Sömürge Arayışları ve Osmanlı Afrika’sı
Sömürgeciliği, kavram olarak bir devletin kendi ülke sınırlarını aşıp başka devletleri genellikle askeri güç kullanarak denetimi altına alma ve oradaki toplumlar üzerinde kültürel, siyasi, içtimai ve iktisadi alanda egemen olma durumu şeklinde açıklayabiliriz. Başka bir ifade ile işgal edilen yerlerin zenginliklerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanma (sömürme) şeklinde tanımlayabiliriz.

Sömürgeleştirme antik dönemlerden bu yana farklılıklar geçirmiştir. İlk dönemlerde kolonileştirme (colonia, colonus) ile başlayan bu süreç daha sonraki dönemlerde biçimsel olarak farklılaşmış, özellikle XVII. yüzyıldan itibaren sistemli bir hâl almaya başlamıştır. Arapçada bu kavram “isti’mâr” şeklinde adlandırılırken sömürgeleştirilen yere ise “müsta’mere” denilmiştir. Türkçede ise sömürgeleştirilen yer “müstemleke” olarak ifade edilmiştir. XIX. ve XX. yüzyıla gelindiğinde giderek yaygın hâle gelmeye başlayan sömürge hareketleri Avrupa’nın güçlü devletlerini zayıf olan devletlere yönlendirmiştir. Medeniyet kavramı perdelemesi ile modern dönemde Avrupalıların, yaptıkları sömürge faaliyetlerini haklı gösterme çabasının XIX. yüzyılda oldukça yaygın bir hâl almaya başladığını söylemek mümkündür. Bu noktada Avrupalı devletlerin sömürü yapmasındaki içgüdünün kendi medeniyetlerinin dışında medeniyetleri kabul etmemeleri ve barbar olarak görmeleri hususu ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra Avrupalıları sömürge faaliyetlerine yönlendiren etkenlerin başında şüphesiz ekonomik durum ön plana çıkarken bir başka etkenin ise stratejik olduğu söylenebilir. Avrupa Devletleri birbirine rakip halde bulunurken stratejik noktalar kolonileştirilmeye çalışılmış ve yeni sömürgeci rakiplerin doğması engellenmek istenmiştir. Böylece belirli noktalar denetim altında tutularak diğer devletlerin girişimleri kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır.

Osmanlıların Kuzey Afrika topraklarına olan ilgisi XV. Yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkmaya başlamış ve bölgenin büyük bir kısmı Osmanlı egemenliği altına alınarak XIX. yüzyılın sonlarına kadar idare edilmiştir. Osmanlı Devleti için Libya’nın da (Trablusgarb) içerisinde bulunduğu garp ocakları, imparatorluğun korunmasında birer karakol konumunda olmuşlardır. Bölge ticari bakımdan oldukça önemli bir konuma sahip iken XVI. yüzyılın sonlarına doğru Akdeniz ile Atlas Okyanusu arasındaki ekonomik dengeden oldukça etkilenmiştir. XVII. yüzyıla gelindiğinde Osmanlının eyaletler üzerindeki nüfuzunun azalmasının ve ekonomik bunaltının, Avrupa devletlerinin, yönlerini Libya’ya çevirmelerine neden olduğunu söyleyebiliriz. Fransa ve İngiltere bölgede bulunan ve ayaklanan aşiretlere silah desteğinde bulunmuş ancak Osmanlı, ayaklanmaları bastırabilmiştir. Bölge, ayaklanmaların ardından XIX. yüzyılın sonlarına kadar sıkıntılı bir şekilde idare edilmiştir. 1878’de Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yenilmesi yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır. Bu savaşı, Avrupalı devletlerin yeni sömürgesinin Osmanlı toprakları olacağının ilk emaresi olarak okumak mümkündür.

