İnsan hayatında özel bir yere sahip olan gençlik çağı, duygusal iniş-çıkışların çok olduğu, olumlu ve olumsuz duyguların yoğun bir şekilde yaşandığı, insanın kimlik ve kişiliğinin oluştuğu bir dönemdir. Aynı zamanda insan hayatının en fırtınalı çağı olan bu dönem, güç ve heyecanın, istek ve arzuların, gurur ve kendini beğenmenin en yoğun olduğu dönemdir. Yeni durumlara kolay uyumun sağlandığı ve bitmek bilmeyen enerjiyle çok hızlı yaşanılan bir dönemdir gençlik dönemi. Hatta bu dönem, gençlerin içinde yaşadığı toplumu çoğu zaman geri kalmakla suçladığı, ihtiyaç ve isteklerine karşılık bulamadığı ve dolayısıyla ona yabancılaştığı ve kimlik bunalımı da yaşayabildiği riskli bir dönemdir. Bu dönemde yaşadığı bu tür risklerden dolayı aileden, çevreden, sahip olduğu kültürden, dini değerlerden kopup heva ve heveslerinin peşinde koşan, günübirlik yaşayan, bir hedefi, bir ideali olmayan, zihin dünyası işgal edilmiş bir gençlik de karşımıza çıkabilmektedir.
Gençlik, insanoğlunun en dinamik çağı olup, geçip gittiğinde bir daha asla elde edilemeyecek bir dönemdir. Bu dönemde insanlar aktif, hareketli, üretken olduklarından genelde her kesimin gençlerle ilgilendiği bir dönemdir. Çünkü değişim ve dönüşümünde gençler başrolde yer almakta, İyiliğe yol açmak isteyenler de kötülüğe yol açmak isteyenler de yollarını ancak gençlerle açabileceklerini bilmektedirler. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.” (Kehf 13).
Günümüzde toplumu ifsat etmek için büyük roller üstlenenler öncelikle gençleri bozmakla işe başlıyorlar. Gençlerimiz, popüler kültürün etkisiyle haz tutkunu hâline gelmiş, doymak bilmeyen bir nefsin ve sosyal medyanın esiri olmuş, içerden ve dışarıdan adeta kuşatılmış durumdadır. Maalesef gençlerimiz arasında sigara, alkol, uyuşturucu maddelere bağımlılık, sosyal medya bağımlılığı, sapkın fikir ve ideolojilere kapılma vs. her geçen gün artmaktadır. Bu durum da gençlerin çoğunluğunu, gaye ve hedefi olmayan, başıboş bir hayat yaşayan, heva ve heveslerinin peşinden koşan ve dolayısıyla topluma zararlı fertler hâline getirmiştir.
Oysa gençlerimiz geleceğimizdir, yarınlarımızdır. Dünü bugüne, bugünü de yarınlara ulaştıracak olan kuşaklarımızdır, köprülerimizdir. Medeniyetimizin, kültürümüzün taşıyıcılarıdır. Bizim yarınki durumumuzun aynalarıdır. Hani derler ya: “Bana gençlerinizi gösterin, size geleceğinizi söyleyeyim.” İşte yarınımızın özetini bugünkü gençlerimiz oluşturmaktadır.
Gençliğin ve dolayısıyla geleceğimizin zayi olmaması için gençlerimizi kendi hâline bırakamayız, bırakmamalıyız. Geleceğimizin, hatta birkaç neslimizin kaybedilmemesi için gençlerimizi bekleyen tuzakları iyi tahlil etmeli, içine düşebilecekleri kötü durumlardan korumak için uyanık olmalı ve bu konuda gerekli tedbirleri almalıyız. Bunun için her zamankinden daha çok çalışmalı, onlarla daha çok ilgilenmeliyiz.
Gençlik ve gençlik döneminde yapılanlar çok önemli ve değerli olmalıdır. Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’in birçok yerinde bu dönemle ilgili haberler vermekte, Hz. Peygamber (s.a.s.) de birçok hadisinde konuya değinmektedir. Hayat rehberimiz olan Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Allah (c.c.) tarafından anlatılan kıssalara sadece okunacak hikâyeler gözüyle bakmamak gerekir. Kur’ân’daki bu kıssalar, kıyamete kadar gelecek olan herkese ibret olması ve onlardan dersler çıkarılması için anlatılmıştır. Bu kıssaların birçoğunun merkezinde gençleri görmekteyiz. Hâbil-Kâbil hadisesi, Hz. Nuh’un oğlu, ashâbü’l-uhdûd’daki genç, tevhit mücadelesinin sembolü Hz. İbrâhim (a.s.), Allah’a büyük teslimiyet gösteren Hz. İsmâil (a.s.), sabır ve iffet timsali Hz. Yusuf ve Hz. Meryem, tevhidi haykırmak için ayağa kalkan Ashab-ı Kehf… Bu kıssaların tamamının kahramanları gençlerden oluşuyor. Yine Hz. Peygamber’e (s.a.s.) yaşlılar tüm güçleriyle kaşı çıkarken, ona iman edip mücadelesinin ön saflarında yer alanlar yine gençlerdi.
