Bütün günler geçecek…
Karantina günleri bitecek, tekrar dışarı çıkacağız, sanki hiç evde kalmamış gibi sanki hiç sıkılmamış gibi sanki hep dolu geçirmiş gibi. Bayram gelecek, oruçlu günleri de ardımızda bırakacağız. Günlerin uzunluğundan anlatacağız birbirimize olup biten her şeyi en ince detayları ile. Ya da Hz. Yusuf’un tabir ettiği gibi sevdiklerimize kavuşunca başımızdan geçeni anlatmak yerine çok kısa ifadelerle şükür dolu sözcükleri söyleyeceğiz. Evde yaşanan tatlı/acı anlar bitecek, herkes yine rutin hayatına devam edecek. Geçecek elbet geçecek. Geriye ne mi kalacak? Bize bir hatıra bırakmıyorsa ne edelim sevinci hüznü?
Hatıra demişken Ka’b bin Mâlik geliyor aklıma. Öyle güzel ifade ediyor ki. Tövbesi ona hatıra olarak doğruluğu bırakıyor. Kıssayı biliyorsunuz, Tebük gazvesinden geri kalan sahabe… Efendimiz ona neden geri kaldığını sorduğunda Allah’tan korkup doğruyu söylüyor, mazeret üretmiyor. Zaman geçiyor sonra tevbe ayetleri iniyor. İşte sahabe diyor ki: “O hatam bana ‘doğruluk’ hatırası bıraktı. Sonraki hayatımda da hep doğru sözlü olmayı tercih ettim.” Bu hüznün bıraktığı hatırası idi. Sevincinde ise Talha’nın jestini unutmuyor. Diyor ki: “Ayağa kalktı beni tebrik etti. Affedildiğim zaman beni ayakta tebrik eden Talha idi, onu unutmam.” O hadiste daha birçok inci saklı, okuyun derim.
Her şey öylece geçiyor işte. Mühim olan bize hatıra olarak ne bıraktığı… Covid-19, Ramazan, deprem, aile içi ilişkiler, kardeşlerimizle olan diyaloglar… Kısacası tatlı veya acı geçen günler bize hatıra olarak Ka’b bin Mâlik gibi iyi hasletler bırakıyor mu? Düşünmek lazım…