İtalya İşgali ve Yeni Sömürge: Libya
1878 yılında Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya yenilmesiyle Tunus, Fransa tarafından (1881) Mısır ise İngilizler tarafından (1882) işgal edildi. Kuzey Afrika’nın paylaşılması tartışması sömürge arayan Avrupalı devletler arasında devam ederken Osmanlı Libya’da birtakım önlemler almaya çalışmıştır. Göçebe aşiretlerden Hamidiye alayları teşkil edilmiş, Libya’nın önde gelenlerine nişan ve unvanlar verilerek devlete olan sadakatlerinin arttırılması hedeflenmiştir. İtalya’nın ise sömürge arayışlarına diğer Avrupalı devletlere nazaran daha geç girdiğini söyleyebiliriz. Libya’yı Fransız ya da İngilizlere kaptırmak istemeyen İtalya diplomatik manevralar yaparak İngiltere ve Avusturya-Macaristan ile Akdeniz’deki statüko üzerine anlaşmalar yapmıştır. Bu anlaşma ile İtalya, Fransa’nın Libya’yı işgalinin önüne geçerken İngiltere’nin Mısır’ı işgalini desteklemiş, böylece Libya’yı işgali sırasında İngiltere’nin desteğini arkasına almıştır. Bunun yanı sıra Almanya-İtalya ile İspanya-İtalya arasında da benzer anlaşmalar yapılmıştır. İtalyanlar böylece Libya’nın işgali için İngiltere, Almanya, İspanya ve Avusturya-Macaristan’ın desteğini sağlamışlardır. Politikada İtalyanların sömürge arzusunu işgal olarak lanse etmemeye çalıştıkları görülmektedir. Nitekim resmi İtalyan açıklamalarında Libya için asla işgal arzusu güdülmediği, sadece buranın İtalyan imtiyaz bölgesi olduğu ve yapılan ticarette İtalya’nın onayının alınması gerektiği belirtilmiştir. Burada açık bir sömürge kavramının kullanılmadığı ve imtiyaz bölgesi kavramının, sömürgeye meşruiyet kazandırma çabası olduğu görülmektedir. Bu hakka sahip olma fikri sonraki süreçte İtalya’nın doğrudan işgale yönelmesinin önünü açacaktır.

İtalya’nın Libya’yı işgali yavaş yavaş bölgeye yerleşmeye başlaması ile gerçekleşmeye başlamıştır. Libya limanlarında İtalyan gemileri Osmanlı gemilerine oranla daha fazla artmaya başlamıştır. Bunun yanında İtalya, Libya’da postahaneler açmış ve bankalar kurmuştur. Özellikle açtığı banka (Banco di Roma), ekonomik sıkıntılar içerisinde bulunan halkı yanına çekmek için para dağıtma ve özel yatırıma teşvikler verme işlerine girişmiştir. Bununla beraber ekonomik sıkıntılar içerisinde bulunan yerel halk ile Osmanlı yöneticileri arasında bir kopuşun başladığı söylenebilir.

1908 yılında Meşrutiyetin ilanı ile beraber Libya’da gösteriler başlamıştır. Yerli aydınların çıkardığı İslami dayanışmayı esas alan gazeteler ve baş gösteren olaylar neticesinde İtalya, Libya’yı doğrudan işgal kararı almıştır. İtalyanlar bu kararı alırken Osmanlı’ya da Libya’nın gelişmesiyle ve ilerlemesiyle ilgilendiklerini belirten bir ültimatom sunmuşlardır. Osmanlı bu durumu reddederken İtalyanlar görüşmeleri uzatmayarak işgali kararlaştırmışlardır. İtalyanlar Libya’nın gelişmesi ve ilerlemesi ile ilgilendiklerini vurgularken daha önce belirtildiği üzere medeniyet götürme perdelemesi ile işgale meşruiyet kazandırıp sömürgeleştirmeye başlamışlardır. Osmanlı işgal girişimine karşı savaşa girmesi halinde Balkan devletlerinin saldırısına uğrayacağını bildiğinden uzlaşma yolu ile işi sonlandırmaya çalışmıştır. Ayrıca subaylarını gizlice bölgeye sevk ederek halk içerisinde örgütlemeyi amaçlamıştır. Balkan devletlerinin savaş ilanlarına başlaması Osmanlı’yı İtalya ile anlaşmaya mecbur kılmış, Uşi anlaşması ile Libya’daki İtalyan hâkimiyeti kabul edilmiş, Osmanlı yardımlarını da keserek askerlerini geri çekmek mecburiyetinde kalmıştır.

