Mescidi Aksa’ya Yine Ramazan Saldırısı

Siyonist işgalcilerin Filistinlilere yönelik saldırıları her Ramazan’da artıyor. Bu tutumları onların aynı zamanda İslam düşmanı olmalarından ve Müslümanlara karşı tarihten beri besledikleri kinlerinden kaynaklanmaktadır. Onların bu tutumları ve Ramazan’da özellikle taşan kinleri Filistin topraklarını işgal eden siyonistlerin savaşlarının sadece Filistin halkına değil tüm İslam âlemine, bütün Müslümanlara yönelik olduğunu görmemiz açısından dikkat çekicidir. Bunu görebilirsek, işgal rejimiyle ilişkileri geliştirmenin ve bundan bazı çıkarlar ummanın da ne kadar anlamsız olduğunu fark edebiliriz.

Bu yıl, yahudilerin Hamursuz Bayramı adı verilen ve bir hafta süren festivallerinin aynı zamanda Ramazan ayının üçüncü haftasına denk gelmesini, Müslümanların Ramazanlarını onlara zehir etmek ve bu ayda huzur içinde ibadet yapmalarını engellemek için bir fırsat olarak değerlendirmek istediler.

Siyonist işgal rejiminin, Filistin halkına yönelik bir tür vurucu güç olarak kullandığı, bazen de kendi kirli yüzünü maskelemek amacıyla değerlendirdiği ve kendilerini “Tapınak Dağı veya kısaca Tapınak cemaatleri” diye adlandıran birtakım fanatik yahudi gruplar, Hamursuz Bayramı’nda Mescidi Aksa’nın sahası içinde kurban kesmek amacıyla bir kampanya başlattı. Bunun için ilanlar astı ve Mescidi Aksa’nın sahasına kurbanını sokarak kesebilene 10 bin şekel yani Türkiye parasıyla 45 bin Tl ödül vadettiler. Kurban sokamasalar da içeri girebilenlere, girmesi engellenenlere ve gözaltına alınanlara da farklı miktarlarda ödüller vadettiler.

Ancak Kudüs halkı ve Filistin direnişi, ne pahasına olursa olsun buna engel olacağını ortaya koyunca işgal rejimi bu işin tehlikeli gelişmelere yol açabileceğini düşünerek Mescidi Aksa sahası içinde kurban kesimine izin vermeyeceğini açıklamak zorunda kaldı.

Fakat böyle bir şeye mecbur kalmayı içine sindiremeyen işgal yönetimi, yahudilerin Hamursuz Bayramı’nın başlayacağı 15 Nisan Cuma günü sabah namazı vaktinde Mescidi Aksa’yı her taraftan kuşatmaya aldı, kapılarını tuttu, çevresindeki binaların çatılarına keskin nişancılarını yerleştirdi. Müslümanların sabah namazından çıkarken Mescidi Aksa’yı kanları ve canları pahasına koruyacaklarına dair sloganlar atmaları üzerine de bütün bu silahlı güçler toptan hücuma geçti. Birkaç saat süren saldırılarında 200’e yakın insanın yaralanmasına sebep olurken, aralarında çocukların da bulunduğu 500’e yakın insanı da gözaltına alarak Kudüs’teki El-Meskubiyye emniyet merkezine götürdüler.

Bunun ardından her ne kadar, Aksa alanı içinde kurban kesilmesine izin vermeyeceklerini açıklasalar da, yahudilerin Hamursuz Bayramı günlerinde sabah 07.00-10.30 arasında yahudi gruplarının buraya girmesine izin verileceği işgal rejiminin emniyet teşkilatı tarafından duyuruldu. Bunu fırsat olarak değerlendirmek isteyen fanatik yahudi grupların liderleri, taraftarlarına belirtilen saatlerde Mescidi Aksa’ya girip baskın programlarına ve düzenlenecek ayinlere katılmaları için çağrılar yaptılar.


Fanatik yahudilerin baskın tehditlerine karşı Müslümanların önde gelenleri de tüm Filistin halkını Mescidi Aksa’yı korumak için gayret etmeye, imkanı olanları buraya toplanmaya, Ramazan’ın son 10 gününde yaptıkları itikafları daha önce başlatmaya çağırdılar.

