Mehmet Kaya: Hocam, Asr-ı Saadette Efendimizin (s.a.s.) gençlerle olan münasebeti nasıldı?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Peygamber Efendimiz (s.a.s.), İslam davasını gençlerin eliyle bina etti desek, yanlış söylemiş olmayız. Hatta çocuk yaşta Sahâbe var değil mi? Hz Ali gibi… Yine on sekiz, on dokuz yaşlarında İslam’a giren Sahâbiler var. Bu Sahâbiler, Resûlullah (s.a.s.) ile birlikte Mekke’de İslam için mücadele ettiler. Bu Sahâbiler, tabii İslam için mücadele ederlerken çeşitli işkenceler, eziyetler ve sıkıntılarla baş başa kaldılar. Hâliyle iman cihetinde gerçekten de çok ileri bir safhaya denk geliyor bu Sahâbiler. Bu eziyetler, Medine’de semeresini verecekti. Yani ilk önce akide cihetiyle, iman cihetiyle güçlü bir dereceye, bir mevkiye ulaştılar. Sonradan da bunu pratiğe döktüler bu gençler. Mekke döneminde, İslam onların sırtında yükseldi. Resûlullah (s.a.s.) ile bu davayı yücelttiler. Asla geri adım atmadılar bu konuda. Bazen anne babalarına karşı gelmek zorunda kaldılar. Çünkü yeni bir din gelmiş ve bu yeni dine karşı düzenleri bozulan Mekke’nin ileri gelen müşrikleri tepkiliydi. Bu dine ve onun temsilcisi olan Peygamber’e imam etmeyenler vardı. İman etmek istemeyenler vardı. Bir karşı çıkış vardı; ama gençler ne yaptı? Yani Bilal-i Habeş’in tutumu ne oldu? Ammar b. Yasir, Habbab b. Eret gibi şahsiyetler ne yaptılar? Resûlullah’ın (s.a.s) yanında yer alarak bu yolda sevgililer sevgilisine katkı sağladılar. Onun davasını yücelttiler. Tabii bu kervan durmadı; aynı şekilde Muaz bin Cebel gibi insanlar da, Ebu’d-Derda gibi şahsiyetler de Medine’de Resûlullah (s.a.s.) ile beraber mücadele eden gençler oldular.

Mehmet Kaya: Asr-ı Saadette gençlerin Kur’ân’la olan ilişkileri nasıldı?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Resûlullah (s.a.s.), inen her ayeti Sahâbiler ile paylaştı. Hazreti Peygamber (s.a.s.), onlara günlük okumayı tavsiye etmiş. Hatta diyor ki gece hizbi okuyamayan gündüz vaktinde okusun. Bu günde en az bir hizb Kur’ân okuyunuz demektir yani en az beş sayfa değil mi? Tabii Kur’ân’ı ciddiyetle dinlerlerdi. Kur’ân’ın emirlerini yerine getirmeye gayret ederlerdi. Bunun için azami gayret gösterirlerdi. Onların birçok anıları var. Kur’ân’ın okunduğu yerde bizzat şahit oldukları hadiseler var. Mesela bulut gibi bir şeyin aşağı doğru inmesi değil mi? Sahâbi’nin atının, devesinin bundan ürkmesi onların şahit olduğu hadiselerdir. Bu, Kur’ân’ın etkisidir. Gelip Resûlullah’a (s.a.s.) bunu söylerlerdi o Sahâbiler. Kur’ân’ı okudukları gibi yaşamaya da çalıştılar. Yani sadece okumakla kalmadılar. Kendi hayatlarında uygulamasını gösterdiler. Hatta cihada giderlerken Enfal Sûresi’ni okurlardı. Onların arasında Bedir Savaşı’ndan dolayı cihatla ilgili ayetler indi. İnen ayetleri sürekli okumuşlar.