Hz. Peygamber (s.a.s.), her alanda örneğimiz ve önderimiz olduğu gibi gençlere ilgi duymada onlarla ilgilenmede de örneğimiz ve önderimizdir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in etrafındaki sahabilerin çoğu gençti. Yaşları 10 ile 20 arasında değişen gençlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.), daha Mekke’de iken gençlerle ilgilenmeye, onları kazanmaya önem vermiş, Medine’ye hicret edince ilk inşa etiği Mescid-i Nebevi’yi eğitim ve terbiye merkezine dönüştürmüştür. O (s.a.s.), Mescid-i Nebevi’nin hemen yanına da Suffe’yi inşa ettirerek burada gençleri yetiştirmeye başlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.) gençleri yetiştirerek, aslında geleceği de inşa ediyordu. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yetiştirdiği gençler, daha sonraları insanlığa rehber olmuş, insanlığı aydınlatan birer yıldıza dönüşmüşlerdir. Ashab-ı Suffe’nin bir kısmı henüz küçük yaşta olmalarına rağmen Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından öğretmen, vahiy kâtibi, vali, kadı, ordu komutanı, elçi gibi önemli görevlere getirilmişlerdir Efendimiz (s.a.s), onları yeteneklerine göre sürekli yönlendirmiştir. Bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Beni yaşlılar yalanladı, gençler bana iman etti.” Gençler, Hz. Peygamber ve İslâm’ın ilkeleri ile hayat buldular. İnsanlığa da hayat oldular.
İnsanlık tarihi bize göstermiştir ki; tüm kötülükleri ortadan kaldıracak, hak hukuk ve adaleti sağlayacak, dininden olmayanın bile hakkını savunacak, mazluma umut, zalime korku olacak, büyüğe saygı, küçüğe sevgiyi sağlayacak, putperest babaya bile “ey babacığım!” dedirtecek, anne baba hakkını savunacak, özelde gençliği genelde tüm insanlığı kötülüklerden, beyhude bir hayattan kurtaracak yegâne çare İslâm dini ve İslâm ahlâkıdır. Bu gerçeği bilen İslâm düşmanları geçmişte olduğu gibi günümüzde de özellikle ahlaki ve manevi tahribat ile gençlerimizi uçuruma sürüklemektedirler. Özellikle aile kurumunu bozmakta, televizyon, dizi, telefon, internet ve diğer görsel yayınlar ile gençlerin aklını çelmekte, onları dinden, maneviyattan, İslâm ahlakından uzaklaştırılmaktadırlar. Dolayısıyla gençleri düzeltmenin en etkili, en doğru yolu “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar” hadisinin ifade ettiği gibi onların fıtratlarına dönmelerine yardımcı olmaktır. Onları tekrar Allah (c.c.) ve Resûlü (s.a.s.) ile tanıştırmak ve buluşturmak gerekmektedir. Allah’a (c.c.) kulluğu, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ümmet olmayı öğrenen gençlik, bu şuurla yaşayacak, ibadetlere yönelecek ve kendisini uçurumlara savuracak kötülüklere dur diyebilecektir. Gençler bu sayede kötülüklerden, günahlardan uzak durabilecektir. İman ve onun meyvesi olan amel-i salih kişiyi kötülüklerden alıkoyacak, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) övdüğü, kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelendirilecek, kalpleri mescitlere bağlı gençler yetişecektir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) başka bir hadisinde: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin.” demiştir. Bunlar arasında İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin kıymetini bilmeyi de saymıştır. Yine başka bir Hadis-i Şerif’te ise: “İnsanoğlu beş şeyden hesaba çekilmeden, kıyamet günü Allah’ın (c.c.) huzurundan ayrılmayacaktır; Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazandığından, malını nerede harcadığından, öğrendiği ilmi ile amel edip etmediğinden.” (Tirmizi, Kıyame, 1).
