Bismillâh…
Hamd ü senâ âlemlerin rabbi olan Allah’a (c.c) aittir. Allah’ın salât ve selamı kulu ve elçisi Muhammed’in (sav), ailesinin, sahabesinin ve onun izinden gidenlerin üzerine olsun. Âmin…
Bu makalede Eğitim Risalesi fehm kısmının 15. maddesini açıklamaya çalışacağız.
Fehm (Anlamak): Madde 15:
“Allah’ın yarattığı birisini vesile kılarak dua etmek duanın nasıl yapılacağı konusunda ortaya çıkmış fıkhî(fürû) bir ihtilaftır, itikat konularından değildir.”
Dua Nedir? Bizim İçin Neyi İfade Eder?
Dua, sözcük olarak da’vet ve da’vâ sözcükleri gibi mastar olup çağırmak, seslenmek, istemek, yakarmak ve yardım talep etmek manasında kullanıldığı gibi yapılan işleme isim olarak da kullanılır. (1) İslâmî bir terim olarak dua, kişinin acizliğinin farkında olarak duygu ve halini yüce Allah’a arz etmesi, sevgi ve saygı ile O’ndan talepte bulunmasıdır.
Başta Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye kaynakları olmak üzere İslâmî kültür hazinelerimiz, duayı önemsemiş ve ona öenmli bir yer ayırmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de duayı doğrudan konu edinen yaklaşık 200 ayet mevcuttur. İstiğfar, tevbe, yakarış, tesbih, hamd ve zikir ile ilgili ayetler konuya dâhil edilirse bu sayı çok yüksek bir rakama ulaşır.
Hadis kitaplarında ilk dönemden itibaren duaya yer verilmiş ve dua konusu bağımsız bir bölüm olarak işlenmiştir. Buhârî’nin el-Câmi’u’s-Sahîh’indeki “Kitâbü’d-Da’avât”, Müslim’in el-Câmi’u’s-Sahîh’indeki “Kitâbü’z-Zikr ve’d-Du’âʾ”, Tirmîzî’nin es-Sünen’indeki “Kitâbü’d-Da’avât” ve İbn Mâce’nin es-Sünen’indeki “Kitâbü’d-Du’âʾ” buna örnek olarak verilebilir. Nesâî’nin “Amelü’l-yevm ve’l-leyle” adlı kitabı, me’sûr zikir ve duaları içeren ilk çalışmalardan sayılır.
Önceki âlimlerin, önemini vurgulamak için hakkında “Evini sat, Ezkar’ı al!” diye söz ettikleri ve Türkçeye ‘Resûlullâh’ın (sav) Dilinden Dualar ve Zikirler‘ ismiyle çevrilen İmâm Nevevî‘nin ‘el-Ezkâr’adlı eseri bu konuda önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Bu eser, her Müslümanın sık sık başvurması gereken önemli bir hazinedir. Bu eserde hemen hemen tüm münasebetlere dair me’sûr dua ve zikirler mevcuttur. İmam Gazzâlî’nin ‘İhyâ’ü Ulûmi’d-dîn’ kitabının önemli bölümlerinden biri “Kitâbü’l-Ezkâr ve’d-da’avât” başlığını taşır. Keza, Şehit İmâm Hasan el-Bennâ‘nın ‘el-Me’sûrât (Peygamberimizin Dilinden Dua ve Zikirler)‘ adlı eseri başucu kitabı haline getirilmelidir. Bu eserde Resûlullah‘ın (sav) sabah ve akşam yaptığı zikirlerin derlemesi ve bazı münasebetlerde yaptığı veya tavsiye ettiği zikir ve dualar vardır.Bu zikir ve dualar ihmal edilmemelidir. Çünkü bu dualar önemli duygu dolu manalar barındırırlar.
Ayet ve hadislerde duanın önemi, kabul şartları, dua için en uygun zaman ve mekânlar, Allah Resûlünün (sav) konu ile ilgili uygulamaları ve dua adabı başlığı altında toplanabilecek bilgiler verilmiştir.
