15 Temmuz vatana ihanet girişiminden sonra İslam’a ve İslam ümmetine karşı da hain oldukları ortaya çıkan “FETÖ” şebekesinin tehlikesi tam olarak geçmiş değil. Bilindiği üzere bunların hâlâ onlarca ülkede “okul” adı altında küreselcilerin truva atı olarak faaliyet gösteren casusluk merkezleri var. Hatta bazı Türkî cumhuriyetlerde bile etkinlikleri kırılmış değil. Kimi yerlerde darbe girişimleri bile oldu. Bizde başarılı olamadılar ama oralarda lokal başarılar elde ettiler.
Bunların Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve hatta Suudi Arabistan vs. Körfez ülkelerinde “Dinler Arası Diyalog” adı altındaki İslam’ı aslından uzaklaştırma girişimleri devam ediyor. Buralarda defalarca yaptıkları toplantılarla boy gösterdiler. Irak’a Papanın çıkarma yapması da bu planın bir parçası olsa gerek. Haçlı ve Siyonist ittifakı, diyalog adı altında aslında paralel bir din oluşturmak istiyor. Pensilvanya ihanet çetesi de onların içerdeki piyonlarıdır. Ancak onların bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı var. Sonunda üstün gelecek olan, elbette Allah’ın planıdır.
Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Onlar bir tuzak kurdular. Ancak farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu. Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik. İşte zulümler yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır.” (Neml, 50-52)
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42)
Bunca toz duman, havada uçuşan itiraflar, delilli ispatlı ihanet ve hıyanetlere rağmen, FETÖ örgütü hâlâ faaliyetlerine devam ediyor. Bu örgüte gözü kapalı teslim olmuş olan fanatikler, kafalarını kuma gömmüş, kelimenin tam anlamıyla üç maymunu oynuyorlardı. Onlara ayet ve hadis okuduğunuzda “Sen hoca efendiden daha iyi mi biliyorsun?” diyorlardı. Örgütün ikinci adamı ve ihanetinin farkına varıp ayrılan nice akademisyen ve aydın, bu çeteden ayrılıp yıllardır açıklamalar yapıyorlar. Ekranlara çıkıp hoca efendi dedikleri haham ve papaz hayranı adamın ipliğini pazara döküyorlar. Fanatikler yine uyanmıyor. Üçüncü adam konumundaki bir profesör çıkıp ihanetleri delilleriyle sıralıyor, “Bunu cin çarpmış” diyorlar. Onlarca mahrem imam (!) çıkıyor, skandal ifşaatlarda bulunuyor, bir şekilde te’vil ediyorlar.
Zamanında Pensilvanya’daki zat, bizzat papaya net akidevi tehlikeler içeren bir mektup sunuyor. Bu skandal mektubu Resûlullah’ın (s.a.s.) devlet başkanlarına gönderdiği, İslam’a davet mektuplarıyla kıyaslıyorlardı. “Kelime-i Tevhidin birinci bölümünü söyleyip, ikinci bölümünü (Resûlullah’a iman etme kısmını) söylemeyenlere de rahmet ve merhamet nazarıyla bakılmalıdır” diyordu. “Bir Yahudi ve Hristiyan, Kur’an-ı Kerim’i ilahi kitap, Resûlullah’ı (s.a.s.) peygamber olarak kabul etmese de mümin sayılabilir” diyordu. Ehl-i kitabın hatırı için haşa Allah’ı (c.c.) eleştirme cüretini göstererek, ehl-i kitapla ilgili ayetlerin sert olduğunu söylüyordu. Peygamberi danslı dümbelekli Türkçe olimpiyatlarında dolaştırıyordu. Kendisini kâinat imamı olarak kabullenmiş olan Haşhaşiler ise tüm bu herzeleri hayra yorumluyorlardı.
