Eğitim kurumlarında verilen eğitimin niteliği ve başarısı, öğretmenlerin eğitimi ve niteliği ile doğrudan ilişkilidir. Başka bir deyişle etkili bir eğitim ancak etkili öğretmenlerle mümkün olur. Bu nedenle her türlü sorunun hem sebebi hem de çözümü olarak gördüğümüz eğitimde, niteliği artırmak için yapılması gerekenlerin başında, “iyi ve etkili öğretmen yetiştirmek” gelir diyebiliriz. Bu ifade, “iyi ve etkili öğretmen yetiştirdiğimizde eğitim sisteminin bütün sorunları çözülür” şeklinde anlaşılmamalıdır. Eğitim sistemimizin, iyi yetişmiş öğretmenleri aşan müfredat, alt yapı, eğitim yönetimi ve denetimi gibi ekonomik ve sosyal politikalara ve de yanlış anlayışlara dayanan birçok sorunu bulunmaktadır. Ancak bir ülkedeki eğitim sisteminin aklımıza gelebilecek bütün sorunları çözülmüşse de öğretmenler iyi bir şekilde yetiştirilemiyorsa eğitimde beklenen başarıya ulaşılamayacaktır.
Etkili öğretmen yetiştirebilmek için, öğretmen adaylarını iyi bir şekilde yetiştirebilecek bir öğretmen yetiştirme sistemine sahip olmak lazım. Bu noktada Nasrettin Hoca ile ilgili anlatılan bir fıkraya yer vererek konuya açıklık getirmek faydalı olacaktır.
Bir muhabbet ortamında, Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
– Hocam, saz çalmayı bilir misin?
Hoca cevap vermiş:
– Tabi ki bilirim.
Bunun üzerine hemen Hocanın eline bir saz tutuşturmuşlar ve demişler:
– Haydi Hocam bir şeyler çal da dinleyelim.
Nasrettin Hoca sazı eline alır almaz, perdeler üzerinde bir yeri tutar ve elini hiç hareket ettirmeden, bir aşağı bir yukarı tellere vurmaya ve tuhaf sesler çıkarmaya başlar. Bunu görenler hocaya sormuşlar:
– Ama Hocam saz dediğin böyle mi çalınır? Senin elin ve parmakların hep aynı yerde duruyor. Neden sen de diğer sazcılar gibi parmaklarını gezdirmiyorsun?
Hoca cevap vermiş:

– Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum. Onlar benim tuttuğum yeri bulmaya çalışıyorlar.
Osmanlının son dönemlerinden günümüze kadar öğretmen yetiştirme sisteminde Nasrettin Hoca’nın sazın sapında tuttuğu bir yer gibi, “tamam işte öğretmen böyle yetiştirilir” deyip istikrarlı bir şekilde devam ettiğimiz bir öğretmen yetiştirme politikamız olmamıştır maalesef. Sistemlerde ilerleme ve gelişmenin sağlanması amacıyla değişimlerin olması gerekir ama, bizdeki değişimler; ilerlemeyi ve gelişmeyi sağlamayan, mehteran yürüyüşü gibi iki ileri bir geri adım şeklindeki değişimler olmuştur.

Saz çalınırken perdeler arasında elin ileri geri hareket etmesi ve parmakların perdelere dokunması ile çıkan sesler notaya ve ezgiye dönüşür. Ancak genelde eğitim sistemimizde ve özelde öğretmen yetiştirme sistemimizdeki ileri geri zikzaklar şeklinde yapılan değişimler, maalesef iyi sonuçlar ortaya çıkarmamıştır.
Bu doğrultuda, “Ülkemizde etkili öğretmen nasıl yetiştirilir?” sorusunun cevabı, öğretmen yetiştirme sistemimizde yaşanan sorunları ortaya koymak ve bu sorunlara yönelik olası çözümleri açıklamakla bulunabilir.

