Ahmet YOLDAŞ

Davet, yeryüzünün en şerefli ve en kıymetli vazifedir. Peygamberlerin gönderiliş gayesidir. Davet varlık sebebimizdir, sevdamızdır, Leyla’mızdır. Davet dün vardı, bugün var, yarın da olacaktır. Hayat devam ettiği müddetçe devam edecektir. Davet peygamberlerin bir özelliği, mü’minlerin de görevidir. En büyük davetçi Allah’tır. Her peygamber birer davetçidir. İlk peygamber ve ilk davetçi Hz. Âdem’dir.

İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir (1)? Mü’min, bu ilahi fermanın kapsadığı alanın içine girmek isteyen kişidir. Güzel sözlü olmak onun hedefidir. Bunun içinde davetçi olmak onun arzusu içindedir. Biliyor ki, davetçi olmak dünyanın en hayırlı insanı olmak demektir.

Davetçi dünyanın en hayırlı insanıdır. “Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a inanırsınız (2).”

En hayırlı insanın, en hayırlı iki özelliği; iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmaktır. Bugün bu iki özelliği önce nefsinde yaşayan sonrada emreden, tebliğ eden insanlara ne de çok ihtiyaç vardır. İşte bu konuda yarışmak vardır. Nefret ettirmeden sevdirerek, zorlaştırmadan kolaylaştırarak, ihlasla ve hikmetle bu mübarek işi yapmak ne güzeldir.

Davetçi; nefsini malını ve bütün hayatını Allah’a adayan kişidir. Onun gayesi Allah ve hedefi, Allah rızasıdır. Mü’min çok iyi bilir ki, İyiliğe emir ve kötülükten sakındırmakta Allah’ın rızası vardır. Bunun için davetçilerin hayatında ilim, ihlâs, amel, gayret ve fedakârlık vardır. Sevgi vardır. Yaptıklarını sevgiyle ve kulluk bilinciyle yapmaktadır. Takva onun için en iyi hazırlık ve en iyi taktiktir.

Davetçi önderdir, liderdir ve kurtarıcı konumundadır. Her konuda başvurulacak makamdır. Onun düşüncesi ümmettir. Ümmetin sorunu onun sorunudur. O en zor dönemlerde halkın teselli kaynağıdır. Halkın tercümanı ve başvurulacak avukatlarıdır. İnsanlar bilir ve görür ki, O Allah’tan başkasından korkmaz. Kınayanın kınamasından çekinmez. O bir kahramandır. O hakkı söylemenin ecelini yaklaştırmayacağını, rızkını azaltmayacağını bilmektedir.

Davetçi, İhlas, ihsan, infak, iffet ve izzet sahibidir. Kimseye el açmaz. Mütevazı ve sade bir hayatı tercih eder. O hep ümit ve müjde verir. İstikbal vaat eder. Esenlik elçisidir. Tek başına kaldığı zaman tefekkürle, tezekkürle, teheccütle, tilavetle, halkın içinde Rabbinin mesajlarını yaymakla meşguldür. Mihrapta imam, meydanda komutandır. Okulda öğretmen, minberde hatiptir. Ticarette güvenilir tüccar, hukukta adaleti savunan avukattır. Akrabalar arasında iyi, bilgili, kollayan, seven, değer veren, kıymet bilen, komşulukta güvenilen, emin bir insandır.

Mü’minin, insanlara verdiği hediyelerin başında davet gelir. Davet en güzel hediyelerimizdendir. Davet mü’minin hediyesidir.

Davet derdimizdir. Derdimizin ilacı ve şifasıdır. Mü’min daveti sever, kollar ve yaşar. Buraya kadar anlatılanlar anlaşılıp yaşanırsa günümüzde davet ama nasılın cevabını da hayatında yaşayarak vermiş olacaktır.

Mü’min, görüntüsüyle, konuşmasıyla, çalışmasıyla, ticaretiyle, ahlâkıyla, edebiyle, muamelatıyla davet eder, etmelidir. Akrabalığıyla, komşuluğuyla davet eder, etmelidir. Sevgisinde, düşmanlığında hep davet vardır. Aldığında verdiğinde davet vardır. Çünkü o daveti kulluk bilinciyle yapmaktadır. Onun muhatabı insandır. İnsanların bulunduğu her yer onun adresidir. O, davet ettiği konularda emin bir insandır. Görüldüğün de Allah akla gelir. Doğruluk, sadakat, vefa, sevgi, saygı ve sabır onun şahsında cem olmuştur.

Balıkesir ili Gömeç ilçesinde görev yaptığım yıllarda merkez camii müezzini Kuran hafızıydı. Hep Kuran okuyordu. Yürürken, otururken Kuran okuduğu dudaklarının kıpırtısından anlardınız. Bu da bana Allah’ı hatırlatıyordu. Bir gün yolda karşılaştık. Ben de kendimi test etmek için hoca kardeşimizi durdurdum.

