Yapmamamız gerekirken yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken ruhlarımızı boş vermişlik girdabına sürükleyip sürekli erteleyerek yapmadıklarımız için belki de sarstı, salladı ve yepyeni fakat dosdoğru bir ‘biz’ olarak tekrar ayağa kalkmamız için yıktı ve uyarıda bulundu Rabbimiz…
Bizleri;
Uyan! Kendine gel!
Haddini aşma ey kulum! dercesine haddini fazlasıyla aşmış, kul iken ilah olma sevdasına kapılmış, batıyı kuvvetli ve sağlam imanlarıyla etkilemek yerine batıdan her geçen gün biraz daha etkilenip özenen ve ona benzemek için canını dişine takıp hırs ve kibir ile en ön saflarda yer alma peşinde olmak ile meşgul, şu fani dünyada bir alkış alabilmek için ebedi hayatın nimetlerini şuursuzca ellerinin tersi ile iten, gaflet ile kol kola, gayesizlik parkurunu turlayan, dünyaya geliş gayesini ise çoktan unutmuş biz Müslüman kullarının bu içler acısı halimize belki de son vermemiz için, aklımızı başımıza almamız için bir ihtarda bulundu…
Hem “sopayla kilime vuranın gayesi onu dövmek değil tozu kovmaktır” diyor Mevlâna Celaleddin Rumi…
Soruyorum;
Öyle değil mi?
Dünya hırsının enkazı değil miydi çoktan çökmüş olan ruhlarımızın üstüne çöken…
Hayatta en son saflarda yer alan ehemmiyetsiz her ne varsa önceliğimiz yapabilmek için her yola başvuran biz değil miyiz!..
Elindeki ile yetinmeyip çok daha fazlasını isteyen, verdiklerinin şükrünü edâ etmek yerine vermediğine takılıp gür bir seda ile haykıran biz değil miyiz!..
Gittiği yere on rızık ile gidip sadece birini yiyerek dokuzunu ev sahibine bırakan Allah’ın misafirinin varlığına sıkılan bizler değil miyiz!..
Kesin gelecek olan ölüm gerçeği gözler önünde dururken, hazırlığını yapmak bizim elimizde iken kesinliği belli olmayan evliliğimiz için çeyiz hazırlığını evvelden başlatıp buna çok daha öncelik veren bizler değil miyiz!..
Kendi menfaatimiz için Müslümana asla yakışmayan, kalp kırmayı, hak yemeyi ve dahi fıtratta olmayan yalan söylemeyi bile normalleştiren bizler değil miyiz!..
Kendimize bir türlü layık görmediğimiz, bir türlü beğenmediğimiz ev ve arabaların en yükseğine en lüksüne ulaşabilmek için hayatımızı -sadece dünyada kalacak olan!- dünyalıkların zirvesine tırmanma sevdasıyla heba eden bizler değil miyiz…
Oysa daha üzerinden pek bir zaman geçmemiş olan koronavirüs sürecinde karınca misali tıka basa her şeyden doldurduğumuz evimizden, ayakkabılarımızı alma fırsatı bile bulmadan yalın ayak kaçan, hiçbirini düşünemeden sadece canımızı kurtarma derdine düşerek kendimizi can havliyle dışarı atmaya çalışan yine biz değil miyiz!?
Pamuk ipliği ile bağlı olduğumuz şu dünyanın çürük ipine ne çok bağlanıp ne kadar rüya dizmişiz farkında mıyız?
Ne kadar sahiplenmişiz şu herkesle nişanlanıp hiç kimseyle evlenmeyen dünyayı anladık mı?!
Gaye ile yaşamak varken gayesizlik çukurunda ne çok debelenmişiz bildik mi?
Lüks binaların enkaza,
Oto galerilerin araba mezarlığına,
Yolların bile parçası kaybolan bir yapboz tablosuna dönüştüğü,
Var iken ansızın yok hükmüne bürünen dünya hanının hiçbirimize ev sahipliği yapmayacağını, bize sadece amel bavulumuzu elimizden geldiğince tıka basa doldurmamız için verilen bir otel hükmünde olduğunu iyice idrak edebildik mi şimdi?!
Rabbim cümlemize ibret alıp daha dikkatli yaşamayı nasip etsin…
Bu büyük depremde hayatını kaybeden bütün insanlara,
Bir kapıyı kapatırsa çok daha hayırlı bir kapıyı aralayacağına iman ettiğimiz Rabbimizden rahmet,
Geriye kalanlara merhamet,
Yaraları en kısa sürede sarabilmek için yardım,
Yakınlarına başta sabır-ı cemil ve kalplere İnşirah ferahlığı ihsan etmesini niyaz ediyorum.
“Sizin hayır bildiklerinizde şer,
şer bildiklerinizde hayır vardır.
Allah bilir siz bilemezsiniz”
diyor Rabbimiz Bakara Sûresinin 216. ayet-i kerimesinde.
Hikmetinden sual olunmaz…
Bize esrar kapısından ikram edilecek hikmetleri görebilmek için basiret ver Rabbim…
Bir deprem oldu…
Ölmeye yüz tutmuş imanlar belki de yeniden neşvünema buldu…
Bir deprem oldu, rafları bir parmak toz tutmuş kalplerimizin tozu savrulup uçtu belki de…
İman selameti ver bizlere Rabbim! Zira ahiret yurdunun o muhteşem ülkesi olan cennete giriş biletimizdi imanımız…
O yoksa eğer, o sahte ise eğer (Eliyazu billah) yoktur başka imkanımız!
Allah’ım!
Sen çok af edicisin
Affetmeyi seversin
Bizleri de affet.
Emirlerine musahhar, affına mazhar kıl bizleri ey kalplerin yegâne sahibi!
Bir “ol!” de Rabbim
Durdur beşik gibi sallanan bizi ve ülkemizi …
Bir “ol!” de Rabbim
Tamir etmemizi nasip et kendimizi.
Affeyle bu mübarek gün ve geceler hürmetine bizi. Âmin…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?