Bismillah…
“Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt veriyor.” (16/Nahl 90)
Ayet-i kerimesinde Rabbimiz, iyilik yapmak, akrabayı (aile bağını) gözetmek gibi değerleri emrederken, adaletsizlikten ve her türlü azgınlıktan ve kötülükten Müslümanı menetmiştir. Biz ise bugün Rabbimizin bizi uyardığı bütün bu durumlar ile karşı karşıyayız. Toplum olarak aileyi, Rabbimizin bizden istediği birlik olma emrini, ne zaman ki tereddüt edip erteledik, küçümsedik, arka plana attık, işte bu ertelediğimiz, öncelik sırasına koymadığımız yerden vurulduk, yara aldık. Modern hayatın bize dayattığı “Aile baskısı, ikinci plana itilme, öncelikleri ve özgürlükleri kısıtlamaya çalışan bir zümre, insana engel olan bir araç” olarak değerlendirdiği ve gençleri yalnız yaşamaya, kendi başına buyruk hareket etmeye teşvik etse de biz aileyi; toplumu ihya ve inşa edecek, dünyaya adalet nizamını tesis etmesinde vesile olacak ve kendi çapında küçük ama büyük işlere örneklik teşkil edecek bir kurum olarak kabul ediyoruz.
Nasıl ki mü’minin filtresi/ölçüsü İslam ise toplumun da filtresi/ölçüsü ailedir. Aile sınırları belirlediği kadar genişliği ile de insanlığa ve İslam’a hizmet aşamasında toplumu dizayn edecek, fertler yetiştirecek evrensel bir kurumdur. Ne zaman ki aile kendi içinde iffetini, ‘riya-gösteriş’ aracılığı ile yitirdi, işte o zaman fertler ve toplum bir sarsıntıya maruz kaldı. Bunu yaparken evimize aldığımız perdenin evimizin içini gizlemesi değil de güzelliği-estetiği ile göz kamaştırıyor olmasıyla kaybettik, halılarımızın koltuk takımı ile uyumlu olması ile kaybettik, kullandığımız eşyaların markası ile belki de ne kadar harcama yaptığımız ile övünür olduk.
Kendimizi “pahalı olan değerlidir” tutumu ile sabitledik. Bu yüzden hep en iyisini, en çok pahalı olan olarak algıladık. Ve bu şekilde evimizin iffetini gözler önüne serdik.
Eskilerin bize anlattığı ev ortamını çok abartı bulduk. Büyüklerden önce sofraya oturmama adabının yerini çocuklarımıza sofra adabını öğretmeden “Aslanım, tosunum, prensesim aç bakalım ağzını!” nidalarına bıraktık. Büyükler içeriye girdiğinde hemen toparlanmanın yerini olduğu yerde dalmış olduğu telefon, TV, Bilgisayar’a bıraktırdık, yaşlılara hürmeti “Aman canım bu da iyice bunadı” gibi değerden yoksun bir bakışa bıraktırdık.
Ne zaman ki perdelerimiz incelip, çiçeklendi, evin içini dışarıya açtık, işte aile kalemiz o zaman iffetini yitirdi. Sosyal medyada evini gösterdiği kadar evinde durmayan insanlar ile doluştu çevremiz. Kalesini muhafaza edemeyen hangi komutan daha fazla savaşabilir ki! İçeriden işgal edilmiş bir kale ne kadar ayakta kalabilir ki?
Efendimiz (s.a.s.)’in seferden döndüğünde ve kızı Hz. Fatma’nın (r. anha) evine uğradığı zaman kapıda renk renk nakışlı bir perde görüp içeri girmemesi ve Hz. Fatıma’nın, bunun nedenini öğrenmek üzere Hz. Ali’yi peşinden göndermesi ve en nihayetinde gönüller sultanından şu cevabı alması: “Evinizin kapısında renk renk nakışlarla süslü bir perde gördüm. Benim öyle süslü püslü şeylerle, nakışlarla ne ilgim var? Fâtıma’ya söyle, o perdeyi falan fakir aileye göndersin.”(Buhârî, Hibe 27; Ebû Dâvûd, Libâs 43) Bu cevap üzerine Hz. Fatma’nın (r. anha) denileni hemen yapması bizleri azıcık düşündürmeli. Efendimiz (s.a.s.)’in hoş görmediği şeyi biz moda kisvesi altında benimseyip dünyalıklara kul olmayı tercih ettik.
