“Ey Allah’ım ! Keder ve üzüntüden sana sığınırım, acizlik ve tembellikten sana sığınırım, korku ve cimrilikten sana sığınırım, borca batmaktan ve insanların haksızlıklarından sana sığınırım.”
Kıymetli Kardeşlerim,
Davet Mektebi dergimiz, “Gökteki Yıldızlar: Ashâb-ı Kirâm” kapak konusu ile elinizdedir. İslamiyet’in bugüne kadar değişmeden doğru bir şekilde ulaşmasında sahabe-i kirâmın çok büyük katkısı olmuştur. Onlar İslâm’ın temeliydiler; öyle bir temel ki kıyamete kadar sürecek sağlam bir temeldir. Resûlullah’ın (sav) emrine amade olarak, bir şekavet asrını, saadet asrına çevirmişlerdir. Öyle bir asır ki, insanlık bir defa görmüş, bir daha görmeyecektir. İslâm’ı yaşamakta o kadar hassas davranmışlardır ki, bugüne kadar hala İslâm ümmetinin örnek ve önderleridirler. Kur’an-ı Kerim’i mushaf haline getirerek tahriften kurtardıkları gibi, Peygamberin sünnetini de yazılı ve sözlü olarak titizlikle muhafaza ettiler. Sahâbiler gittikleri şehirlerde ders halkası kurarak talebe yetiştirdiler. Hazret-i Peygamber devrindeki usûle uygun olarak ders verdiler. İslâm dininin esaslarını, Kur’an-ı Kerîm’in okunuşunu ve tefsirini, Peygamber’in hayatını ve sünnetini insanlara bildirdiler. Kıyamete dek de örnek ve önderlerimiz olmaya devam edeceklerdir.
Değerli Kardeşlerim,
Son dönemlerde özellikle de batı ülkelerinde Yüce Kur’an’a karşı alçakça saldırılar yapıldı. Bunu anlayabiliyorduk, saldırıyı yapanların kim olduklarını biliyorduk, Hz. Âdem’in yaratılışından beri Allah’a karşı saf tutanların uzantıları olduklarının farkındaydık. Kur’an’ın ilk ayetleri nazil olduğunda Kureyş’in ileri gelenleri de komplolar kurmuş, onu gözden düşürmeye ve insanları ondan uzaklaştırmaya çalışmış ama bunda muvaffak olamamışlar, güneşin nurunu kirli ağızlarıyla söndürememişlerdi. Bu hakikat günümüz için de geçerlidir. Kur’an’ı gözden düşürmeye, onu beşer kelamı gibi göstermeye yönelik tüm çabalar güdük kalacak, ilahi hakikat güneş gibi parıldamaya ve bozulmamış ruhları diriltmeye, gönülleri aydınlatmaya devam edecektir.
Tefsir hocası olarak bilinen bir ilahiyat profesörünün bazı ayetler hakkındaki “Bu, Allah dili olabilir mi? İnsani dil olamaz mı, olabilir” ve benzeri iddiaları da esefle karşılanacak, hastalıklı bir yaklaşım tarzının işaretleridir. İlmî açıdan hiçbir dayanağı olmayan, işin erbabınca gerekli cevapları verilmiş ve verilmekte olan bu fasit bakış açısının dikkate değer bir yönü dahi olmadığını belirtiyor ve topyekün reddediyor, bu tür yaklaşım sahiplerini de insafa, izana ve ihlasa davet ediyor, Allah’a havale ediyoruz.
Biz Müslümanlar Kur’an’ı savunacağımız zaman Kur’an’ın ahlakına da bağlı kalmalıyız. Hz. Peygamber’i savunacağımız zaman Peygamberce savunmalıyız. Sayın Profesöre verilecek cevabı Kur’an’ın kendisi birçok yerde vermesine rağmen biz burada sadece iki sure ile hatırlatmak isteriz. Şuara Sûresinde mealen, “Bu Alemlerin Rabbi katından indirilmiştir, onu Ruhu’l-Emin senin kalbine indirmiştir, ta ki sen bununla insanlığı uyarasın, apaçık Arapça bir dil ile.” buyrulmuştur. Yine Cenab-ı Allah Hakka Sûresinde şöyle buyurmuştur: “Eğer peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız”.
Değerli Kardeşlerim,
Davet Mektebi’nin önümüzdeki Şubat-2021 sayısının dosya konusu, “Şehitler: ONLAR DİRİDİRLER” şeklinde olacaktır. Allah katında ayrıcalıklı bir makam olan şehitliğin, Kur’an-ı Kerim birçok ayetle faziletlerini izah ederken, Hz. Peygamber de birçok hadislerinde bu önemli konu üzerinde durmuş, şehitliğin çeşitlerini, şartlarını, faziletlerini, dünyada ve ahirette kazandırdıklarını ayrıca kimlerin hangi durumlarda şehit olabileceğini detaylı bir şekilde açıklamıştır. Katkılarınız için şimdiden teşekkür ederiz.
Davet Mektebi