Ülkemizde hizmet öncesi öğretmen yetiştirme görevi, büyük oranda Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) bağlı üniversiteler tarafından yerine getirilmektedir. Üniversitelerde öğretmen yetiştirmede karşılaşılan sorunlara geçmeden önce, öğretmenliğin bir meslek olarak seçilmesi konusuna değinmek gerekir. Meslek, “Belli bir eğitim ile kazanılan, sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş”1 şeklinde tanımlanır. Ancak bu tanımdan, bir meslekle ilgili eğitim ve bilgileri alan herkesin iyi bir meslek erbabı olacağı anlamı çıkarılmamalıdır. Zira bazı meslekleri iyi bir şekilde yerine getirebilmek için sahip olunması gereken bazı genetik özelliklerin yanında, meslek kapsamında yapılacak işe ilgi duymak ve işi severek yapmak gibi duyuşsal özelliklere de sahip olmak gerekir. Bu açıdan bakıldığında, öğretmenlik mesleğinde başarılı olabilmek için gerekli eğitimleri almanın yanında öğrenmeyi, öğretmeyi, anlatmayı, açıklamayı, gerekirse tekrar tekrar öğretmeyi ve başkalarına faydalı olmayı sevmek gerekir. Ayrıca karakter ve mizaç açısından sabırlı, hoşgörülü ve anlayışlı olma gibi özelliklere sahip olmak gerekir. Aksi hâlde, öğrenmeyi ve öğretmeyi sevmeyen, öğretmenliğin gerektirdiği özelliklere sahip olmayanlar, ne kadar iyi bir eğitim alırlarsa da meslekte başarılı olamamaktadır.

Ülkemizde meslek seçimini yapan çok sayıda gencimiz; üniversite eğitimini tamamladıktan sonra kamu veya özel sektörde istihdam olamama sorunu karşısında, diğer mesleklere göre nispeten atanma veya iş bulma ihtimali daha yüksek olması nedeniyle sevmediği ve mizacına uygun olmadığı hâlde öğretmenlik ile ilgili bölümleri tercih etmektedir. Buna bağlı olarak, sırf işsiz kalmamak amacıyla tercih ettiği ama sevmediği öğretmenlik mesleğiyle ilgili bölümü okuyan öğretmen adayının, üniversitede aldığı öğretmen eğitiminin başarısı da hâliyle olumsuz etkilenmektedir.

Ülkemizde yetiştirilen öğretmen adaylarını, kendisine bağlı resmi veya özel eğitim-öğretim kurumlarında istihdam eden Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), öğretmenlerin sahip olması gereken yeterlilikleri; mesleki bilgi, mesleki beceri, tutum ve değerler ana başlıkları altında belirlemiştir.2 MEB’in öğretmenler için belirlediği yeterlikler ile YÖK’ün belirlediği öğretmen yetiştiren lisans programlarında ve pedagojik formasyon eğitimi sertifika programında yer alan dersler ve ders içerikleri karşılaştırıldığında, özellikle öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum ve değerlerin kazandırılmasına yönelik ders ve içeriklerin yetersiz olduğunu söylemek mümkündür. Bu durum, MEB ve YÖK arasında öğretmen yetiştirmede iş birliğinin sağlanması konusunda geçmişe göre nispeten bir ilerleme kaydedilmiş olmakla birlikte, daha iyi sonuçlar alınması için iş birliğinin daha da geliştirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Üniversitelerde hizmet öncesi öğretmen yetiştirmede karşılaşılan sorunları aşağıda verilen başlıklar altında ele almak mümkündür.

1. Uygulamanın içinden gelmeyen öğretim elemanları sorunu
Öğretmen yetiştiren fakültelerde, lisans eğitiminden sonra eğitim sistemi içinde öğretmen olarak görev yapmadan, doğrudan yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladıktan sonra öğretmen eğitiminde görev alan çok sayıda akademisyen bulunmaktadır. Bu durumda, eğitim sistemini bir eğitimci olarak tanımamış, okulda ve sınıfta neler olduğunu deneyimlememiş, eğitim sistemi içinde öğretmenlik mesleğini icra etmenin duygusunu yaşamamış ve sistem içinde öğretmenlerin karşılaştığı sorunları öğrenmemiş akademisyenlerden, iyi öğretmen yetiştirmelerini beklemek de çok gerçekçi olmamaktadır. Matematiğin üst düzey problemlerini çözebilen ama bir çocuğa çarpma işleminin nasıl öğretileceğini bilemeyen; edebiyat tarihini ve bir metni edebi yönden değerlendirmeyi çok iyi bilen ama bir çocuğa okuma alışkanlığının nasıl kazandırılacağını bilemeyen gibi örnekleri artırılabilecek şekilde, uzmanı olduğu alanda okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise çağındaki öğrencilere, gelişim özelliklerini dikkate alarak eğitim ve öğretimin nasıl yapılacağını bilemeyen akademisyenlerle karşı karşıya kalınmaktadır.

