Tüketim, üretilen ya da doğada hazır hâlde bulunan kaynakların bilinçli veya bilinçsiz şekilde kullanılması, harcanması ve yok edilmesidir. İnsanoğlu, yaşamını sürdürmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için hayatı boyunca sürekli bir şeyleri tüketmek ya da harcamak zorundadır. Sınırlı olan kaynaklar karşısında insan, sınırsız arzuları ile kendini iyiye yöneltmesi adına sınanmaktadır.

Bizleri yarattıktan sonra başıboş bırakmayan Yüce Allah, kaynakların tüketimi konusunda insanoğluna yakışanı, ayetleriyle bizlere bildirmiştir. Örneğin: “Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Â’râf,31) “Yine o iyi kullar, harcama yaptıkları zaman ne saçıp savururlar ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisi arasında makul bir dengeye göre olur.” (Furkân,67) ayetleriyle sahip olunan kaynakların bilinçli bir şekilde tüketilmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Bu nedenledir ki diğer ekonomik sistemlerden farklı olarak İslam’da israf yasağı konulmuş, insanın kendisine yetecek kadar nimete kanaat etmesi, nimetin değerinin farkında olunması için nimete şükredilmesi istenmiş, zekât vasıtasıyla fakir-zengin arasındaki uçurumun kapanması murat edilmiştir. Ayrıca Müslüman bir toplumda dulu, yetimi gözetme; muhtaç olana verme, misafirlere, komşulara ikram etme gibi erdemli davranışlar bu bilincin gereği olarak yerine getirilmektedir.

Yüce Allah, evreni mükemmel bir biçimde yaratmakla kalmayıp gezegenler içinden Dünya’yı, insanın içinde yaşayacağı şekilde tasarlayarak yaşaması için gerekli her şeyi ona lütuf olarak sunmuştur. Ama insanoğlu kendisine sunulan her türlü kaynağı bilinçsizce tüketerek kıtlıklara sebep olmakta ve farkında olmadan âdeta kendi sonunu hazırlamaktadır. Yiyecek, içecek israfının yanı sıra doğal kaynakların, ormanların, suyun, havanın kirletilerek yok edilmesi, hem günümüz küresel çevre sorunlarının kaynağı hem de gelecek nesillere yaşanılacak bir ortam bırakmama açısından büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bu sorunlar insanlığın girdiği tüketim yarışının bir sonucudur. Tüketerek mutluluğa erişmeyi vaat eden kapitalist sistem, kişiyi haz arayışına itmekte ve bencilleştirmektedir. Dolayısıyla günümüzde tüketimi sadece ihtiyaçların karşılanması olarak değil; gösteriş amacıyla, reklamların tuzağına düşerek, kendini tatmin etmek için satın almak olarak algılayan bir insan profili ortaya çıkmıştır. Bu eğilimdeki insandan ahlaki ve kültürel değerlere sahip çıkmayı, çevresine karşı duyarlı davranışlar göstermeyi beklemek mümkün değildir. Çünkü o sadece maddi değerlerini tükettiğini zannederken manevi değerlerini de tüketmiştir. Tüketimin, ihtiyaçları karşılamadaki araç olduğunu unutmuş; tüketimi amaç hâline getirmiştir.

Aslında insanoğlu israf ederek Allah’ın istemediği harama düşmekte ve ahiretteki hayatını da kendini de tüketmektedir. Bu durumda günümüz insanı, diğer insanlarla paylaşması gerektiğini unutmakta paylaşmadığı için belki de açlıktan ölen insanlar konusunda vebale girmektedir. Bu sorumluluğa girmeme adına her Müslüman kendi üzerine düşeni yapmalı, Hz. Peygamber’in ifade ettiği, “Bir kimsenin hayatında orta yolu tutması onun akıllılığındandır”¹ hadisi ile harcaması ve infak etmesi gerektiği tutarları makul bir şekilde belirleyerek gereken akıllılığı göstermelidir. Kapitalist sistemin dayattığı tüketim çılgınlığına karşı nefsine söz geçirmeli, ekonomik tuzaklara karşı dirayetli olmalıdır. Bir Müslüman, eline geçenin tamamını harcama dürtüsüyle hareket etmemeli; paylaşmak, fedakârlık, kanaatkârlık, dayanışma içinde olmanın ulvi değerler olduğunu unutmamalı ve bu özellikleri çevresine de hatırlatmalıdır.

İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar sahip olduğu en önemli sermayesi olan zamanını yararlı işlerle kazanca dönüştürmek yerine beyhude işlerle ilgilenerek tüketmektedir. Dünya misafirhanesinden geçip giden bir yolcu olduğunu unutup dünyayı sahiplenmiş olarak oradan hiç çıkmayacakmış gibi yaşam sürmektedir. Herkese eşit şekilde dağıtılan en önemli kaynağın önemini kavramak ve onu etkin bir şekilde kullanmak tüm zamanlarda olduğu gibi günümüz insanı için de önemli bir imtihan vesilesidir. Teknolojik aletlerle geçirilen zamanın günün büyük bir bölümünü oluşturması, daha da üzüntü verici olanın ise kişinin bunun farkında bile olmadığını ifade etmesi, günümüz insanının zamanla ilgili imtihanının boyutunu gözler önüne sermektedir. Meşgul olunan araçlar değişse de geçirilen hiçbir zaman dilimi geri gelmemekte ve telafisi için sadece içinde bulunulan zaman kullanılmaktadır. Fahreddin Razi Hazretleri, Asr Sûresi’nde neden zamana yemin edildiğini, bir gün sokakta buz satan bir adamın: ‘Sermayesi her an tükenip giden bu adama acıyın!’ diye nida ettiğini duyunca anladığını söylemiştir. Çünkü insanın şu an sahip olduğu zaman da her an eriyip gitmekte ve tükenmektedir. Zamanını beyhude tüketen insan, bununla ahirette hesaba çekileceğini göz ardı ederek ebedi hayatını da bir hiç uğruna tüketmektedir.

Tüketim deyince akla ilk etapta ekonomik bir kavram gelmektedir. Ancak ekonomik göstergeler; sosyal, kültürel ve ahlaki diğer tüm olgularla iç içedir, birbirlerini etkilerler ve birbirlerinden bağımsız düşünülemezler. Dolayısıyla tüketim kavramını genel olarak ele aldığımızda, manen insanoğlunun günümüzde birçok değeri kolaylıkla tükettiğine şahitlik edebiliriz. Vefasızlık ederek akrabalık ve dostluk bağını; haset, riya, yalan, ikiyüzlülük gibi günahlarla kulluk bağını zayıflatarak kendi ahlaki güzelliklerini tüketmektedir. İnsanlığı, insanlığın gereği olan manevi değerleri maddi değerlerle ölçüp biçerek ulvi değerlere sahip maneviyatı bir hiç uğruna tüketmektedir. Ayrıca insanlar aralarındaki ilişkileri Allah’ın rızası ölçüsünde kurmak ve düzenlemek yerine dünyalık beklentiler üzerine kurarak birbirlerinin beklentilerini karşılama konusundaki eksiklikler neticesinde birbirlerini de tüketmektedirler. Bu ilişkiler gerek ebeveyn-evlat, evlat-ebeveyn gerekse kardeşler ve arkadaşlar arasında olsun karşılıklı fedakârlık, diğerkâmlık üzerine kurulmadığından hep bir taraf kendinden daha fazla ödün vermek zorunda kalmakta ve kendi rahatını bozmayan taraf, diğer tarafı tüketmeye kadar gitmektedir. İnsanlar arasında rekabetin olduğu sosyal bir ortamda zamanla insan kendini anlatamamakta, yapmak istediklerini yapamamakta ve sonunda stres sebepli depresyon gibi psikolojik travmalarla kendini tüketmektedir.

İslam’ın ekonomik alanlardan sosyal alanlara kadar her alana hükmeden fıkhi ölçülerinin olduğunu ve bunları tatbik etmenin insanın kendi faydasına olduğu göz ardı edilemez bir gerçekliktir. Bunu yozlaşmanın en üst seviyede yaşandığı bir dönem olan günümüzde dile getirmek hatta haykırmak ve gereği için çabalamak insan olmanın bir gereğidir. Bu hususta en önemli vazifemiz önce bilinçlenmek ve sonra çevremizi bilinçlendirerek toplumda duyarlılığı fısıldayan bir sese dönüşebilmek için gayret etmektir. Ayrıca kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın huzuruna çıktığımızda hesabını verebileceğimiz bir hayat için şu Hadis-i Şerifi bizim için yol gösterici bir rehber niteliğinde kabul etmek gerekir: İbn Mesud’dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”² Rabbim, bu Hadis-i Şerife konu olan amelleri hakkıyla yerine getirerek bizlere ömrümüzü kendi rızası doğrultusunda tüketebilmeyi nasip etsin. Âmin. Velhamdu lillahi Rabbilâlemin.

Kaynakça
1) Ahmed b. Hanbel, Müsned 2) Tirmizî, Sünen.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?