ABD, İsrail, MOSSAD, CIA vb. İslam düşmanı, karanlık odaklar bu örgütün destekçisi oluyor, bunu hayra yoruyorlardı. Hatta içten içe onları kullandıklarını düşünüyorlardı. Yıllardır İslam’a ve Müslüman’a kırmızı görmüş boğa gibi saldıran; medya grupları, baronlar ve beşli çetelerle iş birliği yapıyor, tüm bunları da hayra yormanın bir yolunu buluyorlardı. Resûlullah’ın (s.a.s.), ta 1400 yıl öteden yaptığı şu uyarı ve beyandan sonra artık bu hâlleri görünce, işitince şaşırmıyorum: “Bir şeyi aşırı sevmen, seni kör ve sağır eder. Bir şeyden aşırı nefret etmen de kör ve sağır eder.”
Ayrıca tüm bunları yaşadıktan sonra Resûlullah’ın (s.a.s.) şu dualarının hikmetini de daha iyi anlıyoruz: “Allah’ım! (c.c.) hakkı hak bilip ona tabi olmayı, batılı da batıl bilip ondan sakınmayı bize nasip eyle.” “Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi senin dinin üzere sabit kıl.” “Ey kalpleri sabitleyen Rabbim! Kalbimi senin dinin üzere sabitle.” Demek ki fanatizmden ve tüm fanatiklerden uzak durmak, hayati önem arz ediyor.
Ancak bunlar içerisinde küresel çetelerle alakası net olan FETÖ gibi fanatikler çok daha tehlikelidir. İşte 15 Temmuz’dan beri sayısız operasyonlar olmasına rağmen hâlâ temizlenmediler. Böyle giderse temizlenmeleri de zor görünüyor. Çünkü bu gibi çeteler, münafıklığı meslek edinmiş olup çok güzel kamufle oluyorlar. Hâlâ devletin kritik noktalarında ne kadar kripto hain var bilinmiyor. Fakat er ya da geç tüm hainler gibi bunlar da kaybetmeye mahkûmdurlar.
Haşhaşi FETÖ Tehlikesi
21. yüzyılın Haşhaşilik hareketi olan FETÖ ihanet şebekesinin darbe girişiminin üzerinden altı yıl geçti. Hâlâ şebekenin kriptolarına operasyonlar yapılıyor ve devlet kademelerinden ayıklanmaya devam ediliyorlar. Bu esnada kurunun yanında yaşın da yandığı oldu elbette. Bu çağdaş Haşhaşi örgütü, küresel derin güçlerin tüm imkân, kabiliyet, tecrübe ve sinsiliklerinin faydalanıyor. “Haçlı Siyonist ittifakı” “Küresel derin güçler” “Dinli dinsiz örgütler” “Loca ve mahfiller” “Tapınak şövalyeleri” kısaca küfrün, nifakın, ihanetin, hıyanetin her tonu burada buluşmuş.
Bu sebepledir ki bu Haşhaşi örgüt, tehlikeli olmaya devam ediyor. Evet dişleri söküldü, ama dişleri olmadan çenesiyle de ısırmaya çalışıyor. Bunların pişman olmayanları, mahkemelere getirilirken, birer kahraman (!) gibi başları dik olarak poz vermeye devam ediyor. Pişman olanlarından da emin olmak mümkün değil. Çünkü bunlarda münafıklık ve takiyyenin her türlüsü mevcut. Bu yapı gelecekte yeniden aynı ihanete aday yığınla haine çatı olmaya devam ediyor.
FETÖ, küresel derin güçlerin çok basit bir maşasıdır. Büyük ihtimalle de GLADYO diye tabir edilen sinsi örgütün, sadece bir şubesidir. Dolayısıyla küresel derin güçlerin; kolay kolay bu mümbit ve Haşhaşi üreten bataklıktan vazgeçmeleri beklenemez. ABD, AB ve diğer karanlık odaklar, sunulan tırlar dolusu delillere rağmen, Haşhaşibaşı ve onun A takımı olan üst düzey Haşhaşileri koruyup kollamaya devam ediyorlar.
