“İnsanlar içinde Yüce Allah’ın en sevdiği kimse, kötülükleri terk edip iyiliklere yönelen gençtir.”1

İnsan ömrünün en kıymetli dönemi olan gençlik dönemi hayatımızın en verimli, en aktif, en hareketli, hayal dünyamızın en geniş, çaba ve gayretlerimizin en zirvede olduğu dönemdir. Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği en büyük nimet olmakla beraber dünya imtihanımızın da en önemli ve en zor sorularından biridir gençlik dönemi. Ayrıca iyi değerlendirilmesi, kıymetinin bilinmesi için hep uyarıldığımız büyük nimetlerdendir gençliğimiz.

Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur: “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını.”2

Gençliğimiz, hayatımızın baharıdır. Hayat tecrübesinin en az olduğu bir dönemi olmasına rağmen insanın; “Her şeyin en doğrusunu ben bilirim, ben yaparım.” dediği, ölüm gerçeğini gereği gibi kavrayamayıp hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığı ve çokça hata yaptığı bir dönemdir. Bazen telafisi mümkün olmayan hataların bile yapıldığı, vaktin zayi ve israf edildiği, birçok nimette olduğu gibi kıymetinin sonradan anlaşıldığı bir nimettir gençlik dönemi.

Gençlik, israf edilmemesi gereken bir nimettir. Hatta bazı israf edilen nimetleri geri kazanmak ve telafi etmek mümkünken israf edilmesi durumunda gençlik nimetini telafi etmek mümkün olmamaktadır. Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kıyamet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça kulun ayakları yerinden kımıldayamaz: Ömründen; onu nerede tükettiğinden. Gençliğinden; onu nerede çürüttüğünden Malından; onu nereden kazandığından ve nereye sarf ettiğinden. İlminden; onunla ne amel yaptığından.”3

Hâl böyleyken yüce Rabbimizin bizlere emanet ettiği ve Peygamberimizin de hesabının sorulacağını bildirdiği gençlik nimetinin israf edilmemesi gerektiğini anlayıp ona göre hareket etmemiz, sorumluluğumuzun gereğidir. Ama “Bu nimet nasıl israf edilmez, bu nimeti israf etmemekle kimler sorumludur?” sorularının üzerinde de ayrıca düşünmemiz gerekir.

Bu nimetin, ancak Efendimizin tavsiyeleri doğrultusunda hareket edildiği takdirde israf edilmeyeceğinde şüphe yoktur. Efendimizin hayatı ve metodu, bizler için her konuda örnek olduğu gibi bu konuda da örnektir. Bu konuda ne yapmış, nasıl bir yol takip etmiş öğrenip o istikamette hareket etmemiz hepimizin sorumluluğudur.

Aslında o günün gençliği ile günümüz gençliği arasında bazı farklılıklar olsa da temelde gençlerin özellikleri hep aynı olmuştur. Onlar da heyecanlı, dinamik, yerinde duramayan, zaman zaman hatalar yapan, haramlara meyleden gençlerdi. Bundan dolayıdır ki Efendimiz, o gençlere sevgi ve merhamet ile yaklaşmış, kalplerine iman ve Allah korkusunu yerleştirmiş, zaman zaman onları uyarmış, haramlardan sakındırmış, ibadet ve Salih amellere teşvik etmiş böylece gençlik döneminin israfını engellemiştir.

Sahabeden Cündüp b. Abdullah (r.a.) der ki: “Biz ergenlik çağına yaklaşmış bir grup genç ile beraber Resulullah’ın (s.a.s.) huzuruna geldik. Bize Kur’an öğretmesini istedik. O da bize Kur’an-ı Kerim’den önce imanı öğretti, (İman ile ilgili bilgiler verdi. Allah’ın varlığını, kudretini, ilmini, iradesini ve insanın yaratılış amacını vs.) sonra Kur’an’ı öğretti. Böylece Kur’an sayesinde imanımız daha da arttı.”4

Böylelikle işin temelinde iman olduğunu, Efendimizin de işe iman ile başladığını görmekteyiz. Allah’ın yüce kudretini anlatıp, O’ndan korkulması gerektiği inancı ile boyun eğilmesi gereken tek ilahın Allah olduğu inancını kalplerine yerleştirdiğine şahit olmaktayız. Yine, “Delikanlı! Sana bazı sözler öğreteceğim: Allah’ın hakkını koru ki Allah da seni korusun. Allah’ın hakkını gözet ki O’nu hep yanında bulasın. Bir şey istediğinde Allah’tan iste. Yardım dilediğinde Allah’tan yardım dile…”5 tavsiyesiyle sığınılması gereken ve yardım istenilecek tek gücün Allah olduğunu hatırlatarak onları yüce yaratıcıya yönlendirdiğini görüyoruz.

Ayrıca Peygamberimizin gençlere sevgi ve merhametle yaklaştığını bildiren birçok hadis bulunmaktadır.

