Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla…
İnsanı ahsen-i takvim üzere yaratan Rabbimiz ona, gördüğü, duyduğu, dinlediği veya şahit olduğu olay ve olgulardan ders çıkarma ve ibret alma kabiliyeti bahşetmiş, sebep ve sonuçları, oluş ve neticeleri birbirine bağlayıp idrak edebileceği “akıl” nimetiyle onu taltif etmiştir. İnsanı insan yapan en önemli fark, ona bahşedilen bu akletme kabiliyetidir. İnsan, akıl nimetini, insan olmanın şanına yaraşır biçimde kullanmadığı, sadece süfli ve basit ihtiyaçlarını temin etme vasıtası olarak gördüğü takdirde hayvanlar seviyesine düşmekte, hatta hayatın tabii seyri içinde yaşayan ve kendi yaratılış vazifesini ifa eden hayvanları bile geride bırakarak esfel-i sâfilîn derekesine düşebilmektedir. Bu tehlikeden dolayıdır ki Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de insanı, akletmeye, tefekküre, tedebbüre, ibret almaya, geçmiştekilerin düştüğü hatalara düşmemeye, onların akıbetinden dersler çıkarmaya çağırmaktadır:
“Sizden önce nice hayat tarzları gelip geçti. Öyleyse, yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün!” (Âl-i İmrân, 137) “De ki: Yeryüzünde dolaşın da günaha gömülüp gitmiş olanların sonunu görün!” (Neml, 69) “De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da öncekilerin akıbeti nice oldu bir bakın. Onların çoğu şirke sapmış kimselerdi.” (Rûm, 42) “Şimdi onlardan geriye kalan bir iz görüyor musun?” (Hâkka, 8)
Şu bir gerçektir ki vahyin, insan ruhunu dirilten, akla ve bilince yön veren, adeta fabrika ayarlarına döndürür gibi fıtrata çeviren mesajlarından mahrum olduğu durumlarda insanın, olay ve olguları, şu uçsuz bucaksız evreni sağlıklı ve sağduyulu bir şekilde anlamlandırması kolay olmamaktadır. Bu nedenledir ki peygamberler, Allah’ın mesajları vasıtasıyla insanı yönlendirmekte, varlıklardan, olaylardan ve insanlığın geçmişte yaşadıklarından ne gibi dersler çıkarması gerektiği konusunda ona yardımcı olmaktadır. Bu meyanda rabbimiz, yeryüzünde gezip dolaşmamızı, gerek yaratılış mucizesi olan her varlıktan, renkten, şekilden, kokudan, sesten, tattan ve hareketten, gerekse de geçmişteki kavimlerin akıbetinden, viran olmuş şehirlerden, mumyalanmış cesetlerden, taş kesilmiş bedenlerden, yerle yeksan olmuş saray, köşk ve köylerden ibret almamızı, tüm bunlara bakarak baki olan tek varlığın O olduğunu idrak etmemizi, yerlerin ve göklerin bütün mirasının O’na kalacağını düşünmemizi ve hayatımız bu gerçeğe göre tanzim etmemizi öğretmektedir:
“Göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir.” (Âl-i İmrân, 180, Hadîd, 10) “Zulüm ve haksızlıkta onmaz düzeylere vardıkları için nice şehirleri yok ettik, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor; çatıları çökmüş, kuyuları kurumuş, yüksek sarayları yerle bir olmuş! (Hacc, 45) “… Şüphesiz tüm bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.” (Nahl, 11-13) “(Resûlüm!) De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah’ın ilk yaratılışı nasıl başlatıp devam ettirdiğini görün.” (Ankebût, 20)
Değerli Kardeşlerim,
Kerim kitabımızda dikkat çekilen bu hususlardan hareketle, seyahat, ibret ve tefekkürün ehemmiyetine dikkat çekmeye çalıştığımız Temmuz sayımızı, siz değerli okurlarımızın istifadesine sunuyoruz. Muasır cahiliyenin kendi mensuplarına dikte ettiği şekliyle asla sorgulamadan, ders ve ibret çıkarmadan, bir kez bile “maazallah!” veya “sübhânallah!” demeden yapılan seyahatlere karşı Müslüman toplumu bilinçlendirmeye katkı sunması duasıyla, emeği geçen tüm kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun…
Selam ve dua ile.

 

Dr. Ahmet AKBAŞ
Genel Yayın Yönetmeni

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?