Tasavvufla alakalı, elimizde bulunan kitaplar maalesef ki azdır. Tam olarak, tasavvufun ne olduğu, ne zaman ortaya çıktığı ve nasıl anlaşılması gerektiği hususunda derli toplu araştırmalar nadir denecek kadar kıttır.
Hayreddin Karaman Hoca, daha önceden kendi köşesinde yazmış olduğu yazılardan ve kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplardan derleyip düzenlediği bir kitap telif etmiş. Kitabın içeriğinde birçok konunun ele alındığını ve etraflıca ortaya konulduğunu görüyoruz.
Kitabın ismi, kitabın özeti adeta. Tasavvuf şeriatsız olmaz sözü aslında İslami temel bir kaideyi de ortaya koymuş oluyor.
Müellif, ‘Tasavvufa Saldırmak mı?’ başlıklı yazısını daha önce, gazetede kendisine tahsis edilen köşesinde paylaşmıştı. Önemine binaen kitabına almayı da uygun bulmuş. Bu yazısında, tasavvufla alakalı olarak şunları bizimle paylaşıyor:
“İslam’da Fıkıh, Kelam, bunların mezhepleri nasıl varsa, nasıl bunlar İslam’dan çıkmış ise Tasavvuf ve tarikatlar da vardır, İslam’dan çıkmıştır. Ancak her İslam’dan çıkan ve çıkarılan (keşifler, ictihadlar, yorumlar…) mutlak manada isabetli ve tenkit dışı değildir. Peygamberimiz (s.a.s) dışında her bir beşerin düşüncesi, yorumu, keşfi tenkide ve ilmî denetime tabidir. Peygamberimiz (s.a.s) dışında herhangi bir beşeri, yanılmaz ve günah işlemez kabul etmek Ehl-i Sünnet itikadına aykırıdır.
Bir Fıkıh, bir Kelam, bir felsefe, bir Tasavvuf İslam’ı olmaz; İslam bir tanedir, yorumlar İslam’a aittir, İslam bu yorumların birine mahsus değildir. İnsanlığı dünyada ve ahirette kurtaracak olan da İslam’dır; bu yorumların yalnızca biri değildir.”(Syf,66)
Kitabın bir bölümünde de müellife sorulan çeşitli sorular ve bunlara verdiği cevaplar yer almakta. Sorulardan ve verilen cevaplardan anlıyoruz ki:
“Mürşid edinilmeye en layık olan Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetidir.”
“Tezkiye, terbiye ve ruhu kirlerden temizleme de ancak iman ve ibadetle olacak bir şeydir.”
Yine ,insan, kendisini şeyh ve keramet sahibi diye tanıtabilir. Böyle bir durumda iddia sahiplerinin doğru sözlü veya yalancı olduğunu anlayabilmemizin tek yolu, kişinin kalbine ilham olunanın, Allah’ın kitabı, Peygamberin sünneti ve ehli sünnet itikadının temel kuralları ile çelişmemesidir.
“Kimin hangi manevi derece ve yetkiye sahip olduğunu kimse bilemez. Ortalık sahte şeyh ve mürşid kaynıyor. İnsanları dinden, imandan, sahih İslam’dan uzaklaştırıyor, kalplerini, bedenlerini ve emeklerini çalıyorlar. Sıradan bir insanın bu konuda doğru seçim yapabilmesi oldukça zordur. İyi niyetli ve iyi halli (güzel ahlak ve müspet etki sahibi) müminlerle dostluk kurarak, sıkça bir araya gelerek, muteber kitapları okuyarak, ibadetleri aksatmayarak kemâle doğru yürümek hem mümkündür, hem de en tehlikesiz yoldur.”(Syf, 44-45)
Müellif doğru bir tasavvufi anlayışın nasıl olması gerektiğini şu şekilde özetliyor:
“Başkalarını devamlı feraset ve basirete davet edenleri ben de şu maddeleri kabul konusunda aynı uyanıklık ve duyarlılığa davet ediyorum:
1. Tasavvufsuz İslam olmaz diyenler ne söylediklerinin farkında iseler bundan derhal vazgeçsinler, aksi halde en azından ehl-i sünnet İslam’ından uzaklaşmış olurlar.
