Tarih 6 Şubat 2023’ün ilk saatleri, gece henüz zifiri karanlığı yaşıyor. Dışarda yağan kar, ertelenen kış günlerinin en çetin soğuklarına hazırlanıyordu. Pek de sert esmeyen ama epey soğuk olan rüzgâr ise insanı adeta yalnızlık yolculuğuna sürüklüyordu.
Zifiri karanlık, derin uyku ve soğuk rüzgârın uğultusu adeta az sonra olacakların habercisi gibi uyum içinde Rablerinin kendilerine verdiği görevi ifa ediyorlardı. Ogün günlerden pazartesiydi artık. O vakit âdemi mahlûkat uykunun en derin safhasında olsa da kimileri için teheccüd vaktiydi, kimileri ise hala gaflet uykusunun derinliklerindeydiler.
Her gün sabah namazı için kurduğumuz telefon alarmını onlarca kez ertelerken o gün telefon alarmı henüz çalmadan en doğal alarm en ciddi ve en ürkütücü şekilde çalmaya başladı. Saatler sabaha doğru 04.17’yi gösteriyordu. Ve yeryüzü biranda sarsıldı! Bu coğrafyada yaşayan tüm mahlûkat kendi kendine sormaya başladı, “Ne oluyor?” diye. O anda Cenab-ı Allah bizi, ertelenmesi mümkün olmayan en doğal alarmla sarsıyordu, korkutuyor ve bizi bize getiriyordu. Ama hiç kimse yapacağını bilemiyordu. O anda herkes uyanmış, deprem gerçeği karşısında ne yapacağını bilemeyecek şekilde dona kalmıştı. Evleri 1 ve 2. Katta olanlar kendilerini dışarıya atmaya çalışıyor, üst kattakiler ise müthiş bir korkuyla başlarına kıyamet kopmuşçasına adeta evlerinin başlarına yıkılacağı anı beklemeye başlamışlardı. Herkes çocuğunu kucağına almış. Eşiyle birlikte güvenli bir yer arama telaşına girişmişti. Normal hayatta kimilerinin belki de akıllarının ucundan geçmeyen kelime-i şehadetler, “bismillah” nidaları, “Allah’ım yardım et!” figanları ve çılgınca bağrışmalar… Gece karanlığı insan çığlıklarıyla titriyordu adeta. Bunun adı depremdi. İlahi ikaz!

Ortalık sakinleşince başta annem babam olmak üzere hemen aile bireylerinde haberleşmeye başladık. Hamdolsun ki ailede pek bir sıkıntı yoktu. İlk şoktan sonra enteresan bir kararla aşağıya inmedik. İlk şoktan sonra biz böyle sarsılmışsak Bağlar ilçesi yerle bir olmuştur sözünü tekrarlayıp duruyordum. Haber kanalları Diyarbakır’da Diyar Galeria’nın yıkıldığı görüntüsünü yayınlıyorlardı. Daha sonra tesislerde de bir binanın yıkıldığı haberini aldım. Bu 2 bina yıkılmışsa Diyarbakır’da Bağlar yerle yeksan olmuştur diye büyük telaşa kapıldım.

Bir anda kurduğum empatiyle bu gece bu saatte şayet binamız yıkılmış olsaydı ve hala enkaz altında yaşasaydım bir umutla kulaklarımla bir ses duymak için Allah’a yalvarıyor olacaktım. O halde madem oturduğum binaya bir şey olmamış benim en acilinden yardıma gitmem gerekiyordu. Hamdolsun ki sabah namazını kılarken giyinik halde o bilinçle kıldım. Ve hemen enkaz altında bekleyen canlara bir umut olmak için arabama binip doğruca tesislere doğru yol aldım. Yolu türlü insan manzaraları ve araba kornalarıyla nihayet bitirdim. Tesislere varmadan cezaevi girişinde arabayı park edip hızlı ve kararlı adımlarla doğruca tesislerdeki enkazın üstüne vardım. Orada 1-2 arama kurtarma ekibi olsa da sayı hakikaten de eksik ve yetersizdi. Alan hala karanlıktı. İnsanlar göz yordamıyla enkazı eşmeye çalışıyordu. Haliyle biz siviller de en üstüne çıkıp demir, korkuluk, çatı, tuğla gibi malzemeleri elden ele verme marifetiyle kurtarma ekiplerine yardımcı olma babında bir şeyler yapmaya çalıştık.

