Nefsin arzularına gem vurarak, hakkı savunup bu uğurda harcanan emekle, Rabbin rızasını kazanmış bir şekilde, huzuruna varabilmenin adıdır.
Hakkı savunmak, batıla karşı çıkış, çok zordur. Bu uğurda zorluklarla en başta nebiler karşı karşıya kalmıştır. Efendimiz (s.a.s.) vahiyle ilk muhatap olduğunda, başına gelenleri Hz. Hatice validemizle birlikte Varaka’ya aktardığında, Hanif ve eski kitaplardan bilgi sahibi olan Varaka: “Ah keşke sen Risalet davanı haykırdığında genç olsaydım da kavmin seni yalanlayıp yurdundan çıkarırken ve sana zulmederken yanında durabilseydim” sözü, hakkı haykırmanın bir bedelinin olacağını adeta özetliyordu.

Bizler Rezzak olan Allah’tan rızık olarak şehadeti istemeliyiz. Nitekim İslam büyükleri hep şehadeti arzulamış, bu konuda sadece dua etmekle kalmamış, ellerinden gelen çaba ve emekleri de sarf etmişlerdir. Şehadeti arzulamak, körü körüne ölümü istemek gibi anlaşılmamalıdır. İslam, ölümü istemeyi hiçbir zaman kutsamamış, aksine bizzat yaşatmayı, hayat vermeyi insanlığa sunmuştur. Hayat, Allah’ın insanlara vermiş olduğu bir emanettir. Bizler Allah’tan şehadeti dirilmek için isteriz. Çünkü şehadet makamına eren kişi, aslında ölümü bir nevi öldürmüş olur. Bu durum yüce kitabımızın Bakara Suresi, 154. ayetinde: “Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” şeklinde açıkça beyan edilmektedir.

Şehadeti arzulamak, bu ilahi mesaja mazhar olarak ölümü öldürüp ölümsüz olabilmek, öyle bir arzu olmuştur ki İslam büyükleri, dualarına onu her zaman eklemişlerdir. Bizler de İslam büyüklerinin ayak izlerini takip ederek dualarımızda şehadeti istemeliyiz.
Bu yüce mertebeyi arzulayan, Peygamberimizin tabiriyle “gökteki yıldızlar gibi” olan asr-ı saadetin güzide sahabelerinden şöyle birkaç örnek verebiliriz:

Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman ile Uhud Dağı’na çıkmış ve Uhud Dağı birden sarsılmaya başlamış. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ayağıyla yere vurarak: “Sakin ol! Ey Uhud! Senin üzerinde bir Peygamber, bir sıddık, iki şehid vardır.” der ve Uhud dağındaki sarsılma durur. Bu müjdeye mazhar olanlardan Hz. Ömer, dualarında Rabbinden şehadeti istemiştir. Vefatına yakın zaman diliminde kızı Hz. Hafsa validemiz babasının: “Allah’ım bana yolunda şehadet rızkını ve Peygamberin şehrinde ölmeyi nasip et.” diye dua ettiğini işitmiştir. Hz. Osman da şehit edilmeden önce Peygamber efendimizi (s.a.s.) rüyasında görmüş. Resûl-ü Kibriya Efendimiz (s.a.s.) ona: “Ya Osman, yarın oruç tut. İftarı birlikte açacağız.” demişti. Hz. Osman ertesi gün oruçlu bir hâldeyken Kuran’ı Kerim başında şehit edilmiş ve iftarını yüce dostlarının yanında açmıştır.

Abdullah b. Cahş, Uhud Savaşı başlamadan önce en içten duygularla şehadete kavuşmak için dua etmiş, sonunda da şehadete kavuşmuştur.
Hz. Hüseyin Kerbela’da, “Kanımla yükselecekse ceddim Muhammed’in (s.a.s.) dini, Ey kılıçlar! doğrayın beni.” diye haykırmıştır.
Hasan el-Benna, şehadetinden bir gün önce rüyasında Hz. Ali’yi görür. Hz. Ali ona, artık görevini tamamladığını söylemiştir. Sabah uyanınca rüyasını hanımına anlatır, hanımı, o gün evden çıkmamasını söylese de Hasan el-Benna evden çıkar. O gün şehit edilir ve arkasında dünyanın önde gelen İslami hareketini miras olarak bırakır.
Seyyid Kutup yargılanır. İdam cezasına çarptırılmıştır ve idamını beklerken kendisine; “Mısır’ı terk edip gel, sana Irak’ta devletin bütün salahiyetini, şeriat, hilafet ve hakkı haykırıp Allah’ın dinine davet etme işlerinin tamamını verelim” teklifini yapan Abdulkerim Arif’e “60 yıllık ömründen sonra kendisine şehadet gelen bir kimse, acaba bunu terk edebilir mi?” cevabını vererek teklifi reddetmiştir. İdama tebessümle gitmiştir.
Örneklerini vermeye çalıştığımız şehitler, bu yüce makamın değerini kavramış ve bu uğurda üzerlerine düşen çabayı sarf etmişlerdir. Bizler de dualarımızı bu arzu ile süslemeli ve Rabbimizin: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler.” (Ali İmran, 169) şeklindeki müjdesine mazhar olabilme arzusunu taşımalıyız.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?