Bir zamanlar İslâm ile müşerref olan güzide topraklardır balkanlar. Yıllarca İslâm hâkimiyetinde kalmış, İslâm medeniyetini görmüş ve Müslümanlıkla yoğrulmuş topraklar… Bu yazımızda balkanların en yeni ülkesi olan Kosova’yı ele alacağız. Kosova için oluşturulan bir yardım projesine dâhil olarak bu ülkeyi tanıma fırsatı yakaladık. Bu sayede oradaki insanlarla yakından tanışma imkânı bulup Kosova ile ilgili önemli bilgiler edindik.
Yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip olan Kosova, 2008 yılında bağımsızlığını elde edebilmiş, %90 Müslüman nüfusa sahip bir ülkedir. Nüfusun büyük bir kısmını Arnavutlar oluştururken geri kalan kısmı da Türk ve Sırplardan oluşmaktadır.
Kosova’da ilk durağımız başkent Prishtina oldu. Şehrin içinde yaptığımız gezintiler maalesef Müslüman oranını hissettirecek mahiyette değildi. İnsanların giyim tarzı, şehrin her tarafını kuşatan kafe-barlar, devasa yapıda inşa edilmiş kiliseler, farklı bir duygu içerisine sokuyor insanı. Sanki hiç İslâm hâkim olmamış bu şehre diye düşünüyor insan. Osmanlı döneminden kalan birkaç cami göze çarpınca ancak o zaman ümit verici bir mutluluk oluşuyor içimizde. Prishtina gibi birçok şehir de bu şekilde İslâmî değerlere sahip değil maalesef. (Peja, Jakova vs.)
Batılı güçlerin Kosova’da İslâmî değerlere sahip ne varsa ortadan kaldırmak istediği açıkça ortada. Bunun içinde çalışmalar devam etmekte. Hristiyan nüfusunun az olmasına rağmen insanın gözüne sokarcasına inşa edilen kiliseler, şehirlerin kilit noktalarına dikilen büyük haç işaretleri ve özellikle her tarafta bulunan büyük heykeller… Şekilsel olarak bunu büyük ölçüde başardıkları gibi zihinlerdeki İslâmî hassasiyetler de yok edilmek isteniyor. İnsanların zihnine uydurulmuş bir tarih nakşedilmeye çalışılıyor. Zamanında Osmanlıya karşı başkaldırmış kim varsa kahraman olarak gösterilmiş. Özellikle Osmanlıya karşı savaşmış olan İskender Bey bu toprakların kurtarıcısı olarak kabul ediliyor. Her yere boy boy heykeli dikiliyor.
Kosova şehirleri bu şekilde asimile olmuş olsa da İslâm medeniyetinin kokusunu alabildiğimiz Prizren, ruhunu kaybetmemiş yegâne şehirdir bu topraklarda. Prizren’in sokaklarına daldığınızda kendinizi bir an olsun sınırları aşıp Türkiye’ye geldiğinizi hissedebilirsiniz. 235.000 nüfusa sahip olan bu şehir de yaklaşık 20.000 Türk’ün yaşadığı biliniyor. Şehrin her yerinde Türkçe konuşuluyor. Türk olmayanlar dahi Türkçeyi çok iyi biliyor. Dini hassasiyetler diğer şehirlere oranla daha belirgin, batı uygarlığına karşı tavır daha sert bu şehirde. Osmanlı zamanından kalan eserler hâlâ ayakta. Kalesiyle, Taş köprüsüyle, Sinan Paşa Camii ile şadırvanlarıyla tarihî dokusunu korumuş, batı dayatmasına karşı ‘ben varım’ diyor sanki Prizren.
Kosova halkının uğradığı batı politikasına karşı sessiz kalması hatta uygulanan politikaların desteklemesinin nedeni merak uyandırmıyor değil. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Kosova halkı tam olarak İslâmî şuura sahip bir toplum olamamıştır. Hâlbuki Makedonya Arnavutlarına baktığımız da dini bilgi ve bilinç olarak Kosova’dan daha üst seviyededirler. Kosova halkının bu duruma düşmesini iki önemli sebebe bağlayabiliriz. Birincisi: Yıllar boyunca bu bölge insanlarının dışarıyla bağlantıları engellenmiş, herhangi bir müşahedeye izin verilmemiştir. Bundan dolayı İslâmî yönden kendilerini geliştirme ve bilgilendirme yolu bulamamışlar ve bu yüzden dini konular da cahil kalmışlardır. İkincisi: Bölgenin yıllarca Sırp zulmü altında kalması ve Sırpların öncelikli olarak Arnavut Müslümanları hedef alması Arnavutların kavmiyetçiliği öne çıkarmasına neden olmuştur. Böylece Kosova halkı dini kimlik yerine etnik kimliği öncelikli saymıştır. Hatta bundan dolayı dini bir yetiye sahip olmayan şahıslar önder kabul edilmiş ve dini kimliğe sahip önemli isimler unutulmuştur.