Çok değerli ve değerli olduğu kadar da tehlikeli bir dönemde olan gençlerimize öncelikle iyi birer örnek sonra da problemlerinin çözümünde birer yardımcı, birer yol gösterici olmalıyız. Bunu yapabilmek için de her şeyden önce onlarla iyi bir iletişim kurmalıyız. Onları tüm özellikleri ile kabul etmekle işe başlamalıyız. Haklarına saygı göstermeli, onları sevmeli, saymalı, küçük düşürmeden, kırmadan, rencide etmeden, onur ve şereflerini zedeleyici söz ve tutum ve davranışlardan kaçınarak güzel bir üslup ile kendilerine muamele etmeliyiz. Onların anlayabilecekleri bir dil/üslup ile konuşmalı, onlara karşı güler yüz ve tebessümü eksik etmemeliyiz. “Sen dili” yerine “ben-biz dilini” kullanmalıyız. Örneğin: “Bizi dinlemiyorsun”, “Yanlış yapıyorsun”, “Anlamıyorsun”, “Çalışmıyorsun”, “Çocuk gibi davranıyorsun”, “Hep geç kalıyorsun” vb. cümleler yerine; “Seni dinlemek isteriz”, “Sen şöyle şöyle yapınca biz üzülüyoruz ya da annen/baban üzülüyor”, “Senin için endişeleniyoruz”, “Geç kalınca seni merak ediyoruz”, “Ders çalışırsan şöyle şöyle güzel şeyler olur.” vb. bir dili tercih etmeliyiz.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.), zina etmek için kendisinden izin isteyen gence yaklaşımında bizlere güzel bir örneklik vardır. O genç, zina için müsaade isteyince etrafındakiler hayret edip öfke ile tepki gösterirken, Hz. Peygamber (s.a.s.) genci yanına oturtup, “Bir kimsenin senin annenle zina yapmasını ister misin?” vb. sorular sorarak gencin, yapmak istediği eylemin çirkinliğinin farkına varmasını sağlamıştır. Başka bir seferinde okunan ezana saygısızlık yapıp kalabalık içerisinde ezanın sözlerini alaylı bir şekilde tekrarlayan genç yaştaki Ebu Mahzure’ye: “Ne güzel bir sesin var.” diyerek iltifat etmiş, daha sonra göğsünü okşayıp mübarek olsun demiştir. Bu durumdan etkilenen Ebu Mahzure, ezanı okumak için Hz. Peygamber (s.a.s.)’den izin istemiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de izin vermiş, böylece bu genç de İslâm’a kazandırılmıştır.
Gençleri kazanmanın en önemli ve etkili yolu sevgidir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yıllarca hizmetinde çalışan Hz. Enes (r.a.): “Bana bir gün bile kızmadı, niçin şunu şöyle yapmadın, demedi.” diyor. Evlatlığı Zeyd b. Harise’yi ailesi isteyince Hz. Peygamber (s.a.s.) izin veriyor. Ama O, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) kendi ailesine tercih ediyor. Bu nasıl bir sevgi ki yabancı birini öz ailesine tercih ettirebiliyor!
Hz. Peygamber (s.a.s.), Uhud savaşı için yaptığı istişarede kendi isteğinin aksine, gençlerin görüşünü kırmayıp meydan savaşı kararı almıştır. İçinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh gibi önemli ve yaşça daha büyük olan sahabilerin bulunduğu bir orduya 19 yaşındaki bir genci, Usame b. Zeyd’i ordu komutanı olarak tayin etmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) gençlere değer verdiği, onları dikkate alarak onlara güzel yaklaşımlarda bulunduğuyla ilgili daha birçok örnek verilebilir.
Biz de gençlerimizi özlerine döndürmek, İslâm’ın nuruyla tekrar nurlandırmak için Hz. Peygamber’in (s.a.s.) metoduna dönmeye mecburuz. Bu eğitim metoduyla gençlerimizi öyle bir yetiştirmeliyiz ki; gençlerimiz, İslâm’ı seçerek tüm zenginlik ve ihtişamı terk eden Mus’ab b. Umeyr (r.a.) gibi olabilsinler. Soylu ve güzel Züleyha’nın teklifine: “Ben Allah’tan (s.a.s.) korkarım” deyip bu çirkin işten kaçan ve zindana atılmayı günah işlemeye tercih eden Hz. Yusuf (a.s.) gibi davranabilsinler. Kızlarımızı öyle bir yetiştirmeliyiz ki kavminin iftiralarına rağmen Betül (son derece iffetli ve namuslu) olan Hz Meryem’e özenerek onu gibi olabilsinler. Böylece, “Ahad, Ahad” (Allah tekdir) diye haykırarak küfre karşı duran Hz. Bilal gibi gençlerimiz de tüm duygu ve düşünceleri sömüren, başıboş bir hayat vaat eden, dilediği gibi yaşamayı teşvik eden, ahireti, mizanı, cennet ve cehennemi inkâr eden anlayışlara karşı durabilsinler.
Son olarak sevgili genç kardeşim! Şu an Yüce Allah’ın (c.c.) sana bahşettiği mükemmel bir dönemi, yani gençlik dönemini yaşamaktasın. Bu dünyadaki her şey gibi gençlik döneminin de fani, ahiret yurdunun ebedi olduğunu unutma! Eğer Yüce Allah’ın (c.c.) istediği gibi bir genç olursan ahirette de hiç bitmeyecek güzel bir “gençlik” hayatı yaşayacaksın. Onun için üç günlük dünya hayatı için sonsuz bir mükâfatı feda etmek akıl kârı mıdır? Akıllı insan kâr ve zararını iyi bilen, yarının hesabını iyi yapan insandır. Akıllı genç, gençlik nimetini iyi değerlendiren, sonsuz olan ahiret nimetlerini, üç günlük eğlence, yeme, içme, sanal âleme tercih etmeyen gençtir.
Ey genç kardeşim! Gençliğini iyi değerlendirirsen hayatın güzel bir bahar olur. Yok, eğer gençliğini iyi değerlendirmeyip nefsinin kötülüklerine gömersen hayatın, bahar değil, çıkışı çok zor olan kapkara bir kış olur.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?