Aile, bir zırhtır. Bu zırh sevgi-saygı çerçevesinde işlenmeyip delindiği sürece sağlıklı bir toplumdan ve en nihayetinde bir dünyadan bahsedemeyiz. Bugün ailelerin çocuklarını yetiştirmediği yerde, kapitalist sistem zaten her şekilde onları kuşatıyor ve hayâsızlığa sürükleyen manzaralar ile karşı karşıya bıraktırıyor. İlim kokmayan evlerde zulüm oluyor, ilmin uygulanmadığı, edebiyatının yapıldığı yerlerde insanlık benliğini yitiriyor.
Aile iffetinin muhafazası için gösterişli, gayesiz harcamalardan ve en önemlisi de ilimsiz ortamdan uzak kalarak evleri birer mescit ve muhabbet ortamı yapmakla yükümlüyüz.
Nasıl ki bir inşaata başlamadan önce bir proje çizilip, sağlam bir temel atıldıktan sonra binalar yapılmalı ise her fert için bunu düşünmek zorundayız. Nasıl ki fertler bir araya gelip bir aile inşa ediyorsa; bu sağlam fertlerin yetiştirecekleri de sağlam birer fert ve birer aile adayı olarak yetişecektir. Bir fert tek başına aile olamayacağı gibi bir fert tek başına bir aileyi dağıtabilir. Fert fert işgal edilip toplu bir şekilde darbe yiyen bir toplum oluyoruz. Bize isabet etmeyen evladımıza, kardeşimize, anne-babalara isabet ediyor. Bu ümmetin temeli de fertler üzerine kuruludur. Bir insan kazanmak, onu kurtarmak, belki de bir nesli kurtarmak gibidir.
Bugünkü algı ve manipülasyonlar, aile ve fertler üzerine odaklı uygulanıyor. Birer aile-birlik olup kenetlenmediğimiz sürece kaybeden olacağız. ‘Sürüden ayrılanı kurt kapar’ bilinci ile hareket etmek, yaşamak zorundayız.
Bugün TV ve birçok sosyal medya içeriğini göz önüne aldığımızda görüyoruz ki her zaman aile hedefte ve bütün olaylar aile çerçevesi üzerinedir. Ümmetimizin temeli ailedir ve bu temeli ne kadar sağlam yaparsak işte o ölçüde gereken inşa ve ihya edilebilir.
Aile, kan bağı dolayısıyla oluşturulan bir toplum olmaktan ziyade İslam’ı temsil eden birlik, muhabbet ortamı, din kardeşliğinin en önde hissedildiği bir ortamdır. Aile, hayâ ve edepten yoksun sözde muhafazakâr ailelerin sergilediği beğenilme/tıklanma/şöhret arzusuna ve bugünkü toplumda ekran önüne serilen sahte mutluluk pozlarına feda edilmeyecek kadar değerlidir.
İslami bir çerçevede kurulmayan ailelerin düzeni çıkar-menfaat üzerine kuruluyor, bu da aile iffetini tehlikeye atan en önemli husustur. Zira Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de ailenize karşı en hayırlı olanınızım.” buyuruyor. (Tirmizi, Menâkıb, 63) Bu öğüt dikkate alınmadığında yukarıda yazdığımız her şey bizzat yaşanıyor çünkü aile ortamında yakalanmayan saadet, dışarıdaki tüm sahte gülücükler ve gösteriş müptelalığına kurban ediliyor.
Rabbimizden niyazımız şudur ki bizlere öncelikli olarak kendimizi yetiştirmeyi sonra da tüm ümmetin temeli olan ‘aile’ kavramının önemini anlayıp yaşayıp yaşatarak anlatmayı nasip etsin. Âmin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?