Bir gün düşman ülkenin kralı, vezirini çağırarak vezire: “Bu komşumuz olan İslam beldesini işgal etmek istiyoruz. Bu hususta görüşün ne?” diye sordu. Vezir: “Görüşüm, öncelikle bize komşu olan bu ülkeye bir elçi gönderelim. Orayı ziyaret etsin, hakkında bize bilgi toplayıp gelsin, ondan sonra bu durumu konuşur, değerlendiririz.” dedi.

Kral, bu Müslüman beldesine bilgi toplamak için bir casus gönderir. Gönderilen casus o ülkenin başkentine ulaşır. Burası, etrafı surlarla çevrili, kuvvetli burçları olan, sağlam bir kale ile etrafı sarılmış büyük bir şehirdir. Casus, şehre vardığında tertemiz mükemmel bir şehirle karşılaşır. Çarşıda gezerken harama helale dikkat eden tüccarları, camileri dolduran cemaati izler. Derken ağlayan bir çocuk görür. Çocuğa neden ağladığını sorduğunda çocuk bugün medresedeki dersine tam çalışamadığından ve hocasına mahcubiyet duyduğundan dolayı ağladığını söyler. Görevini hakkıyla yapamamanın ezikliğini yaşadığını söyler. Bunun üzerine ülkesine geri dönen casus kralın huzuruna çıkar ve der ki: “Kralım bu halk ahlak ve meziyet bakımından çok erdemli bir halk.” Bunun üzerine kral vezirini çağırır ve der ki: “Bu konuda planın nedir?”

Vezir: “Ey Kralım, görüşüm şu ki; onların cesaretlerini bitirelim. Erliklerini öldürelim, ahlaklarını bozalım, görüşlerine hâkim olalım, aralarına ihtilaf tohumları ekelim. Bunun dışında hiçbir şekilde onlara galip gelemeyiz. Onlara mücevherler, genç kızlar, cariyeler, dansözler, içkiler, nefsi okşayan ne varsa hepsini hediye olarak gönderelim. Tâ ki, bunlarla oyuna dalıp eğlensinler. Nefis, heva ve şehvete kendilerini kaptırsınlar. Böylece onları ciddiyetten ve idare ile ilgili işlerden uzaklaştırmış oluruz. Bütün bunları gönderdikten sonra onların birliğini dağıtacak, bağlarını bozacak ve onları birbirine düşürecek birilerini gönderirsiniz; tâ ki birlikleri dağılsın. İşte o zaman onlara üstün gelmek en kolay iş olacak.” der. Kral, “Ey vezir! Harika bir fikir” der.

Sonra bu plan harfi harfine uygulanır. O ülkeye hediyeler üstüne hediyeler, cariyeler üstüne cariyeler göndermeye başlarlar ki bu cariyelerin çoğu casus, gözetleyici ve bozguncu olup her tarafa fesat yaymak için çalışırlar. İnsanlar artık şehvetleriyle uğraşmaya başlarlar.
İdareciler arasında kapanmayacak kadar derin fikir ayrılıkları baş gösterir. Düşman aralarına girer. Onların kuvvetlerini zayıflatır. Müslüman halkta da farzları yerine getirmede gaflet baş gösterir ve zillete razı olurlar. Azimetlerini kaybederler. Birlikleri çözülür. Düşman askerleri atlarıyla onlara saldırır. Erkeklerini yok edip, diyarlarını harabeye çevirirler. Onurlarını ayaklar altına alırlar. Onlara istedikleri şekilde zulmederek hükmetmeye başlarlar.
Bu ülke, İslam’ın 750 sene hüküm sürdüğü Endülüs’tür.

Kaynak: Hasan El-Benna, Tasavvuf ve Ahlak Eğitimi, Nida Yayınları, s. 311.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?