Ömer el-Muhtar ve Bağımsızlık Hareketi
Ömer el Muhtar, Berka’nın Defne bölgesinde doğdu. Yaşının erken dönemlerinde Senûsiyye tarikatına gönderilmiş ve babasının ölümünden sonra tarikatın önde gelen şeyhlerinin himayesine girmiştir. İtalya’nın Libya’yı sömürgeleştirmesinin ardından Libya’nın önde gelen tarikatlarından biri olan Senûsiyye tarikatı nasıl bir tavır takınacakları konusunda Kufra’da görüşme gerçekleştirmiştir. İtalyanlara karşı mücadele kararı alınan toplantıda Ömer el-Muhtar yerli halkı dağlara çekerek İtalyanlara baskınlar düzenlemeye başladı. Senûsiyye tarikatının lideri olan Ahmed Şerif es-Senûsi’nin İstanbul’a götürülmesinin ardından halefi kabul edilen Ömer es-Senûsi’nin vekili konumunda bulunan Ömer el-Muhtar, direniş hareketinin kumandanlığına getirilmiştir. Ömer el-Muhtar, Türk subaylardan aldığı bilgilerle ve ivedilikle Enver Paşa’dan aldığı gönüllüleri kendisine bağlayarak gruplar halinde İtalyan sömürgesine karşı teşkilatlandırmıştır. Mısır’a geçip İslam dünyasına yardım çağrısında bulunan Ömer el-Muhtar çağrısına herhangi bir cevap alamamıştır. Onun Mısır’a geçtiğini öğrenen İtalyanlar cihad çağrısından vazgeçmesini istemişlerdir. Bunun yanında Ömer el-Muhtar’a bu durumdan vazgeçmesi için maaş ve köşk teklif edilmiş ancak kendisi bu durumu reddetmiştir.

Direnişi Cebelülahdar’da devam ettiren Ömer el-Muhtar Berka, Fizan ve Trablus’taki direnişleri tek çatı altında toplamaya çalıştı. İtalyan ordusu ile Ömer el-Muhtar’ın düzensiz birlikleri arasında şiddetli çarpışmalar gerçekleşti. 1930 yılına gelindiğinde Libya sömürge valiliğine İtalya tarafından Rodolfo Graziani atanmıştır. Direnişin gerçekleştiği yerler yoğun bombardımana tutulurken Senûsiyye şeyhleri tutuklanmaya başlamış ve kırsaldaki halk kamplara toplanmıştı. Yoğun bombardıman ve çarpışmalar neticesinde direnişin önemli merkezlerinden olan Kufra İtalyanların eline geçmiştir. İtalya’dan göç ettirilen aileler kırsal alanlara, kamplara toplanan ailelerin bölgelerine ve verimli yerlere yerleştirildi. Ömer el-Muhtar’a yaşının ilerlediği iletilirken Mısır’da iyi bir yaşam teklif edilmiştir. Ancak o bu duruma rağmen sömürüyü kabul etmeyerek mücadelesini sürdüreceğini yinelemiştir. Nitekim kendisine bu azminden dolayı “Çöl Aslanı” unvanı verilmişti. 1931 yılında kabir ziyareti sırasında İtalyan askerlerinin kuşatmasında kalan Ömer el-Muhtar, esir düşmüş ve yapılan yargılama sonucunda İtalyan tebaasına isyandan idama mahkûm edilmiş, 15 Eylül’de ise asılarak idam edilmiştir. Avrupa’nın sömürge hareketlerine karşı en önemli direnişlerden birini ortaya koyan Ömer el-Muhtar daha sonra Şeyhü’ş-Şüheda olarak da anıldı. Bölgede direnişin kırılmasıyla beraber Libya, İtalyan anavatanı ilan edilmiştir. Ayrıca İtalya’dan kafileler getirilerek yerlilerin İtalyanlaştırılmasına hız kazandırıldığını söylemek mümkündür.

Kaynakça
FERC, Marro, Fetihlerden Bağımsızlık Hareketlerine Sömürgecilik Tarihi (13. Yüzyıl – 20. Yüzyıl), (Çev. Muna Cedden), İmge Kitapevi, Ankara 2002.
KAVAS, Ahmet, “Ömer el-Muhtâr”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 34, (2007), s. 76-78.
KAVAS, Ahmet, “Sömürgecilik”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 37, (2009), s. 394-397.
KOLOĞLU, Orhan, “Libya (Osmanlılar Dönemi)”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 27, (2003), s. 179-184.
LURAGHI, Raimondo, Sömürgecilik Tarihi, E Yayınları, İstanbul 2011.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?