Duanın bu denli önemsenmesi ve temel kaynaklarımızda bu kadar yer bulması garipsenmemelidir. Çünkü dua sınırlı, sonlu ve âciz olanın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprü, yeryüzü ile gökyüzünün buluşması ve yüce Allah’ın mealen ifadesi ile değer bulma kıstasımızdır. “De ki: ‘Duanız olmasa Rabbim size bir değer vermez’…” (2)O Allah Resûlünün ifadesi ile yaratılış gayemiz olan ibadetin özüdür. “Dua ibadetin özüdür” (3) En temel ibadetimiz olan namaz kelam-ı kadimde dua olarak nitelendirilmedi mi?“Rabblerinin rızasını umarak sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. Onların hesaplarından senin üzerine senin hesabından da onların üzerine bir sorumluluk yok ki, onları yanından kovup da zalimlerden olasın.” (4) “Allah’ın rızasını isteyerek sabah ve akşam Rabblerine dua edenlerle beraber sen de sabret. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan alıkoyduğumuz, arzularına uymuş ve işi de aşırılık olan kimseye uyma.” (5)
Duaya sadece kötü durumlardan, yapılan hata ve günahlardan kurtulmak istediğimizde başvurmayız. Nimetlere kavuştuğumuzda yüce yaratıcıya şükrümüzü eda etmek niyeti ile de başvururuz. Ayrıca, kâinattaki sanatı ve yüce Allah’ın celal ve cemalinin eserlerindeki estetiği, güzelliği ve muhteşem nizamı müşahede ettiğimizde hayranlık duygularımızın ifadesi olarak da duaya sarılırız. Dua tüm bunlarla beraber bizi yaratıcımıza çeken fıtri bir çekim gücü ve O’na yakınlaşma duygumuzdur.“Ben yakınım; biri benden bir şey istediğinde onun duasına karşılık veririm.” (6)
Tevessül ve İlgili Tartışmalara Yaklaşımımız
Kur’ân-ı Kerîm’de duanın sadece Allah’a yöneltilmesi önemle belirtilmiş, O’ndan başkasına, putlara veya kendilerine mutlak nitelikler isnat edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi yasaklanmıştır. Bu durumu ifade eden çok sayıda ayet mevcuttur. Biz sadece bir örnekle yetineceğiz: “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!” (7)Fakat dua edilirken tevessül edilebilir mi? Hangi tevessül çeşitleri caizdir, hangileri caiz değildir? Bu hususta ihtilaf söz konusudur.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz.” (8)Bu ayet ihtilaf taraflarınca delil olarak getirilen bir ayettir. Vesile kelimesi sözlükte “pâye, derece, muhabbet ve yakınlık” anlamlarına gelir. Müfessirler, bizi Allah’a yaklaştıran vesilenin; Allah’ın emrettiklerinin yerine getirilmesi ve yasakladıklarının terkedilmesi olduğunu belirtmişler, kişiyi Allah’a yaklaştıracak ve O’nun rızasını kazanmaya yardım edecek her türlü ibadet ve eylemi vesile saymışlardır. Kutsî hadislerde kişiyi Allah’a yaklaştıran en önemli şeyin Allah’ın farz kıldığı ibadetler ile nafile ibadetler olduğu ifade edilmiştir. Uzun bir hadîs-i şerîfte şu ifadeler geçmektedir: “Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer…” (9)Ayrıca vesile cennette sadece Hz. Peygamber’e verilecek olan bir makamın adıdır. (10)
Tevessül ise sözlükte vesile edinmek anlamındadır. Dinî bir terim olarak “Allah’a yaklaşmak, O’ndan yardım dilemek üzere bir kişiyi, sözü veya davranışı aracı kılmak” anlamına gelir. Tevessülün bazı çeşitleri ittifakla caiz görülmüşken, bazı çeşitleri kimi âlimlerce kabul edilmiş ve kimilerince haram olarak görülmüştür. Biz bu makalede okuyucuyu yormayacak ve yeterli bilgiye sahip olmasını sağlayacak şekilde bazı temel bilgileri vermeye çalışacağız.