Aslında Kosova halkına baktığımızda peygamber efendimiz dönemindeki bedeviler gibi bir din anlayışına sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bu benzetme onları tanıma açısından açıklayıcı olacaktır. Çünkü Kosova Müslümanları tıpkı bedeviler gibi dinlerini bildikleri kadarıyla yaşamaya çalışıyorlar. Bu hususta dikkat çekici birçok örnekle karşılaştık. Açık giyimine rağmen namazlarını aksatmayan bayanlar, hafızlık eğitimi aldığı halde içkili barlara rahatça girip çıkabilen öğrenciler… Tamamen bilinç eksikliğinden kaynaklanan bu dini yaşantı bölgede bulunan İslâmî dernekler ve vakıflar tarafından yenilenmeye, yeniden bilinçlendirilmeye çalışılıyor.
Kosova’nın en dikkat çekici özelliklerinden biri de halkın Sırplara karşı olan aşırı düşmanlığıdır. Yıllardan beri devam eden Sırp düşmanlığı hiçbir etkisini kaybetmemiş durumda. Kosova devletinin varlığı devam ettiği süre içinde de bu düşmanlık devam edecek gibi duruyor. Yapılan zulümler unutulmuyor. Sırp kelimesini duyan 8 yaşında ki çocuk dahi yüzünü ekşitiyor. Yol levhalarında yazan Sırpça şehir isimleri kazınıp silinmiş durumda. Fakat şunu söylemek gerekir ki halkın Sırp düşmanlığı maalesef Amerika sevdasını doğuruyor. Kosova halkının az veya çok Amerika’ya karşı bir sempatisi bulunuyor. Ülkenin içinde en çok görülebilecek bayraklardan biri de Amerika bayrağıdır. İnsanların giyim kuşamı da yine Amerikanvari’dir. Kosovalıların Amerikan sevdalısı olmalarının en önemli sebebi ABD’nin 1999 yılındaki Sırp saldırganlığının durdurulması için NATO harekâtı düzenlenmesine öncülük etmesidir. Fakat burada Kosovalıların dikkatinden kaçan üzücü nokta şudur ki Sırplara katliama girişme cesareti ve fırsatı veren de yine Amerika’dır.
Görüldüğü üzere Kosova son haliyle Batı uygarlığının etkisi altındadır. Yaşam tarzı tamamen batı endekslidir. Oynanan büyük oyun birçok ülkede olduğu gibi Kosova üzerinde de etkili olmuştur. İnsanlar kandırılmaya çalışılıyor, uydurulan tarih insanların benliğine işlemeye başlıyor ve saçma sapan insanlara tapılıyor bu ülkede. Belki diğer coğrafyalarda ki İslâm ülkelerinde olduğu gibi insanlar ölmüyor, kadınlar, çocuklar ölmüyor fakat zihinlerdeki İslâm düşüncesi öldürülüyor bu ülkede. İnsanlığın kurtarıcısı olacak olan İslâm, terörizmle eş anlamda kullanılmaya başlıyor bu ülkede.
Bizlere düşen görev bu bölgelere elimizden geldiğince ziyarette bulunarak buradaki İslâmî dernek ve vakıflarla irtibat halinde olmaktır. Kosova ve Kosova gibi batının her türlü saldırısına uğrayıp sahipsiz kalmış ülkelere gerçek İslâm’ı tanıtmak, İslâm’ın mükemmelliğini göstermek, Kosova’nın Makedonya’nın Arnavutluk’un Bosna-Hersek’in İslâm’a muhtaç olduğunu bildirmektir, dolayısıyla insanlığın İslâm’a muhtaç olduğunu bildirmektir. Ancak o zaman medeniyetimizin tohumları fidan vermeye başlayacak ve ancak o zaman İslâm’ın gür sesi, belki İstanbul’dan belki Kahire’den belki Şam’dan ve belki de Prizren’den duyulmaya başlayacaktır.