Rabiatu’l-Adeviyye Meydanı’nın sembol isimlerinden biridir şehit Esma Biltaci. Henüz 17 yaşındadır, buna rağmen tüm dünyaya, darbeci Sisi’ye karşı nasıl direnileceğini gösterdi. Günlerdir Mısır halkı, hep birlikte bir bedenin azaları gibi birbirine kenetlenmiş hâlde meydanlardaydı. Allah’ın, her bireyi özgür yarattığı bu dünyada, tutsaklığa ses çıkarmanın ne kadar önemli bir eylem olduğunu canları pahasına da olsa ortaya koyuyorlar. Böylece en sevilenler, en sevgiliye bir bayram havasıyla kavuşuyorlardı.

Rabia Meydanı’nda direnişler devam ederken cuntacılar, helikopterlerle meydanın üzerinden alçak uçuşlar gerçekleştiriyor ve ardından helikopterlerden bu bir avuç samimi ve bütün Müslümanların sorumluluğunu yüklenen insanların üzerine gaz bombaları atıp ateş açarak onları ya şehit ediyorlar ya da yaralı bırakıyorlardı. Ama bütün bu zor şartlara rağmen Mısır halkı keskin nişancılara karşı göğüslerini siper edip sloganlar atarak meydanı bir an bile boş bırakmadılar.

Bu kıymetli direnişteki önemli isimlerden biri de elbette hepimizin yakından tanıdığı ve belki de bu dünyadaki hayalleri yarım kalan; ama ahiretteki arzuları gerçekleşmiş olan Esma’nın o çok değerli babası Muhammed el-Biltaci idi. Platformun üstünden halka hitap ederek güçlü olmalarını ve sebat göstermelerini telkin ediyordu. Kızı Esma da bu direnişten hiç umudunu yitirmeden, Kur’an-ı Kerim okuyarak Allah’tan, Müslümanlar için yardımlar diliyordu.

Mısır halkının savunmasız olduğunu ve bu ağır darbeye fazla direnemeyeceğini düşünen cuntacıların gözden kaçırdığı bir detay vardı: O da halkın en büyük savunmasının, içlerindeki iman ve en büyük koruyucularının da Allah Teâlâ olduğuydu. Halkın elinde ne bir silah ne de kesici bir alet vardı. Sadece tıpkı Gazze’de olduğu gibi direnişin simgesi olan taşlar vardı. Söz konusu Hak davası olunca, attıkları her bir taş ebabillerin ağzında taşınan ve koca fil ordusunu darmadağın eden taşlara dönüşüyordu.

Meydanda direniş devam ederken Esma, yaralıların yanına koşarak onlara hıfzını tamamladığı Kur’an’dan ayetler okuyor, acılarını dindirmeye çalışıyordu. Onlara: “Korkmayın, üzülmeyin Allah bizimle beraberdir. Ve sonunda kazanan bizler olacağız. Umudunuzu yitirmeyin.” diyordu. Esma’nın babası ise, halka seslenerek onlardan ayaklarını sabit tutmalarını, güçlü ve sabırlı olmalarını istiyordu. O, bunları söylerken sevinsin mi üzülsün mü tam karar veremediği bir haber aldı. Biricik kızı, can paresi vurulmuştu. O anda kızının şehâdet mertebesine ereceğini anlamıştı. Bir süre durdu ve gözlerinden gayri ihtiyari yaşlar dökülmeye başladı. Bu gözyaşlarına dua sözcükleri eşlik etti. Allah’a dayanan bir baba için hem sevindiriciydi hem de katlanması bir o kadar da zor olan bir durumdu bu. Ondandır ki, uzun bir süre sonra sorabildi kızının durumunu. Esma, yaralı olmasına rağmen hâlâ tebliğe devam ediyor ve yerden topladığı taşları gençlere veriyordu. Bedeni vurulmuştu; ama ruhu, maneviyatın verdiği güçle direnişe devam ediyordu. Belki de ona acısını unutturan bu güçtü. Esma, yaralı bir şekilde Sahra Hastanesi’ne kaldırılırken elinden Mushaf’ı, dilinden de duayı bırakmıyordu. Kızının vurulduğunu abisinden öğrenen annesi Sena el-Biltaci de hastaneye gelerek kızının durumuna şahitlik etti:

“…Sahra Hastanesi’ne gittiğimde şehitler ve ağır yaralılarla karşılaştım. Esma’nın yanına gittiğimde sabırlı ve metanetliydi. ‘Ya Rab! Ya Allah!’ diyordu. Anlayamadığım sözler mırıldanıyordu. Yüzünü siliyordum ve kendisine ‘Hayatım sabret, metanetli ol!’ derken o bana, ‘Anneciğim ben iyiyim!’ diyordu. Beni rahatlatmak istiyordu. Ancak yatağın altından çok miktarda kanın aktığını görünce doktorlar acil kan nakli yaptılar; fakat vücudu bunu kabul etmedi. Ameliyat odasına götürülürken ortalıkta birçok ölü ve ağır yaralı gördüm. Her tarafta vahşetin izleri vardı. Onu ameliyat odasına bıraktım ve çıktım. Birkaç dakika sonra şehit olduğu haberi geldi.”