Kendi ülkelerinde her yıl, polisin bir dur ihtarına uymayan binlerce insanı öldürüyorlar. Ama bizim ülkemize karşı darbe girişiminde bulunmuş, ülkenin can damarı sayılacak nice stratejik noktalara uçaklar, toplar, tanklarla bombardıman yapmış olan hainleri, adaletli bir şekilde yargılamamıza bile müdahale ediyorlar. Kendi ülkelerinde aynı darbe girişimiyle yüzlerce ölü ve binlerce yaralı olsaydı, acaba katil sürüsü hainlere nasıl davranırlardı. “İnsan hakları” “Özgür basın ve gazeteci hakları” diyerek yine kıyameti koparırlar mıydı?
Unutmayalım ki, düşman çok uzun vadeli planlar yapıyor. Ürettikleri nice böylesi cürüm çetelerini yıllarca uykuda tutarak, vakti geldiğinde en etkin bir şekilde kullanıyorlar. Şu an Libya’nın başına bela olan “Hafter” isimli maşa, kendi ülkesinde kara listeye girince, ABD onu ülkesinde CIA denetiminde korumaya almış. İşte vakti gelince de tepe tepe kullanmaktadır. İşgalden sonra Irak’ta kurulan Şii devlet de benzeri satılmış hainlerce kurduruldu. Devlet başkanı Nuri el-Maliki ve kabinesindeki 16 bakan da aynı şekilde İngiltere, ABD ve diğer batılı ülkelerde yetiştirilip yedekte tutulan hainlerden oluşuyordu.
Belli dönemlerde Osmanlı şehzadeleri, paşaları ve nice elitlerin çocuklarından da devşirilip kendi vatanı aleyhinde kullanılan çok şahsiyetler vardır. Diyeceğim o ki, FETÖ içerde de dışarda da varlığını devam ettiriyor. Mağdur rolü ve dini duyguları istismarla nice temiz insanları da kendi cenahına çekmeyi başarmaktadır. Özellikle sol cenahtan İslam düşmanı nice STK, Medya kuruluşu vb. karanlık odaklar, zaten onlarla iş birliği içindedirler.
Buna bir de kendi vatanına karşı kin ve nefreti katlanmış ve bilenmiş olarak hapisten çıkacak olanları eklediğimiz zaman, tehlikenin boyutunu varın siz hesap edin. Dolayısıyla böylesi büyük tehlikelere karşı daha etkin bazı tedbirler düşünülemez mi? Özellikle Haşhaşileşmiş, düşmanın kurşun askeri hâline gelmiş kalabalıkları, bir müddet besleyip sonra salıvermek, daha dehşetli bir tehlikeyi barındırmıyor mu?
Daha açık konuşacak olursak, batı kaynaklı ceza hukukunu gözden geçirmeliyiz diyorum. ABD’nin kendisinde ve birçok batı ülkesinde hâlen devam eden idam cezası, neden bizde kaldırıldı. Darbeden hemen sonra gündeme gelen; gerekirse idam cezasını yeniden uygulamaya başlama konusu, sonra rafa kalkıverdi. Oysa “Vatana ihanet” suçu idamlık olmayacaksa başka hangi suç idamlık olur ki!? En azından bundan böyle kimsenin bir daha darbe vb. ihanetlere cesaret etmemesi için, idam cezası gündeme gelmelidir.
Evet, biz ülke olarak bir ve beraber olduğumuz zaman, düşman her defasında zelil olacaktır. Ancak şunu da bilelim ki FETÖ gibi ihanet şebekeleri, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek hamleleri de ihmal etmeyeceklerdir. Çünkü düşman, birlik beraberlik gücünün etkisini iyi bilmektedir. Bu yüzden dini duyguları istismar ve münafıklıkta usta olan Fetövari ihanet şebekeleriyle birliğimizi hedef almaları çok zor olmayacaktır. Yani diyeceğim o ki bu Haşhaşi güruh, ilerde değişik şekillerde başımızı ağrıtmaya devam edeceğe benziyor. İdam da dâhil, daha caydırıcı cezalar üzerinde durmak gerekiyor. Aksi hâlde beslenip salınacak Haşhaşi ordusu daha da tehlikeli olabilir. Sübhâneke… Bihamdike… Esteğfiruke…