Esselâmualeyküm kıymetli kardeşim,
Davet Mektebi, asrın idrakine düşmüş bir yağmur damlası olarak yeni sayısıyla karşınızdadır. İslâm’ın kurmak istediği yeni dünyanın şafağını çatlatmak gayesi güden dergimiz, bu hedefe her geçen gün biraz daha yaklaşıldığını umut ederek çabasına, cehdine ve direnişine devam etmektedir.
Kapak konumuz olan hayâ, dünyanın debdebesi karşısında sönükleşen, kirlenen ve takatten düşen günümüz insanının yeniden ayağa kalkması için elzemdir. Dünyada bütün kirli savaşların bitip huzurun tesis edilmesi için insanlığın hayâ denizinde yıkanması gerekmektedir. O deniz öyle bir denizdir ki, içine giren her beşerde kibir, haset, hırs, yalan, dedikodu, fitne, fesat, dolandırıclık, koğuculuk, hırsızlık, zina, faiz, kumar gibi hastalıklar kalmaz. O fert ya da toplum, günahlardan arınmış, tertemiz, müreffeh, huzurlu, kanaatkâr, yardımsever, ibadetlerini yerine getiren, insana, çevreye, hayvana, doğaya değer veren, bilinçli, şuurlu bir fert/toplum haline gelir. Bu sayımızda hayânın detaylı bir şekilde işlendiğini göreceksiniz.
Bir ocak ayında halife olarak seçilen Hz. Ali, yine bir ocak ayında Necef’te (Kufe) bir sabah namazında acımasızca zehirli bir hançerle şehit edilmiştir. O zehirli hançerin acısı, bugün hâlâ yüreğimizde devam etmektedir. O hançer aslında bizim yüreğimize, sırtımıza ve göğsümüze saplanmıştır. O hançerin etkisi sadece fiziksel olarak bizi etkilememiştir. Birçok Müslümanın asırlar boyunca sürecek olan batınî mezheplere yönelme sürecinde o hançer etkili olmuş; fikirleri ve düşünceleri tertemiz olan Müslümanların itikatlarına halel getirmiştir.
Hendek Savaşı yapılırken ocak ayı yine şanlı bir zafere şahitlik ediyordu. İslâm’ın küfürle kendi şehrindeki ilk büyük kapışmasına bütün iman erbabı şanlı bir direnişle cevap vermişti. Zaferler dalga dalga büyümüş, İslâm’ın ayak sesleri çok kısa bir zamanda Mekke’ye kadar ulaşmıştı. Ve İslâm’ın muzaffer orduları, belki de insanlığın ilk kez şahit olduğu bu kadar enfes bir girişle, en insanî ve en medenî bir şekilde Mekke’yi fethediyordu. Maddenin süflî duruşunu idrak eden batı medeniyetinin tarihinde asla tadamayacağı bu girişin karşı raundu, yine bir ocak ayında yapılmıştır. Avrupa’nın yamyam orduları, Endülüs Emevî Devletini 15. Asrın sonunda acımasızca yıkarken bütün İslâmî medeniyet unsurlarını kendi topraklarından adeta kusarcasına katliamlarla, yıkımlarla, yangınlarla temizlemişler, böylece bünyelerini beşeriyetin en adi şekline teslim etmişlerdir.
Avrupa’nın tarih içinde varoluşunu problematik hale getiren Osmanlı’nın kuruluşu yine bir ocak ayında gerçekleşmiştir. En büyük hamleleri, taarruzları ve mücadeleleri korkusuz bir şekilde asırlar boyunca sürdüren Osmanlı’nın son dönemlerinde maalesef bazı ilginç trajik olaylar gerçekleşmiştir. İttihatçı saldırıların trajik formlarından biri olan Babıali Baskını, 20. Asrın başında bir ocak ayında meydana gelmiştir. İttihat Terakkinin lobist, jakoben, üstenci tutumlarının bugün memleketin birçok yerinde kurumsallaşmış düzeyde olması maalesef üzücüdür. Yine tam 105 yıl önce Osmanlı’nın mücahitleri Kafkaslara doğru sefere çıkarken Sarıkamış’ta şehadet şerbetini içiyorlardı. Ruhları şad, şehadetleri mübarek olsun.
Ocak ayı, defalarca Kudüs’ün, Mescid-i Aksâ’nın siyonist işgalci terör şebekesinin saldırılarına şahitlik etmiştir. İşgal askerlerinin Aksâ’ya ayak basması, bizleri en fazla üzen olayların başında gelmektedir. Kudüs, Müslümanların Harem’idir. Orası öylesine bir yer değil… Bizim kalbimiz, ciğerimiz, aklımız, beynimizdir… Öfkemiz büyüyor… Ve işgal rejimine karşı olan bu şanlı öfkemiz, dur durak bilmeden alevlenmeye devam ediyor… Her şeyin yeniden hesaplaşacağı ve bütün taşların dile geleceği bir zamanda…
Aziz ve şerefli kardeşim,
Davet Mektebi’nin önümüzdeki Şubat dosya konusu ŞEHADET olarak belirlenmiştir. Dosya konumuzla ilgili senden özgün yazılar, güzel makale ve denemeler yanında öyküler, şiirler ve anlamlı karikatürler bekliyoruz. Şehadeti ciğerlerimize kadar tadacağımız günlerin aydınlık sabahını umutla bekliyoruz. O şehadet günleri geldiğinde asla arkamıza dönüp bakmayacağız. O gün ileri atılmak, her çeşit davranıştan daha şanlı ve tatlı gelecek. Cihâdımız, dünya barışı sağlanıncaya, İslâm’ın evrensel mesajı bütün coğrafyalara ulaşıncaya kadar sürecek…