Bir anne için tarifi imkânsız bir acı, evladını kendi elleriyle ölüme göndermek; ölümüne an be an şahitlik etmek ve bir daha geri gelmeyeceğini bilmek…
Gel gör ki iman böylesi bir acıyı dahi yüklenebilme gücünü veriyor insana.
Onun sıradan bir ölü değil, sadece Allah için ve davası için öldürülmüş olduğu bilincini en güzel şekilde hissettirdi bizlere.
Esma şehadete yürümeden önce cep telefonundan Asr-ı Saadet dönemine ait olan; ama günümüzü anlatan bir şiir paylaşmıştı:
“Onlar bizi vitirde namaz kılarken buldular.
Kimimizi rükûda, kimimizi secdede vurdular.
Onlar hem güçsüzdü hem az sayıca.
Allah’ın kullarını çağır da gelsinler yardıma.
Köpüklü deniz dalgalarını andıran ordularla.”
Şehit Esma; yeniden dirilmeyi, Vahdet’e sarılmayı, direniş meydanlarında cesurca, vakarlı ve yürekli bir duruşu ümmetin evlatlarına öğreten manevi bir ruhtur. O manevi ruhu bize aşılayan 21. asrın Zeynep’i, Asiye’si, Fatıma’sı olmuştur. Şüphesiz o manevi ruh, Allah dinini kemale erdirinceye kadar Müslümanların arasında olacak ve onlara güç verecektir.
Babası Muhammed el-Biltaci, kızının şehadetinden sonra kızına gıyabında yazdığı anlam yüklü bir mektupla Esma’yı ve Esma’nın davasını tüm dünyaya duyurdu.
İşte babasının biricik kızı Esma’ya yazdığı mektup:
“Sevgili kızım ve değerli öğretmenim…
Sana elveda demiyorum, bilakis yarın görüşmek üzere. Başı dik, tuğyana isyan ederek yaşadın. Tüm engelleri reddederek hürriyete sınırsızca âşık oldun. Bu ümmet, uygarlıkta hak ettiği yeri alabilsin diye onu yeniden diriltmek ve inşa etmek için sessizce yeni ufuklar arıyordun. Akranlarının uğraştığı işlerle meşgul olmadın. Her zaman derslerinde birinci olmana rağmen öğrenmeye olan açlığın dinmedi.

Bu kısa hayatta sohbetine doyamadım. Vaktim, sevinecek ve eğlenecek kadar geniş değildi. Rabiatu’l-Adeviyye’de son kez bir araya geldiğimizde, ‘Sen bizimle olduğunda bile bizden ayrısın!’ diyerek bana olan sitemini dile getirmiştin. Ben de sana, ‘Bu hayat birbirimize doyacak kadar geniş değil. Birbirimize doyalım diye Allah’tan cennetinde bize sohbet etme imkânı vermesini temenni ediyorum.’ demiştim.
Sen şehit olmadan iki gün önce seni rüyamda gelinlikler içinde gördüm. Bu dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellikteydin. Yanıma sessizce oturduğunda sana, ‘Bu gece senin düğün gecen mi?’ diye sordum. Sen de ‘Düğünüm akşam vakitlerinde değil, öğlen olacak.’ demiştin. Çarşamba günü öğlen vakti şehit olduğun haberi bana ulaştığında, senin rüyamda bana ne demek istediğini anlamış oldum. Allah’tan seni şehit olarak kabul etmesini niyaz ettim. Ve şehâdetin, bizim haklı olduğumuzu ve düşmanımızın batılın ta kendisi olduğu inancımızı pekiştirdi…

Son olarak, sevgili kızım ve değerli öğretmenim…
Sana elveda demiyorum, bilakis görüşmek üzere… Buluşmamız, yakında Peygamber ve ashabıyla birlikte Havz-ı Kevser’de olacak. Sonsuz kudret ve hükümranlık sahibi Allah’a yakın, O’nun nezdinde değerli ve şerefli bir konumda. Ayrılmamak üzere, birbirimize doyma temennilerimizin gerçekleşeceği bir buluşma…”
Esma, şehâdetiyle birçok insanı kendisine hayran bıraktı. Tüm dünya Esma’yı tanıdı ve 17 yaşındaki bir genç kızın mücadelesine şahit oldu. Şehâdeti, yeni Esmaların doğuşuna vesile oldu. Bir Esma gitti, binler Esma geliyor.
Şehâdetin mübarek olsun ey Esma!
Rahman bizlere de Esma’nın Hak davasında yürümeyi nasip etsin.

Kaynakça
1) Dr. Cemal Abdüssettar, Rabia Meydanında Hayat Bulan Bir Ümmet, Nida Yayıncılık
2) https://dogruhaber.com.tr/haber/301218-izzetli-bir-direnisin-sembolu-sehit-esma-biltaci/
3) https://www.ilkadimdergisi.net/gencadam/yazi/sehide-esma-el-biltaci-ye-dair-notlar-56

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?