Şehit Ali Haydar Hoca’mız, 11 Eylül 1971’de Muş ilinde dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve liseyi Diyarbakır’da üniversiteyi ise Ezher Üniversitesi’nde okudu.

Okul hayatı, üniversite hayatı ve ondan sonraki iş hayatı boyunca Rabbine olan bağlılığı, davaya olan sevgisi ve tebliğde olan gayreti gün geçtikçe daha da artıyordu.
Şehidimizin hayatını incelediğimizde hayatını şehit olmak için yaşadığını, sahabe ahlakı ile hareket etmiş olduğunu ve sonunda o çok istediği mertebeye ulaştığını görebiliyoruz. Zira Afganistan’da cihadın olduğu süreçte yaşı küçük olmasına rağmen oradaki mücahitlere imrenir, onlarla cihat etmeyi temenni ederdi.

Mavi Marmara Filosu’na katılmaya hazırlanırken bazı dostları ona rüyalarında şehit olduğunu dile getirmiş. Şehidin cevabı ise şöyle olmuştur: “Şehit olmak kim, biz kim? Bizler şehit olmaktan çok uzağız. Rabbim gerçek şehadeti nasip etsin. Dua edin inşallah şehit olurum.”
Şehit Ali Haydar Bengi Hoca’mızın yaşadığı yıllara kısaca değinmek istiyorum.
Hocamız Diyarbakır´da samimi bulduğu kardeşleri ile bir dernek kurup orada haftalık sohbetler, öğrencilere yönelik etkinlikler vs. düzenlemeye devam ederken Mavi Marmara Özgürlük Filosu haberi geliyor ve filoya katılmak için gerekli hazırlıkları yapıp İstanbul´a yola çıkıyor. İstanbul´a gittikten iki hafta sonra Mavi Marmara Özgürlük Filosu harekete geçiyor. Bu süreçte İsrail denen işgal çetesi tehditler savuruyor fakat Mavi Marmara Özgürlük Filosu tehditleri duydukça daha kararlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Gemide bir hanım bacımız Ali Haydar Hocamızı görüyor ve ona “Sen şehit olacaksın” diyor. O da ¨İnşallah¨ deyip gülümsüyor.

Artık bir saldırı olacağı az çok biliniyor, bunun üzerine 30 Mayıs gecesi gemide kim nereyi savunacak diye 200 Türkiyeli aktivist bir salonda toplanıyor ve 10 kişilik gruplara ayrılıyorlar. Her grubun başında bir kişi oluyor. Ali Haydar Hoca’mız çatıda olmayı tercih ediyor, Ali Haydar Hoca’mızın grubunda yer alan Hafız Muharrem Güneş Hoca’mızdan dinlediğim kadarıyla 31 Mayıs gecesi Saat 22.00 itibarı ile yukarıya çıkılıyor. Yanlarına bir öğün yemeklerini, bir günlük su ihtiyaçlarını ve mont, ceket vb. eşyaları alıp öyle çıkıyorlar. Bu grubun çoğu doğulu kardeşlerden oluşuyordu. Hatta Ali Haydar Hocamız tercüme vb. şeyler yaptığından gemide o grup ¨Diyarbakırlılar Grubu¨ olarak da anılıyordu. Bu grup ile Kayserili kardeşlerden oluşan bir grup daha çatı katına çıkıyor ve çatıda 20 kişi 2-3 metre aralıklarla diziliyor.

Gece 22.30´da geminin iki hücum botu tarafından takip edildiği anlaşılıyor. Bu takip 00.30´a kadar sürüyor; fakat takibe bir de helikopter katılıyor. Saat 02.30 sularında ise bir helikopter daha takibe katılıyor. Saat 03.30’u gösterince gemide sabah ezanı okunmuş ve cemaatle namaz hazırlıkları başlamıştı. Saat 03.50 olduğu gibi herkes namaza durdu. Saat 03.55´te gemiye saldırı başlamıştı. Çatı katındaki 20 kişi yerinden ayrılmamıştı. Karşılarında tam teçhizatlı bir ordu vardı, onların ellerinde ise sandalye, gazoz şişesi vb. çok basit aletler… İlk etapta saldırı plastik mermilerle gerçekleştirildi. İsrail askerleri çatıya inebilmek için ipler sarkıtıyor, çatıdaki kardeşler onlara karşı geliyor, ipleri sallıyor ve birçok askerin önlerine düşmesini sağlıyorlardı. İsrail askerlerinin birçoğu bağırıyor, korkuyor ve kaçacak yer arıyordu. Daha sonra başka bir helikopter geldi ve artık plastik mermiler ile başa çıkılamayacağını anlayan bir İsrailli vardı. İsrail askerlerine canlı mermi kullanabilirsiniz talimatı gelmiş olmalı ki artık saldırı başka bir boyut aldı. Artık şehit ve yaralı haberleri gelmeye başlıyordu. Yine İsrail askerleri tarafından ipler sarkıtılıyor ve onlara karşı çıkan yiğitler mücadelelerine devam ediyorlardı. Ali Haydar Hocamızın önüne bir ip düşüyor, hocamız o ipi demire bağlamak istiyor; fakat lazerli silah kullanan İsrail askerleri önce sağ eline kurşun sıkıyor daha sonra sol eline de ateş ediyorlar. Bununla yetinmeyen İsrail askerleri hocamızı yaralı bir şekilde yerde bulunca onu darp ediyor, sırt üstü yatırıp bir el ateş ediyorlar ve artık hocamız o çok istediği, her yerde andığı, yıllardır dua ettiği makama kavuşuyor.

Evet, artık hocamız şehit oluyor, vücudundan 6 tane mermi çıkıyor.
İnsan haklarını en çok ihlal eden İsrail askerlerinin acımasızlığını, insani yardım taşıyan bir gemiye saldırmasından rahat bir şekilde anlayabiliriz. Peki, bizler Şehit Ali Haydar Bengi Hocamız gibi, Şehit Furkan Doğan gibi, Şehit Fahri Yaldız gibi, Şehit İbrahim Bilgen gibi ve daha niceleri gibi mücadele ediyor muyuz, hak davası için bir şeyler yapıyor muyuz, Allah rızası için koşturup duruyor muyuz? Onlar şehadeti istediler ve üzerlerine düşeni en iyi şekilde yaptılar ve şehit oldular. Peki ya biz, üzerimize düşeni yapıyor muyuz? Bu soruyu ‘sen, okuyan kardeşim’ kendine sor ve harekete geç. Unutma ki bütün uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter! Rabbim şehadetlerinizi kabul etsin, bizlere de sizler gibi şehit olmayı nasip eylesin.

Not: Bir Özgürlük Sevdalısı Şehit Âlim Ali Haydar Bengi kitabından faydalanılmıştır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?