2. Öğretmen eğitimindeki derslerin niteliği ve öğretim şekliyle ilgili sorunlar
Öğretmenin sadece bilgi aktaran değil; araştırma yapma, bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanabilme ve bilgiden yeni bilgiler üretmede yol gösterici olmaları beklenmektedir. Günümüze ve geleceğe yönelik insan yetiştiren öğretmenlerin bunları başarabilmesi için öncelikle kendisinin, öğrenmeye açık, araştırmayı ve üretmeyi seven, iyi bir yol gösterici liderler olmaları gerekir. Bunu sağlamak için de öğretmen yetiştiren fakültelerin genel kültür, alan bilgisi ve öğretmenlik meslek bilgisi alanlarındaki derslerin içerik ve nitelik açısından öğretmen adaylarına bu özellikleri kazandırabilecek şekilde güncellenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir.

Öğretmen yetiştirme kapsamındaki teorik derslerin öğretiminde, teori ve uygulama arasındaki dengenin sağlanamaması, teorik bilgilerin uygulamayla bütünleştirilememesi, bilgi ve becerilerin uygulamaya dönük öğretilmemesi de önemli bir sorun hâline gelmiştir. Bu sorunun ortaya çıkmasında, öğretmen adaylarının lisans eğitimini tamamladıktan sonra öğretmen istihdamında yaşanan kadro sıkıntısı nedeniyle atanabilmek için KPSS adı verilen ve daha çok bilgi düzeyindeki başarıyı ölçen bir sınava girmek zorunda kalmalarının önemli bir etkisi vardır. Hatta öğretmen yetiştiren fakültelerin başarısı da öğrencilerinin KPSS’de gösterdiği başarı ile değerlendirilince, öğretmen eğitiminin sınav odaklı olması sonucu kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu durum öğretmen adayını, “öğretilenleri öğretmen olduğumda uygulayabilmek için öğreneyim” anlayışı yerine “KPSS’de daha çok soru çözebilmek için öğreneyim” anlayışıyla lisans eğitimini tamamlamaya sevk etmektedir. Hâliyle KPSS’de çok yüksek puan alarak atandığı hâlde uygulamada öğrencilerine neyi, niçin, nasıl öğreteceğini bilmeyen ve başarılı da olamayan öğretmenlerle karşı karşıya kalmaktayız.

3. Staj/öğretmenlik uygulamalarının süre ve nitelik sorunları
Öğretmenlik eğitimi sırasında okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması adlı eğitim sistemi içindeki okullarda staj yapılan dersler bulunmaktadır. Ancak, iyi öğretmen yetiştiren ve eğitim sistemlerinde istikrarlı bir başarı düzeyini yakalamış ülkelerle kıyaslandığında, öğretmen adaylarının eğitim sistemindeki öğrenci, sınıf ve okul ile etkileşim içinde olabildiği bu derslerin süresinin ülkemizde yeterli olmadığını söylemek mümkündür. Staj adı verilen bu süreler, eğitim fakültelerine oranla diğer fakültelerden mezun olanlara verilen pedagojik formasyon eğitimlerinde daha da yetersiz kalmaktadır. Sürenin yetersizliğinin yanında; kimi öğretmen adayı, öğretim elemanı ve okullardaki danışman rehber öğretmenlerin bu faaliyeti formalite gereği görüp gereken özeni göstermemesi, öğretmen adaylarına yeterince uygulama yapma fırsatlarının verilmemesi ve devam takibinin gereği gibi yapılmaması staj uygulamalarındaki niteliği düşürmektedir.

4. Öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum ve değerlerin kazandırılamaması
Peygamber mesleği olarak kabul edilen öğretmenlik mesleğini yapan öğretmenlerin, toplumdan bekledikleri saygıyı ve değeri görebilmeleri için, bu mesleğin kendine özgü tutum ve değerleri (ahlaki/etik ilkeleri) davranışlarında göstermeleri gerekmektedir. Bu tutum ve değerlerin, öğretmenlik eğitimi sırasında kazandırılması beklenir. Ancak, öğretmen eğitiminde daha çok öğretmenliğin bilgi ve beceri kısmına ağırlık verildiği, öğretmenliğin duygu boyutunda yer alan tutum ve değerlerin kazandırılmasının yeterince önemsenmediğini söylemek mümkündür. Bütün meslekler, fedakârlığı, aşk ve şevkle çalışmayı gerektirse de bu hususta, öğretmenlik mesleğinin ayrı bir yerinin olduğu açıktır. Zira öğretme, anlatma, düzeltme, yetiştirme, yol gösterme, yardımcı olma gibi öğretmenlik mesleğinin özünde yer alan işleri severek, duygu ve coşkusunu hissederek yapamayan bir öğretmenin başarılı olması mümkün değildir.

Sonuç olarak; sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden sürekli değişen bir toplumda görev yapmakta olan öğretmenlerimiz, birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Öğretmenlerimizin sınıflarında başarılı olabilmeleri için öğrenci, veli ve eğitim yöneticilerinden politika yapıcı üst bürokrat ve siyasetçilere kadar birçok kesime düşen görevler bulunmaktadır. Ancak bütün bunlardan önce, öğretmen adaylarımızı iyi bir şekilde yetiştirebildiğimiz iyi bir öğretmen yetiştirme sistemine sahip olmamız gerekir. Bu doğrultuda öğretmen yetiştirme sistemimizle ilgili şu önerilerde bulunulabilir:
MEB ve üniversitelerin iş birliğinde öğretmen yetiştirme programlarının, gözden geçirilerek geliştirilmesi,

Üniversite tercihlerinde öğretmenlik mesleğini severek yapabilecek kişilerin tercih etmesine yönelik bilgilendirme çalışmalarının yapılması,
Geleceğe yönelik yapılacak doğru planlamalarla ihtiyaç duyulacak öğretmen sayısının belirlenmesi ve eğitim sisteminde istihdam edilemeyecek ihtiyaç fazlası işsiz öğretmen adayı yetiştirme uygulamasına son verilmesi,

Öğretmen eğitiminde görev alacak akademisyenler için, eğitim sisteminde en az beş yıl öğretmenlik deneyimine sahibi olma şartının getirilmesi,
Üniversitelerde öğretmen eğitiminde teorik ve uygulama bütünlüğünün sağlanması, eğitim müfredatında yer alan bilgi ve becerilerin yanında değerlerin de öğrencilere nasıl kazandırılacağının uygulamaya dönük öğretim yöntemleri ile öğretilmesi,
Öğretmen yetiştirme sürecinde, öğretmenlik bilgi ve becerilerinin yanında öğretmenlik mesleğine ilişkin tutum ve değerlerin öğretimine özel önem verilmesi,
Öğretmen eğitiminde, sınav odaklı öğretim yerine uygulamaya dönük öğretim anlayışının benimsenmesi,
Üniversitelerdeki öğretmen yetiştirme sürecine, eğitim sistemi içindeki başarılı olan öğretmenlerin katkı yapmasını sağlayacak uygulamalara yer verilmesi,
Sadece bilgiyi aktaran eğitimciler yetiştirilmesi yerine; sahip olduğu kişisel gelişim özellikleri ile inceleme, araştırma ve gözlem yapma, bilgiye ulaşma, bilgiyi analiz etme, bilgiyi kullanma, bilgiden yeni bilgiler üretme, eleştirel düşünme gibi yeterliklere sahip ve bunları öğrencilerine kazandırabilen, sahip olduğu değer, tutum ve davranışlarıyla öğrencilerine örneklik yapabilen öğretmenlerin yetiştirilmesi,

Okullarda yapılan öğretmenlik uygulaması ders sürelerinin artırılması ve bu faaliyetlerin formaliteden kurtarılarak öğretmen adaylarının, uzmanların gözetiminde hizmet öncesi öğretmenlik deneyimi edinebilecekleri bir uygulamaya dönüştürülmesi,
Öğretmen atamaları için sınav yapılmak zorunda kalınacaksa bu sınavların, salt bilgi ölçen bir formatta yapılması yerine; öğretmenlik mesleğiyle ilgili bilginin yanında beceri, tutum ve davranışları da ölçebilecek bir niteliğe kavuşturulması.

Kaynakça
1) TDK Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/
2) MEB, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, https://oygm.meb.gov.tr

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?