Allah Resulü (s.a.s), Mısır kralı Mukavkıs’ı İslam dinine davet eden mektubu Hz. Hâtıb b. Beltea ile birlikte göndermişti. Bu davetine binaen Mukavkıs, Resulullah’a birtakım hediyeler göndermişti. Bu hediyeler arasında bir doktor da bulunuyordu. Doktor gelince dedi ki: – Efendim! Mukavkıs, beni, size hizmet etmem için gönderdi. Hastalarınıza bedava bakacağım. Resûlullah Efendimiz (s.a.s) de kabûl buyurdu. Doktora, bir ev verdiler. Her gün en güzel yiyecek ve içeceklerle izzet-i ikramda bulundular. Günler, aylar geçti. Bir Müslüman bile doktora gelmedi. Doktor, utanıp gelerek dedi ki: – Efendim! Buraya, size hizmet etmeye geldim. Bugüne kadar bana bir hasta bile gelmedi. Boş oturdum, yiyip içip rahatıma baktım. Müsaade ederseniz, artık gideyim. Resûlullah efendimiz tebessüm ederek buyurdu ki: – Sen bilirsin! Eğer daha kalırsan, misâfire hizmet etmek, ona ikramda bulunmak, Müslümanların başta gelen vazifesidir. Gidersen de uğurlar olsun.Yalnız şunu bil ki, burada senelerce kalsan, sana kimse gelmez. Çünkü, Ashâbım hasta olmaz!
İslâm dini, hasta olmama yolunu onlara göstermiştir. Ashâbım temizliğe çok dikkat eder. Acıkmadıkça bir şey yemez ve sofradan da doymadan kalkar.2 Temel ihtiyaçlarımızdan olan yemek yemenin miktarının ne kadar olması gerektiğini Allah Resulü (s.a.s) “Ademoğlu, tıka basa doldurduğu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Mutlaka doldurması gerekiyorsa üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de kendisine ayırsın.”3 Hadis-i Şerifiyle ifade etmişlerdir. Başka bir Hadis-i Şerifte de “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey: Göbekli olmak, çok uyku ve tembelliktir.”4 Günümüzde ‘Koruyucu Hekimlik’ olarak anılan hastalıktan korunma yolları hakkında Resulullah(s.a.s)’ın tavsiyelerinden bir demet sunuyoruz: “Bir yerde veba olduğunu işitirseniz, oraya girmeyin. Bulunduğunuz yerde veba oluşursa oradan ayrılmayın.” (Buhari, Müslim) “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız.” (Buhari, Ahmed b. Hanbel) Peygamberimiz (s.a.s), bu hadiste cüzzamın bulaşıcı olmasını yanında cüzzamlı olan kimsenin aslan yüzüne benzer bir yüz görünümüne sahip olmasını da kastetmiş olabilir. “Köpek, bir kabı yalarsa onu yedi defa yıkayın. Birinde toprakla temizleyin.” (Buhari, Ebu Davud, Tirmizi) “Size ne oluyor ki dişleriniz sararmış olduğu halde yanıma geliyorsunuz, misvak kullanın.” “Yiyecek ve içeceklerinizin kaplarının ağzını açık bırakmayınız.”(Müslim, Tirmizi, Ebu Davud) “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.” (Feyzul Kadir) ‘‘Seyahate çıkınız, sıhhat bulursunuz.’’(Taberani) ‘‘Çörek otu, ölümden başka her şeye devadır.’’ (Buhari) ‘‘Hz.Peygamber (s.a.s), dövme yapmayı yasaklamıştır.’’(Buhari, Ebu Davud) ‘‘Allah, temizdir. Temizi sever, etrafınızı temizleyiniz.’’(Tirmizi)
“Temizlik, imanın yarısıdır.’’ (Müslim, Tirmizi, Ahmed b. Hanbel) “Her Müslümanın yedi günde bir yıkanması, Allah(c.c)’ın onun üzerindeki hakkıdır.’’(Müslim) Resulullah’ın (s.a.s), hastalıktan korunmanın yanı sıra hastalık anında da ne yapılması gerektiğini bildiren tavsiyeleri vardır. Bir Hadis-i Şeriflerinde “Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti içmek, kan aldırmak, dağlama yapmak.’’5 diye buyurmuşlardır. (Dağlama yapmak, daha sonra men edilmiştir.) Başka bir Hadiste ise “Gözü ağrıyan birisine Hz.Peygamber (s.a.s), ‘Sabur ile tedavi et’6 buyurdu.” (Sabur; ülkemizde sarısabır adıyla bilinen Aloe Vera bitkisidir.) Allah Resulü(s.a.s)’nün tıp ile ilgili tavsiyelerini bu yazımızda bitirmek elbette ki mümkün değildir. Ancak merak edeniniz olursa -ki her Müslümanın merak etmesi gerekir- müsaadenizi isteyerek bu konuyla ilgili birkaç kitap tavsiyesinde bulunmak istiyorum. Kütüb-i Sitte’nin müellifleri, eserleri arasında Tıbb-ı Nebevî hakkında müstakil kitap veya bölüm ayırmışlardır. Bunların yanı sıra bu Hadislerin açıklamalı olarak yer aldığı ve bu Hadislerin bilimsel bilgilerle aydınlatıldığı İbn Kayyım el-Cevziyye’nin “Tıbb-ı Nebevî” adlı kitabı istifade edilmesi gereken bir kitaptır. Son olarak Resulullah’ın tavsiye ettiği bir dua ile yazıyı noktalamak istiyorum. (Bedende bir ağrı veya sancı hissedince) (Sağ) Elini vücudundaki ağrıyan yere koy ve üç kere: ُ‘‘Bismillah’’ dedikten sonra yedi defa: ِــاللهِ بُــوذُعَ أ رِذَحــاُأَ وُــدِجَــا أَ مِّــرَ شْــنِــه مِتَرْدُقَ و [E’uzubillahi ve kudretihi min şerri ma ecidu ve uhaziru] (Duyduğum ve korktuğum acının şerrinden Allah’a ve kudretine sığınırım.) de.7
KAYNAKLAR 1.
1.Maide Suresi, 3.
2. Hayatus-Sahabe (M. Yusuf Kandehlevi)
3. Tirmizi, İbni Mace, Hakim, İbni Hibban
4. Câmius-Sağir(I.-190)
5. Buhari(Tıb 3), Ahmed b. Hanbel (Müsned 1/246)
6. Müslim (Hac, 89,90)
7. Müslim.
YAZAR: Bilal Soysal