Allah (c.c) dönem dönem insanları yenileyecek, dinlerini ihya edecek birilerini gönderir. Eğer nebevi mirasın bu savunucularının samimi gayret ve fedakârlıkları olmaz ise yeryüzü ifsat olur, din kaybolur. İşte bu, Allah’ın (c.c) dünya üzerindeki bir sünneti ve değişmez kanunudur.
Seyyid Abdülkadir-i Geylani, İslam’a hizmet eden büyük İslâm âlimidir. Künyesi Ebu Muhammed’dir, 1078 senesinde İran’ın Geylan şehrinde doğdu. Bu sebeple kendisine Geylani denilmiştir. 1166’da Bağdat’ta vefat eden. Seyyid Abdülkadir-i Geylani, önce doğduğu yerde ilim öğrenmeye başladı. Daha küçük yaşta iken, Kur’an-ı kerimi ezberledi. Daha sonra Bağdat’a gidip, zamanın meşhur âlimlerinden ilim tahsiline devam etti. Hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde dönemin en iyi hocalarından ders aldı. İlim tahsilini tamamladıktan sonra halka vaaz etmeye başlayan Seyyid Abdülkadir-i Geylani’nin sohbetlerine halkın ilgisi büyüktü. Abdülkadir-i Geylani hazretleri, bir müddet ders verip insanları irşat ettikten sonra, ders ve vaaz vermeyi bırakıp, inzivaya çekildi. Bağdat’ın Kerh harabelerinde yaşamaya başladı. İlim halkalarını yeniden kurup halkı irşada başladı ve bu medresede pozitif ilimler ve dini ilimleri birlikte olmak üzere toplam 13 dalda ilim okutmaya başladı. Medresede öğretilen ilimler arasında uzay bilimleri ve maden bilimleri de vardı. Zamanındaki olaylardan uzak kalmayan Geylani Kudüs’ün fethinde Selahattin Eyyubi’nin ordularına katılmak üzere talebeler yollamıştır. Fatımilerin yıkılması için çok uğraşmıştır. Bundan maksat Selahattin Eyyubi’nin ülkenin başına geçtiği zaman sahih olan akidenin kolayca yayılabileceği düşüncesidir. Moğol istilasını önlemek için yetiştirdiği insanlardan bir ordu kurup savaşmıştır. Onun insanların ruhlarına ve düşüncelerine hitap eden daveti bütün İslam toplumunu etkilemiş, fitneci düşünce ve fikirleri bertaraf etmiş, maneviyatsız kalmış ruhları yeniden canlandırarak toplum içinde üstün bir ahlak ve fazilet hareketi başlatmıştır. İslam tasavvufunun gerçek manada bir nefis tezkiyesi olduğunu herkesin anlayacağı bir dilde sunmuştur. Abdülkadir Geylani’nin öncelikli tavsiyesi din bilgilerinin öğrenilmesidir.
Abdülkadir Geylani hazretlerinin insanları gafletten uyaran, kendilerine gelmesine vesile olan pek çok sözü vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
“İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz. Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip, kötülüklerden men edici olması, misafirperver ve geceleri insanlar uyurken ibadet edici olması, âlim ve cesur olması.”
“Şükrün esası, nimetin sâhibini bilmek, bunu kalp ile itiraf etmek ve dille söylemektir.
Kötü arkadaşlardan uzak olmayı tavsiye eder, şöyle buyururdu: “Kötü arkadaşları terk et. Onlara sevgi duyma, Salihleri sev. Yakının bile olsa, kötü arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla beraber ol. Kimi seversen, seninle onun arasında bir yakınlık hâsıl olur. Bu bakımdan, sevgi beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak. Ey oğul! Kötü kimselerle düşüp kalkman, seni, iyi kimseler hakkında kötü zanna düşürür. Allah Teâlâ’nın kitabının ve Resulünün sünnet-i seniyyesinin gölgeleri altında yürü, felâh, bulur kurtuluşa erersin.”
Ey oğlum! Zenginlerle sohbetin, görüşmen izzet ile onlara değer vermeyerek, fakirlerle görüşmen ise, kendine değer vermeyerek olsun.
İhlâs üzere ol! İhlâs, insanların görmesini hâtıra getirmeyip, yaratanın daima gördüğünü unutmamaktır. Sebeplerde Allahü Teâlâ’ya dil uzatma. Her hâlde Allah Teâlâ’dan gelene razı ve sükûn üzere ol. Allah adamlarının huzurunda şu üç sıfat üzere bulun: Alçak gönüllülük, iyi geçinmek ve kötülüklerden arınmış bir kalp. Hakiki yaşamak, nefsini öldürmenle, nefsinin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getirmemenle olur.
Yazımızı Geylani’nin Tüm sohbetlerini bitirdiği dua ile bitirelim.
‘Allahım! bize dünyada iyilik ver, ahirette iyilik ver, cehennem azabından bizi koru’ (âmin.)