Müslümanlara yapılan çağrılar etkisini gösterdi ve Mescidi Aksa’da epey bir cemaat oluştu. Bu durum karşısında fanatik yahudi cemaatlerinin Mescidi Aksa’yı basmalarının kolay olmayacağını anlayan işgal yönetimi, polislerini ve askerlerini yahudi grupların girmeye başlaması öncesinde Mescidi Aksa’ya gönderdi. Bunlar içeride toplanan Müslümanlara saldırarak onları Kıble Camisi olarak isimlendirilen, öndeki büyük caminin içinde dar bir alana ya da kenarlardaki küçük namazgahlara sıkıştırdılar. Kubbetu’s-Sahra’da toplanan kadınlara coplarla iğrenç bir şekilde saldırarak onları da oradan çıkardı ve köşelere sıkıştırdılar. Sonra fanatik yahudilerin Mağribliler Kapısı’ndan gruplar halinde girmelerine imkân verdiler. Onlar da tahrik edici hareketler yaparak, Müslümanlara sözlü saldırılarda bulunarak Mescidi Aksa’nın içinde dolaştı, Talmud ayinleri denen ritüeller yaptı ve sürelerinin dolmasından sonra çıktılar. Bu süre içinde işgal polisleri ve askerleri Müslümanlara çok aşağılayıcı bir muamelede bulunarak onların kapatıldıkları alanlardan çıkmalarına engel oldular.

Bu uygulama aynı zamanda siyonist işgal rejiminin Mescidi Aksa’yı yahudilerle Müslümanlar arasında zaman ve mekan yönünden paylaştırma planını uygulamaya geçirmek için bir prova çalışması olarak değerlendirildi.
İşgal rejiminin bu yılın Ramazan’ında gerçekleştirdiği uygulama ve Mescidi Aksa’yı paylaştırma provası bu kutsal mabedin geleceği açısından ciddi bir tehlike arz etmektedir.
İşgal rejiminin Hamursuz Bayramı’nın bittiği 22 Nisan’dan Ramazan bayramı sonuna kadar yahudilerin Mescidi Aksa’ya girmesine izin vermeme kararı alması, burayı tehdit eden planlarından vazgeçtiğini göstermez. İşgal rejimini böyle bir karar vermeye zorlayan, kimsenin telefonu veya iknası değil olayların bir patlamaya doğru gitmesinden duyduğu endişe ve tansiyonu kısmen düşürme zorunluluğuydu. Ama işgalcinin bu kutsal mekanı tehdit eden planları ve hesapları devam etmektedir. Onu geri adım atmaya zorlayacak şey de direnişe verilecek destektir. Çünkü işgalci sadece kararlı direniş karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bu itibarla Kudüs ve Mescidi Aksa davasına gerçek destek ancak Filistin halkının kararlı mücadelesine ve direnişine destek vermekle mümkündür.

Siyonist İşgale Darbe Vuran Münferit Eylemler
Filistin halkının mücadelesi, direnişi gayri meşru işgale karşı verilen meşru bir mücadeledir. Bu mücadelede vatanını kurtarmak, işgale son vermek için savaşan halk işgalci düşmana zamana ve zemine göre farklı yöntemlere başvurabiliyor.
Son dönemde de özellikle Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesinde gerçekleştirilen birtakım münferit eylemler işgal güçlerine ağır darbeler vurdu.
Geçtiğimiz Mart ve Nisan ayında işgal rejimine darbe vuran dört feda eyleminin birincisi 1948’de işgal edilmiş bölgenin güney kesiminde yer alan Nakab’ın merkezi durumundaki Bi’ru’s-Seba şehrinde, biri Tel Aviv yakınındaki Hadira şehrinde, biri Tel Aviv’e bağlı Beni Berrak bölgesinde, biri de Tel Aviv’in en işlek caddesi olarak bilinen Dizengoff Caddesi’nde gerçekleştirildi.


Bunlar herhangi bir örgüt adına değil tamamen münferit bir şekilde gerçekleştirilen eylemlerdi. Ancak işgal rejimi bu tür münferit eylemler karşısında daha fazla zorlandığı için Filistin halkına yönelik yıldırma faaliyetlerini ve toplu saldırılarını haklı çıkarmak amacıyla, söz konusu eylemlerin IŞİD tarafından gerçekleştirildiği iddiasında bulundu. IŞİD adına birilerinin eylemleri sahiplendiğine dair haberler de tabii ki işgalci siyonistin işini kolaylaştırdı.