“Hocam mü’min görüldüğünde Allah akla gelir. İlahi ferman gereği sizi görünce Allah’ı hatırlıyorum. Allah aşkına söyleyin. Sizde beni gördüğünüzde Allah’ı hatırlıyor musunuz?” dedim. Hoca kardeşimiz de bana:

“Vallahi ben de sizi görünce Allah’ı hatırlıyorum. Çünkü siz oturduğunuz yerde, bulunduğunuz mekânda, yanınızda kim olursa olsun. Makamı, mevkii ne olursa olsun. Hep gündemi İslâm’a döndürürsünüz. Allah’ı, Resûlünü, Kuran’ı Kerim’in emirlerini veya İslâm’ın insanlara kazandırdığı güzelliklerini anlatıyorsunuz. Bunu öyle güzel ve hikmetle yapıyorsunuz ki, size hayranım” demişti. Biz de Allah’a hamd etmiştik. Evet mü’min görüldüğünde Allah hatırlanmalıdır. İbn Mes’ûd (r.a) rivayet ediyor. Resûlullah (sav) buyurdular: “İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah’ı hatırlamanın anahtarlarıdır. Onlar görüldükleri anda Allah hatırlanır (3).”

Davet mü’minin azığıdır. İbni Teymiye Allah’ı andıktan sonra: “Bu günkü azığımı aldım” diyordu.

Başarının sırrı davette gizlidir. Selahattin Eyyubi’nin seher yalvarışları onun galibiyetteki başarısı için önemli bir unsurdu.

Hasan el-Bennâ davetçilerin sorumluluğunu şöyle dile getirmektedir:

“Ey davetçiler! Ortalıkta mülhit, inkârcı ve onları besleyen basın cirit atıyor. Bu sizlerin hareketsizliğindendir. Uyanırsanız onlar inlerine çekilecektir.

Ey davetçiler Allah için himmet etmiyorsanız, hiç olmazsa dünyanızın bekası için çalışın. İslâm sayesinde sahip olduğunuz dünyevi imkânlarda yok olacaktır.”

Davet varlık sebebimizdir. Eğer varsak davet olmalıdır. Hz. Ebubekir Sıddık Bu gerçeği şöyle ifade eder: “Yaşadığım halde nasıl İslâm zaafa düşer?”

Kâinat davetçiyle beraberdir. Bulutların ashabı gölgelemesi, ateşin kendilerini yakmaması, yiyecek ve içeceklerin bereketlenmesi, dualarıyla mü’minlerin iyileşmesi, meleklerin yardımı bunlardan bazı örneklerdir.

Şeyh Abdulkadir Geylani de bu gerçeği şöyle dile getirir. “Ey insanlar yıkılanı inşa edelim. Ey ay, ey güneş siz de bize yardım edin.”

Günümüzdeki davete gelince, özellikle ve öncelikle neyi, nerede, nasıl, niçin, kime ve kimlere anlatıyor, sunuyor veya tebliğ ve davet ediyorsak bunun en canlı örneği biz olmalıyız. Önce biz yapmalı ve yaşamalıyız ki, mesaj hedefine ulaşsın. Etkili ve hidayete vesile olsun. Güzel bir yemek kirli kapta sunulmaz. İslâm güzeldir. Sunucusu olan bizler de güzel olmalıyız. Bu güzelliği ahlâkımızda, ilişkilerimizde, ticaretimizde, komşuluğumuzda, yardımlaşma ve dayanışmamızda, sevgi, saygı ve sabırda, yanlışın karşısında durmada, hakka ve hukuka uymada yani pratiğimizde yaşamalıyız.

Sosyal medya araçlarını çok iyi kullanmalıyız. Bunları kullanarak, büyük topluluklara ulaşabiliriz. Kısa ve güzel hazırlanmış yazılar ve videolar çok etkili ve faydalı olur. Beğenen insanlar arasında paylaşılmaya başlanır. Bu da bizim arzuladığımızdır.

Bölgesel ve ulusal TV ve radyolarda program yapmak veya katılmak suretiyle davetimizi sunmada maharetli olmalıyız. TVlerdeki görüntü ve diksiyonumuza dikkat etmeliyiz.

Gündemi yakalayacak, oluşturacak, yönlendirecek kitap, dergi, gazete, resim, müzik, gibi konularda da davetçi geri durmamalıdır. Bu konudaki boşluğu doldurmalı, ihtiyacı mubah çerçevede gidermelidir.

Bugün radyo, TV, sosyal medya hesapları gibi yerlerde yapılan program veya paylaşımlara bakıp etkileniyoruz, hoşumuza gidiyor ve takip etmeye başlıyoruz. Sonra bir şekilde bu insanın canlı yaşamını duyuyor, öğreniyor veya şahit oluyoruz. Şok oluyoruz. Hatta akidesi sağlam olmayanlar, inancında bunların yüzünden şüpheye düşüyorlar. Bu gibi kişiler yüzünden insanlar İslâm’a girmekten, bazen de yaşamaktan vazgeçiyorlar uzak duruyorlar. Adeta İslâm’ın savunucusu bunlar böyle ise biz yoğuz diyorlar.

Özetle davet dün olduğu gibi bugün de yapılmalıdır. Hem de çağın bütün iletişim araçları kullanılarak en güzel şekilde yapılmalıdır. Bu konudaki eksikliğimizi gidermeliyiz. Aksi takdirde görevlerimizi, Allah’a olan kulluğumuzu yapmış sayılmayız. Allah en güzel şekilde daveti kuşanan, çağın ihtiyacına göre sunan ve yaşayanlardan bizleri eylesin. Âmin.

 

Kaynakça

1) Fussilet Suresi, 33.

2) Âli İmrân Suresi, 110.

3) Suyûtî, Câmiussagîr, 2466.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?