Osmanlı İslam Devleti’nin yıkılışından sonra İslam düşmanları/emperyalistler, bu sefer Müslümanların başına envai tuzaklar kurmaya başladılar ve bu tuzaklar her şeyden önce Müslümanları ve diğer toplumları sömürme esasına dayanıyordu. Bu tuzaklar nelerdi ve Müslümanların bu tuzaklara düşmeleri için emperyalistler ne gibi çalışmalar yaptılar?

İnsanlığa kurulan tuzaklar, gıda sektöründen film sektörüne kadar hayatın hemen her sahasında olabilmiştir. Mesela tarım desteklemesi verilirken, “Benim verdiğim tohumu kullanmazsan sana tarım desteği vermem.” denilebilmektedir. Bundaki tuzak ne olabilir ki? Onların verdiği tohumdan tohum elde etmek mümkün müdür acaba? Gizli bir el, kendi tohumlarının dışındaki tohumları piyasadan kaldırmak içi kendi “tuzak tohumunu” bize kabul ettirmeye çalışıyor olmasın? Bildiğimiz kadarıyla bu tohumlar, bir defaya mahsus ürün vermekte ve o tohumun ürününden kesinlikle tohum elde edememektesiniz. Bu tohumları kullanmaya devam ettiğimiz zaman, ninelerimizin asırladır kullandıkları ve nesilden nesile aktardıkları orijinal tohumlar yok olmaz mı? İşin farkında olan yetkililerin bu işte elini çabuk tutmayıp atalarımızın tohumuna dönmemesi durumunda bu emperyalist güçler, bugün bir liraya verdikleri tohumu yarın iki, üç liraya verdiklerinde çiftçilerimizin durumu nasıl olacaktır acaba? Tarımda kendi tohumumuza dönmedikçe kurulan tuzaklara düşmeye devam edecek ve bu sahada sömürülmeyi kabul etmiş olacağız.

Kola, sigara ve içki gibi içecek sahasında da tuzaklarla kaşı karşıyayız. Emperyalist güçler Müslümanları sigara vb. şeylere alıştırmak için ilkin bunları bedava verme yoluna gittiler. Beden bu maddelere alıştığında bedava bulamazsa bu sefer para vererek elde etme yoluna gidecektir. Tıpkı uyuşturucu gibi, beden alışınca onu elde etmek için neyi varsa vermek isteyecektir. Bugün sigaraya ne kadar zam yapılırsa yapılsın buna alışan insan yine de onu terk etmeyecek, yemeğinden kısıp bunu içmeye devam edecektir. Çünkü bir kere bu tuzağa kendisini kaptırmıştır.

Dizi filmler de bir tuzaktır. Toplumu uyutmak için bundan daha etkili bir yol yoktur. İnsanların ekran başına kilitlenmesi, dizinin ne şekilde biteceğini merakla beklemesi tuzağın tam da merkezine düşmek demektir. İnsanları ekran başına kilitleyenler; dizilerle bir taraftan istedikleri ifsat edici fikirleri beyinlere zerk ederlerken diğer taraftan da insanları güzel şeyleri, İslamî değerleri, öğrenmekten alıkoymuş olmaktadırlar. Onların zamanlarını katletmeleri de bir başka husustur. Diziler toplumda yaygınlaştıktan sonra bakın ne tür manzaralarla karşı karşıya kalıyoruz: Özellikle üniversite kampüslerinin olduğu yerleri mekân seçen film şirketleri, genç kızlara “Dizi filmde rol almak ister misin?” sorusunu yönelterek onları şebekelerinin tuzaklarına düşürmek için büyük gayret içindedirler. Buna “evet” diyen bir genç kandırılarak her türlü çirkinliği yapma yoluna gider. Verilen maddi teklifler cazip olunca gençlerin bu teklifler üzerinden bozulması daha da kolay olacaktır. Hatta bazen şer cephesi çirkinliğini açık şekilde ortaya koyarak bir gence, “Şayet soyunursan seni meşhur ederiz.” şeklinde de teklif götürebiliyor. Hayatımızda bu tür örneklere rastladığımız olmuştur. Bazen ses yarışmaları ile gençlere ulaşmak isterler. Amaçları ses yarışması değildir. Amaç bunu bahane edip gençlere ulaşmak ve bu yolla onlara sahte bir dünyanın kapılarını açıp onları maneviyattan uzaklaştırarak o çirkin hayatın içine çekmektir.