2. İslam’da tasavvuf yoktur, tasavvuf bid’attır, İslam’a yabancı din, düşünce ve kültürlerden gelmiştir diyenler de bu davadan vazgeçmelidirler; başkalarında da tasavvufa benzer düşünce ve eğitim yöntemleri olabilir, ama İslam tasavvufu İslam’a aittir, onun meyvasıdır, ancak tasavvuf; mümin, Müslüman ve ehl-i sünnet olmanın şartı değildir.
3.Bugün tasavvufu tarikatlar temsil ediyor, ihlas ve ihsan vasıflarını elde edebilmek için başka çare bulamayıp tarikata girmek isteyenler varsa şu ölçülere dikkat etmeleri elzemdir:
a) Tarikat şeyhi islâmî ilimleri tahsil etmiş, ilmiyle âmil, yüksek ahlak sahibi ve ehlinden icazetli bir şahıs olmalıdır.
b) Tarikat şeyhi irşad hizmeti karşılığında halktan hiçbir menfaat sağlamamalıdır. İmkan varsa geçimi de kendi helal kazancından olmalıdır.
c) Tarikat şeyhi hata da edebilir, günaha da girebilir; bu sebeple onun sözleri ve fiilleri ile tasavvuf adına söylenenlerin ve yapılanların tamamı şeriatın şaşmaz ve objektif ölçütlerine göre değerlendirilmelidir.
d) Onun tarikatına girmiş olanların, eski hallerine göre iman, ibadet, muamelat, ahlak… bakımlarından daha iyi Müslümanlar olduğu, tarikattan bu manada istifade edildiği sabit bulunmalıdır.”(Syf,75-76)
Müellif, tasavvufun ve tarikatin şeriatsız olamayacağını, tasavvuf eğitimi gören kişilerin hangi olgunluk derecesine ulaşırlarsa ulaşsınlar şeriatı terk edemeyeceklerini, Hakk’a vasıl olmanın şeriatsız gerçekleşemeyeceği konusunda tasavvuf ve İslam felsefesi alanlarında tanınmış ve genel olarak ümmet tarafından sevilmiş, itibar edilmiş bazı kişilerin söylediklerini ve yazdıklarını aktarıyor. (Syf,103)
Bu kişilerden bazıları şunlardır: Haris el Muhasibi, Gazzali, Cüneyd-i Bağdadi, Muhyiddin b. Arabi, İmam-ı Rabbani..
Sonuç olarak şunu belirtebiliriz ki tasavvuf, bir tecrübedir. Allah’a yakın olma(kurbiyet) yolunda bir vesiledir. Birçok âlimin, abidin, zahidin, mücahidin, müctehid ve imamın yetiştiği bir mekteptir. Bu imamlar da bize şunu öğütlemiştir: En büyük keramet, Allah’ın kitabına ve Resulüllah’ın sünnetine itaatte devamlılıktır. Veli olan kişi de İbni Hacer’in tarifine göre Allah’ı bilen, O’na itaatte devamlı, ibadette ihlaslı olan kişidir.
Buna binaen, birilerinin çıkıp tasavvufu toptan reddetmesini ve tasavvufa düşmanlık etmesini tasvip etmiyoruz. Tasavvuf, İslam tarihinden esinlenmiş, sahabe, tabiin ve tebeu-t tabiin dönemindeki ihlas, samimiyet ve Müslümanlığa olan özlemden dolayı ortaya çıkmış bir kavramdır. Yusuf el Karadavi’nin ‘Rabbani Hayat ve İlim’ adlı kitabında geçen bu minvaldeki sözü bizim için mihenktir:
Biz tasavvufu; “Rabbani, pak, hedefi açık, yolu belli, Allah’ın emri üzere dosdoğru yürüyen, Resulullahın sünnetine uyan, selefi salihinin metodu üzere ilerleyen, sözlü ve fiili bidatlerden, itikadi ve ameli sapmalardan uzak, ruhu yücelten, nefsi arındıran, kalbi dirilten, imanı tazeleyen, ameli ıslah eden, ahlaki seviyeyi yükselten ve insani hakikati yücelten” olarak görmek istiyoruz!
Tasavvufu; “sapmış dervişlik, aşırı ruhbanlık, sahte şekilcilik, İslam’ın mutedilliğinden uzak, felsefi teoriler’ şekliyle kabul etmiyoruz.