İslam âlimleri ilk dönemden itibaren bilginin tahkikine ve tespitine önem vermişlerdir. Zira Allah (c.c.), “Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın” (Hucurât, 6) buyurmuştur. Bu ayet herhangi bir bilgi ile ilgili kesin bir sonuca varmak için onun araştırılmasının zorunlu bir eylem olduğunu öğretmektedir. Aynı şeklide İslam, taklidî imanı değil, tahkikî imanı emretmektedir.
Allah (c.c.) herhangi bir haberin doğruluğunu araştırmayı emretmiştir. Söz konusu haber İslam’ın ikinci teşri kaynağı olan sünnet ve hadisler olunca elbette ki onun tahkiki ve tespiti oldukça önem taşır. Zira Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sözleri, fiilleri ve onayları, ümmet için örnek teşkil etmektedir. Bundan dolayı sahâbe döneminden itibaren Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadisleri her zaman titiz bir şeklide incelenip ona göre hüküm verilmiştir. Bununla beraber konuyla ilgili sadece Müslümanlara has olan “isnad” ilmi ortaya çıkmış ve râvilerle ilgili muhteşem bir literatür meydana gelmiştir. Nitekim hadislerle ilgili şu ilke benimsenmiştir: “Hadisler dindir, dininizi kimden aldığınızı araştırın.”1 Bunun yanı sıra hadislerin isnadında yer alan râviler incelenmiş ve güvenilir olup olmadıkları tespit edilmiştir. Hakkında bilgi bulunmayan da “meçhul” kabul edilmiş ve rivayeti sahih kabul edilmemiştir.
Hadislerin tespiti için yapılan işlerden birisi de “Rihle” olarak adlandırılan ilmi yolculuklardır. Hadisleri ilk râvisinden almak için yapılan yolculukları ele alan eserler bile telif edilmiştir. Nitekim Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö. 463/1071) er- Rihle fî Talebi’l-Hadîs adlı bir eseri bunun kanıtıdır.
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kim ilim elde etmek için yolculuğa çıkarsa Allah kendisine cennete giden yolu kolaylaştıracaktır” buyurarak ilim yolculuğuna teşvik etmiştir.2 Aynı şeklide sadece beldesindeki rivayetlerle iktifa edip hadis için yolculuğa çıkmayan râviler, muhaddisler tarafından tenkit edilmiştir.3
Rihlenin Hedefleri ve Faydaları
Belli Bir Rivayeti Öğrenmek ve Test Etmek: Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in risaleti, kısa bir sürede Cezîretu’l-Arab sınırlarını aşıp farklı coğrafyalara ulaşmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahâbîlerin farklı bölgelere gittikleri ve bazı bölgelerin belli sahâbîlerle anıldığı bilinmektedir. Öyle ki İslam coğrafyasında ortaya çıkan bazı ekollerin orada yaşamış sahâbeye dayandığı görülmektedir. Bunun bir neticesi olarak bazı rivayetler sadece belirli bölgelerde bilinmektedir. Sahâbilerin ilmi, öğrencileri olan tâbiîler aracılığıyla yayılmıştır. Kimi âlimler de rivayetleri ilk râvisinden almaya özen göstermişlerdir. İşte “Rihle” olarak adlandırılan yolculuk böylece ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra Müslümanlar Hz. Peygamber’in hadislerini ilk râviden işitmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamışlardır. Hz. Ebû Eyyûb, Hz. Peygamber’den duyduğu bir rivayetten emin olmak için Mısır’a, Ukbe b. Âmir’i ziyarete gitmiştir. Zira söz konusu rivayet sadece Ebû Eyyûb ve Ukbe b. Âmir tarafından nakledilmiştir. Aynı şekilde Şu‘be b. Haccâc’ın bir rivayet için Mekke, Medine ve Basra’ya gittiği bildirilmiştir.4
Âlî İsnada Ulaşmak ve Râvileri Tanımak: Hadislerin isnadında yer alan râvilerin tabaka sayısını azaltmak, istenen bir durumdur. Hadisle ilgili bu gerçeklikten hareketle âlimler, bir rivayeti daha az râviden nakletmek için birçok yolculuğa çıkmışlardır. Bundan olsa gerektir ki muhaddisler her zaman âlî isnadı övmüşlerdir. Bunun yanı sıra birçok muhaddis, kendilerine rivayet nakleden râvilerin hallerini öğrenmek için rihleye çıkmışlardır. Zira hadisi nakleden râvinin ahlakı ve davranışları, rivayetlerin kabul edilmesinde belirleyici olmuştur. İslam düşüncesine göre eyleme dönüşmeyen ve zamana müdahale etmeyen bir bilgi ve düşünce, zihinsel bir egzersizden öteye gidemez.