Emperyalizmin şu anda en büyük ve geniş tuzağı faizdir. Toplumda en yaygın tuzak da budur. Hayatın her sahasında kullanılan bir araç olan para üzerinden insanlara ulaşıp ev, araba, ihtiyaç kredisi gibi kandırmacalarla işleyen bu tuzak, evlerin yıkılmasına, insanların mal varlıklarına el konulmasına yol açmaktadır. Ulaşabildikleri her insana para teklif ederler. Tatlı bir dil kullanırlar. Hatta bazen –öğrencilere yaptıkları gibi- para bağışında bulunurlar ve bu bağışı kabul edenler, kredi kartını alarak bankanın borç batağına düşmeye başlar. Ortada para gözükmemektedir. Sadece beş santimlik bir kart vardır. İnsanlar bununla alış-veriş yapar ve bir müddet sonra devasa rakamlarla borç altına girdiğini fark eder. Ödemediğiniz takdirde neyiniz varsa el koyarlar. Kapitalizm, ancak maddeden anlar ve taptığı maddeyi elde edebilmek için savaş açmaktan geri durmaz. Alacaklarını karşı taraftan alabilmek için elinden geleni yapar.

Bankalar son zamanlarda üniversite öğrencilerini faiz tuzağına çekmek için ayrı bir gayret göstermektedir: Öğrenci kimlik kartı adı altında verilen kartların bir tarafı banka ve kredi kartı özelliğine sahiptir. Bu kart çiplidir ve kabul ettiğiniz andan itibaren tuzak işlemeye başlar. Zira ortada para gözükmemektedir ve harcama için de size istediğiniz kadar limit verirler. Faiz tuzağından sonra borcunuzu ödemediğinizde mezun olduğunuzda memur olarak atanmanız durumunda maaşlarınıza veya resmiyette üzerinizde ne kayıtlı ise ona el koyarlar.

Emperyalizm, sağlık alanında da birçok tuzak kurar. Mesela hastalık üretir, ardından bunun ilacını da üretir, bunun için aşı da üretir. Fakat bu hastalıkların aslı yoktur. Hastalık var diye medya yoluyla her türlü propagandayı yapar ve tarihte var olan basit bir hastalığı kullanarak bunun üzerinden milyarca aşı satma yoluna gider. Şayet araştırılırsa hastalığı da ilacı da aşıyı da temizlikte kullanılan kimyasal maddeleri de üretenlerin aynı el olduğu anlaşılır. Fakat medya üzerinden yapılan propaganda bombardımanı ile zihinler işgal edilir ve en dirayetli adamlar dahi bu yalana inanmaya başlar. Bu durum, insanlarla alay etmekten başka bir şey değildir ve bu yolla insanların mal varlıkları göz göre göre çalınmış olur.
Emperyalizmin tuzaklarından biri de insanları işsiz bırakıp onları terör örgütlerinin tuzağına çekmektir. Şayet genç, ciddi bir şuura sahip değilse yapılan yüksek orandaki maddi teklifler uğruna terör örgütlerine katılıp insan öldürmekten başka bir şey yapmaz. Hatta kurdukları bu örgütlerin isimlerinde İslam kelimesini dahi kullanırlar.

Özetlediğimiz durumlardan hareketle şu sonuca varıyoruz: Müslümanlar, ciddi bir şuurlanma hamlesi ile emperyalistlerin şu son asırda sergiledikleri bütün tuzakları meydana koyup ifşa etmek zorundadır. Yukarıda saydığımız tuzaklara karşı bütün insanlığı uyarmak, uyandırmak Müslümanların başlıca vazifelerindendir. Aksi takdirde kurulmuş her türlü tuzak, her türlü maddi manevi saldırı, insanları perişan edecek ve bütün insanlığı tehdit edecektir. Müslümanları ve diğer inanç mensuplarını zulümden kurtaracak el, insanlığın şahidi olan Müslümanlardan çıkacaktır. İslam düşmanlarının ne gibi tuzaklarla insanların başlarına çorap ördüklerini her zaman ve zeminde dillendirmek vazifemizdir. Çünkü bu tuzaklar, fertleri ve toplumları yıkmanın, köleleştirmenin en kolay yoludur. Bu yolda bir bekçi edasıyla insanlığı uyarmak her Müslümanın vazifesidir. Müslüman, bütün insanlığın hamisidir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?