Mehmet Kaya: Asr-ı Saadette gençlerin anne babaları ile ilişkileri nasıldı? Ebeveynleri inkâr ettiği hâlde Müslüman gençler onlara karşı nasıl davranıyorlardı?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Tabii yine Sahâbe-i kiramın büyük bir özelliğini görmekteyiz. Yani anne babaları müşrik de olsa kâfir de olsa onlara karşı herhangi yanlış bir davranışta bulunmadılar. Anne baba hakkı neyse ona riayet ettiler; ama savaş meydanında bir tarafta baba diğer tarafta oğlu olabiliyordu. Hatta Hz Ebubekir kendi oğlunun peşine düşüyor ve onu yakalasaydım, öldürürdüm diyor. Sahâbe-i kiram, anne baba hukuku konusunda Resûlullah (s.a.s.) onlara hangi tavsiyeyi yapmışsa yapılan tavsiyeye uymuşlardır. Hatta cihada gitmek isteyen bir Sahâbiye, sen yaşlı babanla ilgilen, şeklinde tavsiyesi de vardır.

Mehmet Kaya: Asr-ı Saadette genç hanımların rolü, vazifeleri ve öncelikleri nelerdir?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Said bin Zeyd’in eşi olan Hattab’ın kızı Fatıma ilk Müslüman olanlardan. Bundan dolayı çok eziyet görüyor. İslam’ı müşriklere karşı savunuyor. Aynı şekilde Hz. Ömer’in de hidayetine vesile oluyor. Daha öncesinde kırk yaşında annemiz Hz. Hatice vardır. İslam’a hizmette en büyük örnektir Hz Hatice. Yine Esma binti Ebubekir var. İslam’a hizmette çok öndedir. Yine Hicret sırasında Resûlullah’a (s.a.s.) yardım eden ve bundan dolayı Ebu Cehil’den tokat yiyen genç bir kızdır. İslam için ne fedakârlık yapmak gerekiyorsa bu fedakârlığı yerinde ve zamanında yapmışlardır. Çekinmeden, korkmadan bu vazifeyi en güzel şekilde yerine getirmişlerdir hanım Sahâbiler de. Yine Hz. Aişe annemiz var, genç yaşta Resûlullah (s.a.s.) ile evlenen ve İslam’a ilim noktasında hizmet eden öncü bir isimdir. O yüzden Asr-ı Saadette, hanımlar camiden geri kalmamış. İslam’a hizmetten geri kalmamışlar. Resûlullah’ın (s.a.s.) söylediklerini öğrenmekten geri kalmamışlar. O’nun (s.a.s.) sözlerine değer vermişler, zaman zaman gelip onunla istişare etmişler, soru sormuşlar Resûlullah’a (s.a.s. )… Efendimiz de (s.a.s.), hanım Sahâbilere gerekli değeri vermiştir.

Mehmet Kaya: Günümüz gençlerini meşgul eden çeşitli iç ve dış etkenler bulunmaktadır. Sahâbe Efendilerimizin de böyle sorunları var mıydı? Bunlar nelerdi?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: O dönemle bu dönem birbirinden oldukça farklı… Mesela Medine dönemini düşünelim. Şehrin merkezinde dolayısı ile hayatın merkezinde cami var, hayat onun etrafında dönüyor. Merkezde bir lider var: Hz. Muhammed (s.a.s.)… İnsanlar gelip orada Resûlullah’ın (s.a.s.), söylediklerini dinliyor, anlamaya, kavramaya ve elbette ki uygulamaya çalışıyor. Şimdi bugüne baktığımızda iki merkez söyleyebiliriz değil mi? Mahallede cami var. Bir de alışveriş merkezleri var. Ya da gençleri meşgul eden teknoloji var. Günümüz gençleri kendilerini çepeçevre saran bu teknolojiden pek kurtaramıyor. Ve teknolojinin o olumsuz girdabında maalesef kayboluyor. Oysa kendisinden beklenen bunu İslam’ın hizmetinde nasıl kullanabilirim diye düşünmesi ve bunun gayreti içinde olmasıdır. Hataya düşmemek, yanlışa düşmemek hususunda çaba sarf etmelidir. Televizyon, telefon, bilgisayar gibi günümüz teknoloji araçları İslam’ın hizmetinde çok güzel şekilde kullanılabilecek araçlar olmasına rağmen günümüz gençleri bu konuda da maalesef sınıfta kalıyorlar. Vakitlerini internetin başında geçirdikleri zaman kendi okumalarını, kitap okumalarını ihmal edebiliyorlar. Buna çok dikkat etmek lazım gerektiği kanaatindeyim. Hatta zaman zaman ibadetlerin aksamasına sebep oluyor bu tür şeyler. Buna fırsat vermememiz gerekir. Aksine bu bataklıktan uzak durmak için daha çok kitap okumaya yöneleceğiz. AVM yerine camiyi tercih edeceğiz.

