Dünya üzerinde başta savaşlar, yoksulluk ve doğal afetler olmak üzere pek çok nedenle çocuklar korunmaya muhtaç duruma düşmektedir.

Her savaşın olduğu gibi 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşın mağdurları da en çok çocuklar olmuştur.

Reyhanlı Eğitim Kampüsü, savaş mağduru çocukların yaralarının bir nebze de olsa sarılması adına 2017 yılında kapılarını açtı. 100 dönümlük arazi üzerinde kurulu bulunan Eğitim Kampüsü, yetim yavrularımızın yetişmesine katkı sunma gayesi ile faaliyet gösteren İHH’nın en önemli projeleri arasında yer almakta ve bünyesinde 1000 öğrenciye eğitim vermektedir.
Bu kampüs içerisinde, İHH ve MEB’in ortaklaşa açmış olduğu Uluslararası Ebu Ubeyde Anadolu İmam Hatip Lisesi de bulunmakta. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında öğretmen başvuruları olmuş ben de başvurmuştum. Yapılan mülakatları geçtikten sonra 6 yıllık Mardin serüvenimiz bitmiş, Reyhanlı’da bizim için yeni bir serüven başlamıştı. Yetimlere ders verecek olmam, onları geleceğe hazırlamak, benim için heyecan verici büyük bir durumdu. Dışardan baktığımda zihnimde, ben buraya yetimlerin olduğu bir kampüse gidiyorum; oradaki çocukların hepsinin bana ihtiyacı var düşüncesi vardı. Tabi ki çocukların bize ihtiyaçları vardı ama eğitim süreci başlayınca dışardan kafamızda oluşturduğumuz yetim algısının tam tersi bir durumla karşılaştım.

Çocuklar inanılmaz derecede yaramaz, öğretmenlere kan kusturan bir durumdaydı. İçlerinde eğitime aç olup kendini geliştirmekle uğraşanlar olmakla beraber okulla ve eğitimle ilgisi olmayıp tamamıyla okulu bir eğlence yeri olarak görenler de vardı. Bu durum benim gibi yeni başlayan birçok öğretmeni şaşkınlığa uğratmıştı. Çünkü biz gelmeden önce sakin, eğitime aç kendisine şefkat eli uzatacak öğrencilerin olacağını kafamızda tasarlamıştık ama tam tersi olmuştu. Bu durumu kabullenmemiz ve atlatmamız uzun sürdü biraz. Sonra zamanla öğrencileri ve hayat hikâyelerini öğrendikçe ne kadar da yanlış düşündüğümüzün farkına vardık. Çocuklar savaşın kendi üzerlerinde oluşturduğu bu psikolojik durumu unutmak için meğerse bu tür yaramazlıklar yapıyorlardı. Dışarda evde atamadıkları enerjiyi okulda atıyorlardı. Yaşayamadıkları sosyalliği okulda yaşamaya çalışıyorlardı. Yetim olmak gerçekten zor bir durum. Kimi annesini babasını, kimi ise sadece babasını bu iç savaşta kaybetmişti. Annesinin ve babasının ölümüne gözleriyle şahit olanlar bile vardı. İçlerinde oluşan boşluğu da farkli şeylerle doldurma uğraşına girmişlerdi çocuklar.
Maalesef ümmet olarak sistematik bir şekilde kendi yetimlerimize en başından beri sahip çıkmayıp onların gelişimine doğru bir şekilde katkı vermediğimiz için her önüne gelen, çocuklara bir fikir bir düşünce bir ahlak vermeye çalışmıştı. Mesela çocuklar aşırı derecede hazırcılığa ve yetimliklerini kullanıp bir şeyler elde etmeye çok alışmışlardı. Bu durum ilk başta bizi çok kızdırıyordu, çocukların bu davranışlarına anlam veremiyorduk ama bunun sebebinin yetimhanelerde kalan çocuklara her gelen insanın hediyeler dağıtması, her isteklerini anında karşılamaları olduğunu gördük. Bu da çocukların bünyelerini bozmuş, onları hazırcı olmaya, yetimliklerini kullanmaya yöneltmişti.

Burada, Reyhanlı’da İHH’nın dışında diğer yurt içi ve yurt dışı vakıfların onlarca yetimhaneleri bulunmakta. Bu yetimhanelerde, dediğim gibi herkes kafasına göre bir eğitim ve ahlak anlayışı vermekte. Dolayısıyla çocukların ruhlarında bir dengesizlik oluşmakta. İHH, Reyhanlı Eğitim Kampüsü’nde yetkililer bu durumun önünü elhamdülillah kesiyor. Bağış yapmak isteyen hayırseverlerle çocukları -çocuklar hazırcılığa alışmasın benlikleri bozulmasın diye- kolay kolay karşılaştırmıyorlar. Bunun sonucunda çocuk yetimliğini kendi menfaati doğrultusunda kullanamıyor.

Tüm bunların dışında derslerine girdiğim birçok çocukta farklı farklı dünyalar gördüm. Kimisi bu savaşta bacaklarını kaybetmiş, kimisi ise ailesini ve en sevdiklerini. Tüm bunlara rağmen kimisinde hala sonsuz bir umutla varken kimisinde ise umutsuzluk hâkim. Okuldan iyi bir puanla mezun olup iyi bir üniversite okuyup doktor mühendis öğretmen gibi birçok meslek sahibi olmak isteyen de var. Çok yetenekli olup farklı sanat ve spor dallarına ilgisi olup bu alanlarda Türkiye birinciliği, ikinciliği ve üçüncülüğü gibi başarısı olan öğrenciler de bulunmakta.

Bu çocuklara sahip çıktığımızda nasıl da güzel başarılar elde ettiklerini görüyoruz ama maalesef gerçekten ümmet olarak bu ümmetin yetim çocuklarına yetişemiyoruz. Buraya geldiğimden beridir çok düşündüm. Keşke böyle güzel bir sistemimiz olsa, bu yetim çocukların sadece karınlarını doyurmakla kalmasak, hepsine tek tek hamilik edecek bir büyükleri olsa. Onları yönlendirip doğru dürüst ve kaliteli bireyler olarak yetiştirebilsek. Ama maalesef ümmet olarak bunu yapmıyoruz. Sadece Suriyeli çocuklar değil ümmetin daha nice nice yerlerinde sahipsiz kalan binlerce hatta yüz binlerce çocuk var. Bunlara zaman zaman oryantalistler, bazen de onları kendi menfaatleri için kullanmak isteyen yapilar ulaşmakta ve ümmetin çocuklarını bizlerden koparmakta.

Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmadı mı bizlere: “Yetimlere nasıl davranacağınız hakkında sana sorarlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek onları iyi yetiştirmek en hayırlı olandır.” Ve onlarla ortak olur, içli dışlı yaşarsanız unutmayın ki, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgunculuk yapanları da ıslah etmeye çalışanları da en iyi bilendir.” (Bakara, 220)

Resûlullah (s.a.s.) de işaret ve orta parmağını gösterip şöyle buyurmadı mı bizlere: “Ben ve yetimi kollayıp gözeten kimse, cennette işte böyle yakın olacağız.” (Buhârî, Talak, 25)
Dinimiz, bizim yetimlere nasıl bakmamız gerektiğini, onları asla yüzüstü bırakmamamız gerektiğini birçok ayet ve hadiste bizlere bildirmekte. Gelin, ümmet olarak yetimlerimize sahip çıkalım. Gerek maddi gerekse manevi olarak sürekli yanlarında olalım. Nitekim onlar bizim çocuklarımız ve bizim evlatlarımızdır. Bu sorumluluk hepimizin omuzlarındadır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?