Rivayetleri Müzâkere Etmek: Muhaddislerin, hadis meclislerinde bazı rivayetleri kendi aralarında tartışmalarından ibaret olan müzâkere geleneğini, Hz. Peygamber’in ve sahâbilerin dönemine kadar götürmek mümkündür. Nitekim kaynaklarda hadis müzâkeresine işaret eden birçok nakil bulunmaktadır. Enes b. Mâlik’ten bu durumla alakalı şöyle bir rivayet nakledilmiştir: “Yaklaşık altmış kişi Allah Resûlü ile oturuyorduk, o da bize bazı şeyler anlatıyordu. Sonra Hz. Peygamber ihtiyaçlarını gidermek için evine gitti, biz de işittiklerimizi kendi aramızda tekrar ettik, zihnimize iyice yerleşince biz de kalktık.”5 Abdullah b. Abbâs’tan da (68/687) şöyle bir söz nakledilmiştir: “Benden bir hadis işittiğinizde aranızda müzâkere ediniz, çünkü unutmamak için en iyi ve sağlam yöntem müzâkeredir.”6 Yine İbn Abbâs’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hadisi, zihinlerinizden uzaklaşmasın diye aranızda müzâkere ediniz. Zira hadisler Kur’ân gibi toplanmış ve mahfuz edilmiş değildir. Şayet hadisleri müzâkere etmezseniz zihinlerinizden silinip gidecektir. Hiçbiriniz “dün hadis rivayet ettim, bugün etmeyeceğim” demesin, dün rivayet etti, bugün ve yarın da rivayette bulunsun.”7 Konuyla ilgili Hz. Ali başta olmak üzere birçok kişiden rivayetler nakledilmiştir.8 Hadislerin müzâkere edilmesi geleneği daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Bunun yanı sıra hadis öğrenimi için birçok muhaddis tarafından hadis imla meclisleri de kurulmuştur. Rihlenin bir hedefi de müzâkere ve imla meclislerine iştirak etmektir.
İlmi Derinliğe Sahip Olmak: Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolayken doğru bilgiyi yanlışından ayırmak ise bir o kadar zordur. Bununla beraber modernitenin ve dijitalleşmenin dayattığı kültürde, zorlanmadan ve bedel ödemeden bilgiye ulaşma söz konusudur. Bu da zamanla gençlerin sabrını ve azmini olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim ülkemiz başta olmak dünyanın birçok yerinde eğitim sistemleri istenen neticeyi verememekte ve eğitim veren kurumlar birçok açıdan eleştirilmektedir. Ancak İslam’ın ilk asırlarında âlimler ilimlerini pekiştirmek için uzun yolculuklara çıkmış ve bazıları ancak birkaç yıl sonra memleketlerine dönebilmişlerdir. Bununla beraber bu yolculuklar sebebiyle bazı âlimler zaman zaman görüşlerini de değiştirmişlerdir. Nitekim İmam Şâfiî Mısır’dan Irak’a gittikten sonra birçok konuda eski görüşlerinden vazgeçmiştir. Öyle ki İmam Şâfiî’nin bu değişimi “eski görüşleri ve yeni görüşleri” olarak kaynaklarda yer almıştır.