Üsâme b. Zeyd (r.a.) anlatıyor:
“Resûlullah beni alır, bir dizine oturtur, Hz. Hasan’ı da öbür dizine oturturdu. Sonra bizi bağrına basıp şöyle derdi: “Allah’ım, bu ikisine merhamet et! Ben de onlara merhamet ediyorum!”6

Mâlik b. Huveyris (r.a.) anlatıyor:
“Biz gençler Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yanına geldik ve onun yanında (Medine’de) yaklaşık yirmi gece kaldık. Hz. Peygamber (s.a.s.) çok merhametliydi. (Ailelerimizi özlediğimizi anlayınca) şöyle buyurdu: “Memleketinize dönseniz de onlara, öğrendiklerinizi öğretseniz…”7

Yine bir gün Hazret-i Muaz’ın elini tutarak: “Ey Muaz! Vallâhi seni çok seviyorum!” buyurmuştu.
Muaz, “Anam-babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü! Ben de seni çok seviyorum!” dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) ona şöyle tavsiyede bulundu:
“Ey Muaz! Sana her namazın sonunda; “Allâh’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve güzelce kulluk yapabilmek için bana yardım et!” duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.”8

Hata yapanlara merhamet ve hikmetle yaklaşıp onları günahlardan uzak tutarak İslam’a kazandırmıştı. Zina yapmak için izin isteyen gence karşı Efendimizin nasıl hikmetli davrandığını bilmeyen yoktur.9

Ebu Mahzure isimli bir genç anlatıyor:
“Hz. Peygamber, Huneyn Savaşı’ndan dönüyordu. Ben de hepsi Mekkeli olan 10 kişilik bir grup gençle beraberdim. Gönlüm, gerçek anlamda İslâm’a ısınmamıştı. Bu esnada ezan okunmaya başladı. Biz de bir köşeye saklanıp müezzinin sesini alay ederek tekrarlamaya başladık.

Yaptıklarımızı Resûlullah (s.a.s.) da duymuştu. Ezan bittikten sonra, “Şunların içinde güzel sesli biri var.” diye gönderdiği adamlar, bizi alıp onun huzuruna götürdü.

Yanına vardığımızda: “Güzel sesli hanginiz?” diye sordu. Arkadaşlarım beni gösterdiler. Beni yanına çağırdı ve ezan okumamı istedi. Bu esnada Allah Resûlü’nden hiç hoşlanmadığım hâlde çaresizlikten ezan okudum. Ezanı bitirdiğim zaman bana bir miktar para verdi. Daha sonra da alnımı öpüp sırtımı sıvazladı. Bunun üzerine; “Ey Allah’ın Resûlü Mekke’de ezan okumama izin verir misin?” dedim, izin verdi. İşte o an bende Resûlullah’a karşı duyduğum hoşnutsuzluktan eser kalmadı, gönlüm ona karşı sevgi ile doldu. Mekke’ye geldim ve onun emriyle müezzinlik yapmaya başladım.”10

Bir genç, “Ya Resûlallah! Senden beni kıyamet gününde şefaat ettiğin kimselerden biri yapmanı istiyorum!” dediğinde Efendimiz: “Kıyamet günü sana şefaat edeceğim kişilerden birisin ancak sen de çokça secde ederek nefsine karşı bana yardımcı ol.”11 buyurup genci tembellikten uzaklaştırarak ibadete yönlendirmiştir. İbadet ve taat ile meşgul olan gençlerin Allah katındaki değerini nice hadis-i şerif müjdelemiştir.

Peygamberimiz, İslâm toplumunun şekillenmesinde ve İslam’ın yayılmasında gençlere büyük görevler vermiş, vahiy kâtiplerini genellikle gençler arasından seçmiştir. İslâm’a davet mektuplarını gençlere yazdırmış; bazılarını, o gün için ihtiyaç duyulan yabancı dilleri öğrenmeye teşvik etmiştir. Bu konuda, kendisiyle Yahudiler arasında elçilik yapmak üzere Zeyd b. Sabit’i görevlendirmiştir. Savaşlarda sancağı gençlere vererek sorumluluk bilinci aşılamış, böylece gençliğin israfını önlemiştir.

Allah Resûlü, tüm bu eğitim metotlarıyla büyüklere örnek olurken gençlere de kurtuluşun yolunu göstermiştir. O dönemde peygamberimizin nasihatlerini dinlemeyen gençler kaybettiği gibi günümüzde de peygamberimizin ve büyüklerinin nasihatlerini dinlemeyen gençler, gençlik dönemlerini israf ederek maalesef kaybedeceklerdir. Bu gençler, Efendimizin, “Allah Teâla, kendi gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, yedi sınıf insanı gölgesinde barındıracaktır. Bunlardan biri de, Rabbine ibadet ederek yetişen gençtir.”12 müjdesine mazhar olamayacak ve bu fırsatı kaçırmış olacaklardır. Yine Yüce Allah’ın katındaki bazı meleklerin derecesine çıkamayacak,13 emsallerine karşı Allah’ın üstün kıldığı kullardan14 olamayacak ve gençliklerini israf etmiş olacaklardır. Ve israf edilen her nimetin hesabı sorulduğu gibi gençlik nimetinin de hesabını çetin bir şekilde vermek zorunda kalacaklardır.

Sorumluluklarımızı yerine getirip gençlik nimetimizin israfını engelleyenlerden olabilmek duasıyla…

Kaynakça:
1) Ebu Davud, Salat; 26 2) Hâkim, Müstedrek, IV, 341. Buhâri; Rikak,3. Tirmizi, Zühd, 25 3) Tirmizî, Kıyâme, 1 4) Buhari, Tarihu’l-Kebir, hadis no: 571; İbn Mace, Sünen, hadis no:571 5) Tirmizi; Sıfatu’l-Kiyame,59 6) Buhâri; Edeb,22 7) Buhâri; Ezân,49 8) Ebû Dâvûd; Vitir,26.Tirmizi; Zühd,30 9) Ahmed b. Hanbel; Müsned, V, 256, 257 10) Ahmed b. Hanbel;3/409.İbn Mâce; Ezân 2 11) Taberani 12) Buhâri; Ezân,36 13) İhyâu Ulûmi’d-Din; 2/432 14) Feyzulkadir, 2/263, no: 1799.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?