Kimileri sağa sola bağrışıp çalışırken kimilerinin ise ne ağladıklarını ne konuştuklarını ne de çalıştıklarını gördüm. Yanı başımda duran kişi de onlardan biriydi. “Bu binadan deprem esnasında çıkan olmuş mu?” diye sorduğumda ise o kişinin boğazı düğümlenerek “Ne kurtulması abi? Benle bir iki kişi tek çıktık. Tüm ailem içerde…” demesi beni derinden sarstı. Meğer ağlayamayan, konuşamayan, çalışamayan insanlar şok olan insanlarmış. “Bir saat önce ne oldu?” sorusunun yükü altında hayatlarının en büyük şokunu yaşıyorlarmış.
O sabah geç saatlere kadar Tesisler’de Serin Apartmanı’nda çalıştım. Hamdolsun ki 2-3 tane mucizevi kurtuluşa da şahitlik ettik. Vali Bey enkazı ziyaret edip il dışından profesyonel ekipler de bizlere katılınca Bağlar’ın içlerine doğru gitmeye karar verdim, mutlaka bir yerlerde buradan daha fazla insan gücüne ihtiyaç var diye…
O gece deprem, Kahramanmaraş (Pazarcık) merkezli 7.7 ile tam 10 vilayete kıyametin kopyası olan depremlerin en yıkıcı olanını, en ölümcülünü ve en unutulmazını yaşatmıştı. O gece Türkiye zor sabahladı. Türkiye Cumhuriyeti o gece sabaha doğru 4. Dereceden uluslararası yardım talep etti. Bu yardım talebiyle herkes tahmin ediyordu tahribatın ne kadar büyük ve acı olduğunu.

Gün ağardığında görüldü ki Kahramanmaraş merkezli depremde Başta Kahramanmaraş ve ilçeleri, Adıyaman ve ilçeleri, Malatya ve ilçeleri, Gaziantep, özellikle Nurdağı ve İslâhiye ilçeleri, Hatay (Antakya) Kırıkhan, İskenderun, Samandağ, Defne, Diyarbakır, Şanlıurfa, Osmaniye, Kilis, Adana illerinde büyük yıkımlar yaşanmıştı. Deprem Suriye’de de büyük yıkımlara yol açtı.
İnsanlar henüz birinci depremin şokunu üzerlerinden atamamışken 9 saat arayla ikinci deprem de oldu. Bu sefer deprem saat 13:27’de 7.6 ile Elbistan ilçesini vurmuştu. Geceden ağır darbe alan bölge bu depremle tam anlamıyla yıkıldı. Hava alanları tahrip olmuş, yollar ters yüz olmuş bu nedenle Adıyaman ve Antakya merkez gibi yerlerdeki ağır tahribatın ancak depremin ikinci üçüncü gününde farkına varılmıştı. Alanın çok geniş olması, olumsuz hava koşulları ve yolların tahrip olması sebebiyle arama kurtarma ve yardım ekipleri kimi yerlere çok geç ulaştılar.

Ve sonuç, 50 binin üzerinde can kaybı. Kimisi anne babasız kaldı, kimi tüm evlatlarını kaybetti, kimisi tek başına kaldı, kimi aileler de arkalarında hiç kimse bırakmadan sanki bu dünyada öyle bir aile yaşamamış gibi onlarcası vefat edip gittiler. Binlerce çekirdek aile birbirlerine sarılı halde enkaz altında hayatını kaybetti. Hatay, Adıyaman, Maraş, Malatya gibi illerde deprem şehri yuttu adeta. Bölge genelinde yüzbinlerce yıkık, ağır hasarlı ve orta hasarlı binanın enkazı hala yerde. Can kaybının hiçbir telafisi ve maddi karşılığı olmasa da bugünlerde maddi hasar 100 milyar dolarla dillendiriliyor. Rabbim bu acıyı bu topraklara bir daha yaşatmasın.

Tüm bunlar yaşanırken kimi insanların bu vakadan ders almaması ise inananları daha çok üzüyor. Hatta olayı sadece coğrafi bir olay olarak anlatanlar oluyor. Doğrudur bu olay coğrafi ve jeolojik bir olaydır. Ama bunun Allah katında elbette ki manevi müsebbipleri vardır. Unutmayalım ki deprem ilahi bir ikazdır. İnananlar bu ikazlardan ciddi dersler çıkarmalı. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şu hadisleri çok anlamlıdır:
“Zina yayılınca depremler çoğalır.” [Deylemi]
“Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır.” [Taberani]
“Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur.” [Hâkim]
“Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allahu Teâlâ’nın azabını hak etmiş olur.” [Hâkim]
“Allah yolunda ölen şehittir, bulaşıcı hastalıktan ölen şehittir, karın sancısından ölen şehittir; boğularak ölen şehittir.” (Müslim)
Cenab-ı Allah günahların arttığı dönemlerde musibetlerin başımıza geleceğini Kur’an-ı Kerim’de bizlere bildiriyor. Daha doğrusu bizleri uyarıyor. O ayet-i kerimelerden birkaçını hatırlayalım. Hatırlayalım ki asıl mülk sahibinin kim olduğuna, asıl tasarrufatın kimin elinde olduğuna iman edelim.
Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz (günahlar) yüzündendir. (Şûrâ 30)
Göktekinin sizi yerin dibine batırmayacağından emin misiniz? Bir de bakarsınız yeryüzü altüst olmuş! (Mülk Suresi 16)
Kendilerini her yönden kuşatan göğe ve yere bakıp düşünmezler mi? Dilesek onları yerin dibine geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Kuşkusuz bütün bunlarda Allah’a yönelen her kul için alınacak bir ders vardır. (Sebe 9)
Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın karnındaki çocuğu düşürecektir. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi göreceksin; çünkü Allah’ın azabı (kıyametin dehşeti) çok çetindir! (Hac 1, 2)