Oryantalistler birçok konuda olduğu gibi rihle meselesinde de yanlış ve yanlı bilgiler sunarak zihin karışıklığına yol açmaya çalışmışlardır. Onlara göre İslam dünyasında var olan “Rihle/İlmî Yolculuklar” Emevî döneminde siyasi amaçlarla yapılmıştır. Ancak yukarıda verilen örneklerden de anlaşıldığı gibi “Rihle” sahâbiler döneminden başlamış ve daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Bağdâdî’nin er-Rihle adlı eserinde naklettiği birçok rivayet bunu ortaya koymuştur. Bunun yanı İslam tarihinde rihlelerin siyasi amaçla yapıldığına dair hiçbir delil bulunmamaktadır. Bilakis ilim için yapılan yolculuklar her zaman ibadet olarak kabul edilmiş ve bu gayeye matuf olmuştur.
Sonuç
Müslümanlar ilk günden itibaren Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadislerine çok önem vermişlerdir. Bunun bir neticesi olarak hadisleri ilk râvilerinden işitmek için rihleler düzenlenmiş, bu yolculukları anlatan eserler bile telif etmişlerdir. Muhaddisler başta olmak üzere birçok âlim bu yolculuklara çıkmıştır. Öyle ki kendi memleketinden çıkmayanlar tenkit bile edilmiştir. İslam tarihinde var olan bu kutsal yolculuk oryantalistlerin iddia ettikleri gibi siyasi ve dünyevi çıkar için yapılmamıştır. Aksine ibadet maksadıyla ve büyük bir özveriyle icra edilmiştir. Bu yolculuklar vesilesiyle farklı bölgelere yerleşen sahâbilere ulaşılmış ve onların yanında bulunan rivayetler diğer şehirlere ulaştırılmıştır. Aynı şeklide rihleye çıkan kişi farklı şehirlerdeki hadis müzakere ve imla meclislerine katılma fırsatını yakalamıştır. Buna bağlı olarak râvi ve muhaddis daha önce bildiği rivayetleri test ettiği gibi yeni hadisleri de öğrenme imkânına sahip olmuştur. Doğru bilgiye ulaşmanın zor olduğu günümüzde duyulan ve okunan bir bilginin tahkik edilmeye ne denli muhtaç olduğu herkesçe bilinmektedir. Hal böyle olunca bizlere düşen görev, bir bilgiyi tahkik etmeden yaymamak ve onunla ilgili kesin bir sonuca varmamaktır. Ayrıca gençler ve öğrenciler başta olmak üzere her Müslüman, doğru ve kesin bilgiye ulaşmak için her türlü fedakârlığı göstermelidir.

Kaynakça
1) İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta’dîl, 1/15 2) Müslim, “Zikr”, 11, hadis no: 2699 3) İbnü’s-Salâh, 223 4) Bağdâdî, er-Rihle, 103-104 5) Ebû Ya’la el-Mevsıli, Müsned, 7/131 6) Bağdâdî, Şerefu ashâbi’l-hadîs, 95 7) Dârimî, Sünen, “Mukaddime”, hadis no: 624 8) Bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 8/520-521 9) Dârimî, Sünen, Suud: Dâru’l-Muğnî 2000. 10) Ebû Ya’la el-Mevsıli, Müsned, Cidde: Dârü’l-Me’mun li’t-Türas 1989. 11) İbn Ebî Hâtim er-Râzî, el-Cerh ve’t-Ta’dîl, Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, 1952. 12) İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, Mısır: Dârü’l-Fârûk 2009. 13) Hatîb el-Bağdâdî, Şerefu ashâbi’l-hadîs, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 1972. 14) er-Rihle fî Talebi’l-Hadîs, Suriye: Dâru’l-Minhâc 2019.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?