Şu konuda yanlış da anlaşılmak istemem. Her türlü teknolojik araçtan, internetten ve televizyondan uzak duracağız demiyorum. Kesinlikle kastım bu değil. Benim asıl söylemek istediğim adı geçen bu araçları Müslüman’a yaraşır şekilde ve kararında kullanmaktır. Sevdiklerimize, önemsediklerimize, kardeşlerimize mesaj göndereceğiz, paylaşımlarda bulunacağız. Buna günün belli bir vaktini ayıracağız. Diğer yandan kendi okumalarımızı önemseyeceğiz. İhmal etmemeye çalışacağız. Teknoloji önemlidir, şayet dikkatli kullanılırsa. Yani zamanımızı katletmesine izin vermeyeceğiz. Çünkü binlerce paylaşımla karşı karşıya kalıyoruz. En az yüzlerce paylaşım gözümüzün önüne gelmekte. Buna vakit ayırmaya Müslüman bir gencin zamanı yoktur, olmamalıdır. Çünkü onun zamanı kıymetlidir. O, zamanını daha çok kendi dinine, İslam’a hizmet için harcamalıdır.

Mehmet Kaya: Yaşanan zaman ve ortam bakımından dini emirleri uygulama hususunda Asr-ı Saadetteki gençler ile günümüz gençlerinin kıyası yapılırsa neler söylenebilir?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Asr-ı Saadet denince aklımıza Rasûlullah’ın (s.a.s.), yanındaki Sahâbilerin İslam için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan mücadele etmesi geliyor. Günümüz gençleri de bu konuda kesinlikle Sahâbe’yi örnek alarak “Başkaları ne der?” putunu mutlaka kırmalıdırlar. Kınayıcıların kınamasından korkmadan İslam davasına sarılmaları ve bu dine hizmet etmeyi en büyük şeref sebebi saymaları lazım. “Bugün yapılacak en büyük cihat nedir?” diye bir soru sorarsak. Cevabımız elbette İslam’ın, bizim dışımızdaki insanlara anlatılması, fert fert insanlara gidilmesi, İslam’ın hakikatlerinin gençlerle paylaşılması olacaktır. Asr-ı Saadetin gençleri, vazifelerini layıkıyla yerine getirdiler. Yeryüzünün dört bir yanına çok zor şartlarda ulaşmaya ve tebliğ görevini yerine getirmeye gayret gösterdiler. Anadolu dâhil olmak üzere Irak, İran topraklarına gittiler. Yetmedi, Asya, Orta Asya topraklarına kadar gittiler. Arap Yarımadası’na dağıldılar. Günümüz gençleri de en azından bulundukları ortamlarda, şehirlerde, mahallelerde, köylerde hareket hâlinde olmalılar. Bulundukları kampüslerde insanlara gitmeye, kendileri gibi öğrencilere gitmeye özen göstermeliler. Özellikle üniversiteli gençlerle tanışmaya gayret göstermeliler. Bu açıdan günümüz gençlerini önemsememiz lazım. Rabb’ini bilen, Peygamberi Hz. Muhammed’i (s.a.s.) seven ve bu şuurla İslam’ı diğer gençlere, günümüz gençlerine götürmeye çalışan öncü genç şahsiyetler, bizim için önem arz ediyor. Onlar, İslami bilgi ile bezenecekler ve bu bilgiyi başka gençlerle paylaşacaklar.