İttifakla Caiz Görülen Tevessül Çeşitleri:
- Yüce Allah’ın İsim ve Sıfatlarıyla Tevessül: Bizzat yüce Allah, kendisine dua ederken güzel isim ve sıfatlarını vesile edinmemizi emretmektedir. “En güzel isimler (el-Esmâü’l-Hüsnâ) Allah’ındır; bu güzel isimlerle O’na dua edin.” (11) Allah Resûlü (sav) yaptığı dualarda yüce Allah’ın isim ve sıfatlarını vesile edinmiştir: “Allah’ım! Sana ait olan her isimle senden dilerim; o isim ki, onunla kendini adlandırdın veya kitabında indirdin yahut yarattıklarından birine öğrettin yahut da yalnız senin katında bulunan gayb ilminde onu zatına tahsis ettin.” (12)
- Salih Amellerle Tevessül:Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyyede bunun caiz olduğuna dair çok sayıda delil mevcuttur. “Rabbimiz! Doğrusu biz ‘Rabbinize inanın!’ diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işitip iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi sil ve bize iyilerin ölümünü nasip et.”(13) Bu ve benzeri bize öğretilen dualarda dolaylı bir şekilde salih amellerle tevessül söz konusudur. Bir mağarada mahsur kalan müminlerin (14) salih amellerini söyleyerek kurtulmayı talep etmeleri örnek olarak söylenebilir.
- Peygamber ve Velîlerin Hayatta iken Yaptıkları Dualarla Tevessül:Kur’ân-ı Kerîm’de çok sayıda ayette peygamberlerin ümmetlerine ve inananların birbirlerine dua etmeleri teşvik edilmiştir. “Eğer onlar kendilerine kötülük ettiklerinde sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileselerdi, peygamber de onlar için mağfiret dileseydi, elbette Allah’ı ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı.”(15)
“Ey babamız! Bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten hata ettik.”dediler. “Sizin için biraz sonra rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”dedi. (16) Allah Resûlü (sav) umreye giden Hz. Ömer’den kendisi için dua etmesini istemiştir. Sahabeler de sıkıntılarının giderilmesi için O’nun (sav) duasına başvurup tevessülde bulunmuştur.
İhtilaf Edilen Tevessül Çeşitleri:
- Peygamber’le (sav) tevessül:Allah Resûlü’nden (sav) dua istemek dışında huzurunda, gıyabında veya ölümünden sonra zatıyla tevessülde bulunmanın câiz olmadığını söyleyenlerin başında İbni Teymiyye ve Selefî çizgideki âlimler gelmektedir. Sünnî âlimlerin çoğunluğu ise dünyaya gelmeden önce, hayatta iken ve ölümünden sonra Allah Resûlü’nün (sav) zatı ve Allah katındaki derecesiyle Allah’tan talepte bulunmanın (tevessülün) caiz olduğu kanaatindedirler. Resûl-i Ekrem (sav), gözleri görmeyen bir sahabeye kendisiyle tevessülde bulunarak Allah’a dua etmesini söylemiştir. Bunun üzere sahabe, ‘Allah’ım, rahmet peygamberi Muhammed’in hatırına bu ihtiyacımı gider.’ diyerek yaptığı duadan sonra görmeye başlamıştır. (17) İzzeddin bin Selâm ve diğer bazı âlimler bu tevessül çeşidinin sadece Allah Resûlü (sav) söz konusu olması durumunda caiz olduğunu söylemişlerken Takıyyüddîn Sübkî ve diğer bazı âlimler ise bunun mutlak olduğunu söylemişlerdir.