Oysa eylemlerin bu örgütle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır ve IŞİD şimdiye kadar Filistin direnişinin içinde hiçbir zaman yer almadığı gibi, siyonist işgale karşı verilen mücadelenin kendisi için öncelikli bir konu olmadığını açıkça ifade etmiştir. Buna ek olarak Filistin’deki İslamî oluşumlar dâhil tüm direniş hareketlerini tekfir etmektedir. Dolayısıyla bu örgütün siyonist işgale karşı gerçekleştirilen eylemlerin arkasında yer alması ihtimali bulunmadığı gibi Filistin’deki direniş hareketlerinin de böyle bir örgüt adına gerçekleştirilen eylemleri desteklediklerini ve sahiplendiklerini açıklamaları söz konusu olamaz.

Ama ne yazık ki Türkiye’de İslamî kesime ait bazı medya organları ve haber siteleri de dâhil olmak üzere medya organlarının birçoğu, olayın arka planı üzerinde kafa yormadan işgalci siyonistin bu yalanını yuttu ve piyasaya sürmekte sakınca görmedi. Bu aslında utanç verici bir durumdur.

Bu arada Filistin direnişinin kendi öz vatanını kurtarmak ve işgale son vermek için gerçekleştirdiği eylemlerin terör değil haklı ve meşru bir mücadele olduğunu, bu konudaki resmi açıklamaların bizim için asla bağlayıcı olamayacağını, düzeltilmesi gerekenin resmi tavır olduğunu belirtelim.

Pakistan’da Hükümet Değişikliği
Pakistan’da, 25 Temmuz 2018’de gerçekleştirilen seçimlerde birinci olan ve genel başkanlığını İmran Han’ın yaptığı Pakistan Adalet Hareketi Partisi (PTI)’nin kurduğu koalisyona destek veren milletvekillerinden bazılarının muhalefet kanadına geçmesi üzerine verilen gensoru önergesinin kabul edilmesi neticesinde bir hükümet değişikliği oldu. Yeni hükümeti Pakistan Müslüman Birliği – Navaz (PML-N) genel başkanı ve eski başbakan Navaz Şerif’in de kardeşi olan Şahbaz Şerif kurdu.


Not: Ribat dergisinin Mayıs 2022 sayısı için yazdığımız dosyada Pakistan’daki son gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde ve arka planıyla birlikte değerlendirmeye çalıştık. Konu hakkında daha geniş bilgi edinmek isteyenlere bu yazımızı okumalarını öneririz.

Yemen’de Cumhurbaşkanının Yetki Devri
Yemen’de Cumhurbaşkanı Abdurabbih Mansur Hadi, 7 Nisan 2022 tarihinde bir Başkanlık Konseyi oluşturulduğunu ve kendisinin bütün yetkilerini bu konseye devrettiğini duyurdu. Böyle bir yetki devri işleminin arkasında, Hadi’nin arkasında duran ve ona en büyük desteği sağlayan Suudi Arabistan’ın yer aldığı tahmin edilmektedir. Suudi Arabistan’ın Hadi ile artık daha fazla devam etmenin mümkün olmayacağını düşündüğü ve ülkeye yeni bir imaj kazandırmak amacıyla böyle bir formüle başvurduğu tahmin ediliyor. Ancak bu yeni formülün Yemen’deki iç savaşın sonlandırılması ve problemin çözümü konusunda şimdilik bir etkisinin olmayacağı anlaşılıyor.


Tunus Diktatörünün Parlamentoyu Feshetmesi
Tunus’un yeni diktatörü Kays Said, daha önce kendisine parlamentoyu neden feshetmediği yönündeki sorulara verdiği cevapta Anayasanın kendisine bu yetkiyi vermediğini söyleyerek, Anayasaya uyduğu görünümü vermeye çalışıyordu. Ama sonunda bu konuda da kendini yalanlama ihtiyacı duydu ve parlamentoyu feshetti. Bundan önceki sivil darbesinde Anayasanın verdiği yetkileri kullandığı iddiasında bulunan Said gerçekte Anayasayı çarpıtıyor ve tamamen keyfi yorumlar getiriyordu. Bunu hukukçular çok açık bir şekilde gözler önüne serdiler.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?