Mehmet Kaya: Bir yıl içerisinde Medine’yi dönüştüren Musab b. Umeyr’in başarısının sırrı nedir?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Bu konuda ilkin şunu kabul etmek lazım: Bütün Sahâbiler, Resûlullah’ı (s.a.s.) bir lider olarak kabul edip, bunun gereğini en güzel şekilde yerine getirmişlerdir. Bütün sır ve hikmet burada gizlidir. Yani Sahâbilerin “Emret Ya Resûlallah” şeklindeki hareketidir. Onlar İslam davasını en güzel şekilde özümsemiş ve bu davayı her şeyin önüne geçirmişlerdir. Bu, dağların bile almaktan kaçındığı davayı annesinden, babasından, kendi maddi varlığından da önde düşünmüşler. Onlar için en büyük şeref, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) getirmiş olduğu dinin bir neferi olmaktır. Onlar için en büyük mutluluk, en büyük ödül şehadetle şereflenmektir, isimlerinin şehitler arasında anılmasıdır. Çünkü ortada büyük bir mücadele var İslam’ın anlatılması noktasında. Bir yıl gibi kısa bir sürede muazzam ve örnek alınması gereken bir başarı elde ediyor ve bunu bir müjde olarak Resûlullah’a (s.a.s.) veriyor. İnsanlara Allah’ın (c.c.) dinini götürürken Kur’ân’ın lafızlarıyla konuşuyor. İnsanlara Kur’ân’ı getiriyor. Bizim gençlerimiz için de burada büyük bir mesaj var: Gençlerimizin insanlara Kur’ân’la gitmeleri gerekir. Şayet Kur’ân’ın ayetlerini insanların kalplerine sunarlarsa elbette ki Musab b. Ümeyr gibi onlar da başarılı olacaklardır. Çünkü bunlar Rabbimizin sözleridir, Rabbimizin vaadidir. İnsanların zihinlerine, kalplerine, ruhlarına bunları samimi bir şekilde okuduğumuzda Allah’ın izniyle insanlar bu mesajdan etkileneceklerdir. Gerçekten de bu oldukça etkili olan nebevi bir yöntemdir. Musab b. Umeyr bunu yaptı. Hem Medine günlerinde hem de Hicret’ten önce de bu yolu takip etti.

Mehmet Kaya: Zeyd b. Harise’nin babası yerine Resûlullah’ı (s.a.s.) tercih sebebi neydi? Efendimiz ona nasıl davrandı? Bu konuda Müslüman eğitimcilerin alacakları dersler nelerdir?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Zeyd b. Harise’nin babası ve amcası Mekke’de iken onu almaya geliyorlar. Zeyd bin Harise, onlara çok önemli bir şey söylüyor. Diyor ki, ben bu adamda başkalarında olmayan bir şey gördüm. Başkalarında olmayan ve sadece Efendimizde (s.a.s.) olan bu özellik nedir? Resûlullah’ın (s.a.s.) ona yaklaşımı, davranışı, onunla olan ilgisidir. Onunla kurduğu samimi ilişkidir. Efendimiz (s.a.s.), öyle bir insani ilişki kuruyor ki, Zeyd b. Harise bundan çok ciddi şekilde etkileniyor. İş tercih meselesine gelince Resûlullah’ı (s.a.s.), babasına ve amcasına tercih ediyor. Akrabalık bağlarının en büyük asabiyet olduğu bir dönemde Zeyd bin Harise, babası ve amcasıyla gitmek istemiyor. Yani buradan şöyle bir mesaj almamız lazım: İnsanlara samimi bir şekilde yaklaşırsanız sizleri; babalarına, amcalarına, ailelerine tercih ederler. Müslümanların bu mesajı kesinlikle göz ardı etmemeleri gerekir. Resûlullah’ın (s.a.s.) ona nasıl davrandığını bilmek gerekir. İşte Zeyd b. Harise bu yönüyle bizim için büyük bir örnektir. Bizim gençlerimiz de kendinden yaşça küçük olanlara özellikle çocuklara yaklaşırken, hele hele göreve yeni başlayan imamlar kendi camilerindeki genç cemaate özellikle, çocuklara yaklaşırken Resûlullah’ın (s.a.s.) o güzel metodunu yani Zeyd b. Harise’ye göstermiş olduğu yaklaşım tarzını her zaman için önemsemeleri ve bunu sahada uygulamaları gerekmektedir.