- Peygamber, Velî ve Sâlihlerle Vefatlarında Tevessül:İmam Ahmet bin Hanbel, İbni Hâcer el-Askalânî ve selefi çizgideki âlimler bunu caiz görmezlerken, Takıyyüddîn Sübkî, Şevkânî ve tasavvuf kökenli âlimler bunu caiz görmektedirler.
He iki tarafın da akli ve nakli delilleri var; bu delillere dayanarak düşünüyor, yorumluyor ve bir sonuca ulaşıyorlar. Böyle, içtihada dayalı bir meselede insanları tek bir görüşte birleştirmeye çalışmak yanlıştır ve bu tür çalışmaların başarısız olacağı baştan bellidir. Bu nedenle Şehit İmâm el-Bennâ, bunu hoş görülmesi gereken konulardan saymış ve tercih ettiği görüşünü bile ifade etmemiştir.
Bu konuyu işleyen Türkiye’nin saygın âlimlerinden Hayrettin Karaman şöyle demektedir: “Allah Teâlâ izin vermedikçe kimse kimseye hiçbir yardımda bulunamaz. Yaşayan veya ölmüş bulunan bir kimsenin bir başkasına yardımcı olabilmesi için kendisine Allah Teâlâ tarafından böyle bir izin ve imkânın verilmiş olması gerekir. Peygamberimiz’e (sav) şefaat ve duada aracılık yetkisi verildiğine dair sağlam hadisler vardır, bunlara dayanarak O’nunla (hayatta iken veya vefatından sonra) tevessüle ve ahirette şefaatine inanan kimseleri şirk ile suçlamak asla yerinde değildir. Bunları yine delile dayanarak caiz görmeyenlere kâfir veya bid’at ehli demek de doğru değildir. Ben sevgili Peygamberimiz’in (sav) ahirette şefaat yetkisine Allah’ın izniyle sahip olduğuna inanıyorum. “Allah’ım, Peygamberinin hatırı için duamı kabul buyur” demekte de bir sakınca görmüyorum.”(18)
Özet olarak şunu söyleyebiliriz: İhtilaflı tevessül çeşitlerinde herkes ikna olduğu ve kalbinin ısındığı görüşe göre hareket edebilir. Bu hususun itikadî değil, ictihadî bir konu olduğunu unutmamalıyız ve dolayısıyla bunu tefrika için bir malzemeye dönüştürmemeliyiz. Bu ve benzeri ictihadî konularda muhaliflerimize karşı insaflı davranmalıyız. Hayatta iken ve ölümlerinden sonra Allah Resûlünün (sav) ve sâlih kulların zatıyla tevessülde bulunmayı şirk saymak isabetli olmadığı gibi onlardan doğrudan yardımda bulunmayı (istiâne, istiğâse, istimdâd) normal saymak da doğru değildir.
Kaynakça:
1)El-Mu’cemü’l-Vasît, “Dua” maddesi; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “Dua” maddesi. 2)Furkan Sûresi, 77. 3)Tirmîzî, “Daʿavât”, 1. 4)En’âm Sûresi, 52. 5)Kehf Sûresi, 28. 6)Bakara Sûresi, 186. 7) Şuarâ Sûresi, 213. 8)Mâide Sûresi, 35. 9)Buhârî, Rikâk. 38. 10)Buhârî, Ezân, 8; Müslim, Salât, 11. 11)A‘râf Sûresi, 180. 12)İbni Hanbel, Ahmed b. Muhammed, el-Müsned. 13)Âl-i İmrân Sûresi, 193. 14)Müsned, II, 116; Buhârî, Edeb, 5. 15)Nîsâ Sûresi, 64. 16)Yûsuf Sûresi, 97-98. 17)Tirmîzî, Da’avât, 119; Müsned, II, 168; III, 83; Müslim, Salât, 11. 18)Karaman, Hayrettin, 6 Ocak 2019 tarihli Yeni Şafak Gazetesi.
- İletişim