Peki, O’nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız. (İsra 68)
Şimdi şu kötülükleri planlayanlar, Allah’ın onları yerin dibine geçirmeyeceğinden veya hiç bilemeyecekleri bir yerden kendilerine azabın gelmeyeceğinden ya da onlar işe güce dalmışken Allah’ın kendilerini kıskıvrak yakalamayacağından emin mi oldular? Onların bunu engelleme güçleri de yoktur. (Nahl 45, 46)

Bunlardan öncekiler de tuzak kurmuşlar, ama Allah da onların evlerini temellerinden sökmüş, üstlerindeki tavan tepelerine inmiş, böylece hiç farkında olmadıkları bir yerden kendilerine ceza ansızın gelmişti. (Nahl 26)
Nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. (Araf/91)
Bunun üzerine onları o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler. (Araf/78)
De ki: “Allah size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi muhalif gruplara ayırıp birbirinize güçlerinizin acısını tattırmaya kādirdir.” Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! (En’am 65)
Bu ilahi uyarıları kendimize düstur etmeyi ve kulluk bilincimize adeta bir format çekip Allaha ve Resulüne sonsuz teslimiyetle, Allah’a layık bir kul olma yolunda yol almalıyız. Deprem öncesinde toplum olarak sınırsız israflarımız olurdu. Yemek, yiyecek, konut, araba vs. birçok alanda korkunç israflarımız olurdu. Dünyanın bir ucunda (Yemen, Suriye, Myanmar, Sudan, Kenya, Eritre) insanlar açlıktan ölürken bizler israf sofralarında günahlar deryasına batıyorduk.

Daha bu akşam televizyonda bir Antakyalı depremzededen dinlediğim israf hikayesini sizlere aktarmak isterim. Adam boğazı düğümlenerek şöyle diyordu: “Benim Antakya’da 23 tane süper marketim vardı. 7 tane de dairem vardı. Geçenlerde bir gün kahvaltı sofrasına oturduk. Çeşit bolluğundan masada çatalımızı bırakacak yer kalmamıştı. Sağıma baktım benim küçük oğlan yemek yemiyor. Sordum kendisine “Yavrum sen niye yemek yemiyorsun? diye. Çocuğum bana cevaben “Sofrada yiyecek bir şey yok. Ton balığı olmazsa kahvaltı yapmam” dedi. Bunun üzerine hanıma dönüp “Allah’ın bizi cezalandıracağı gün yakındır” dedim. Gördüğünüz gibi şu an çadırda yaşıyorum. 7 evin yedisi de yıkıldı. 23 marketten 20’si enkaz altında kaldı. Burada gördüğünüz demlik kap kara bir demlikti, enkazdan çıkardık. Biraz yıkadım rengi açıldı, benle yemek beğenmeyen oğlum bu kapaksız demlikte çay demleyip gün boyu bir sandviçle günü geçiştiriyoruz. Nerden nereye?”
İnsanoğlu artık tâğî olmuştu, haddini aşmıştı. Alak Sûresi’nde geçtiği üzere:
“Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.’’ (Alak 6-7)
Son olarak deprem fırsatçılığı yapanlara zaten diyecek hiçbir şey bulamıyorum. Ev kirasını 3-5 kat arttıranları, peki ya deprem bölgesinde hırsızlık yapanları veya yardım tırlarını kendi çiftliğine yönlendirip boşaltanları? Yardım parasını çarçur edenleri, dahası zimmetine geçirenleri?
Sahi musibetlerden ne zaman ders alacağız?
Madem deprem ilahi bir ikazdır. O halde ilahi ikaza kulak verelim. Yeniden iman edip Allah’a ve Resulüne yönelelim.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?