Mehmet Kaya: Asr-ı Saadet gençliği; mümin, mücahit ve görev insanı kişilikleriyle bilinirlerdi. Peki, bu gençler hiç hata yapmadı mı, eğer hata yaptılarsa bu durumun üstesinden nasıl geldiler?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Bildiğiniz gibi her insan hata eder. Sahâbe-i Kiram da beşer olmaları hasebiyle hata etmişlerdir. Resûlullah (s.a.s.) buna şahit olmuştur ve zaman zaman Sahâbe-i Kiramı uygun bir dille ikaz etmiştir. İsim vermeden, hata yapanı topluluk içinde rencide etmeden sadece “birileri neden şöyle şöyle yapıyor?” demiştir. “Size ne oluyor da” şeklinde başlayan ifadelerle gençlerde gördüğü hataları izale etmeye çalışmıştır. Bazen Halit b. Velid örneğinde olduğu gibi bir savaş esnasında öldürülmemesi gereken insanları da öldürünce Resûlullah (s.a.s.) : “Ben Halid’in yaptıklarından beriyim.” Yani benim bununla ilgim yoktur, demiştir. Bu olay kaynaklara da girmiştir. Sahâbe-i Kiram’ı uyarmıştır. Onların hatalarını düzeltmeye çalışmıştır. Bazen de öfkesini açıkça göstermiştir.

Mehmet Kaya: Asr-ı Saadette, genç kız ve erkek Sahâbilerin ilişkileri ve ilişki sınırları nasıldı?

Prof. Dr. Mehmet Akbaş: Tabii kaynaklarda buna dair geniş bir bilgi yok. Mesela bir Sahâbi evlenmek istediği zaman Resûlullah’a (s.a.s.) geldiğinde Efendimiz: “Git kızı gör” demiştir. Yani onu görmesini istemiştir. Ya da siyerden öğrendiğimize göre bir kızla evlenmek istediği zaman Sahâbi gitmiş, o kızı bizzat kendisi görmüş, takip etmiş, tanımaya çalışmıştır. Elbette günümüzde durum çok farklı. İnsan sayısı arttı. Kalabalık ortamlar var. Burada İslami çizgiye dikkat etmek gerekir. Elbette ki bir genç karşı cinsten biriyle konuşacak, soru sorabilecek. Ama bu, İslam’ın çizdiği sınırlar içerisinde, vakarlı bir şekilde olacak. Ahlaki ilkeleri koruyarak bunu yapacaktır. Müslüman’a yakışan da budur. Bu sınırlara Müslüman gencin çok dikkat etmesi gerekir. Özellikle kızların kendi giyimlerine dikkat etmesi konusunda Allah (c.c.) belli sınırlar koymuştur. Sözlerinde ağır başlı olmaları gerçekten de önemlidir. Resûlullah (s.a.s.) da bunu tavsiye ediyor. Müslüman’a düşen vakarlı olmaktır. Kız erkek ilişkilerinde de buna dikkat etmek gerekir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?