1. Ramazan
Sözlükte: “Günün çok sıcak olması, Güneş’in kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalınayak yürümekle ayakların yanması” anlamlarındaki ramad masdarından veya “Güneş’in güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” manasındaki ramdâ’ kelimesinden türeyen Ramazan, kamerî yılın dokuzuncu ayının adıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen ve değerine vurgu yapılan yegâne ay Ramazan ayıdır.1 Hadis kaynaklarında da Hz. Peygamber’den nakledilen Ramazan ayının fazileti, başlangıcının ve sonunun nasıl tespit edileceği, süresi ve bu aya mahsus ibadetlerle ilgili çok sayıda rivayet yer almaktadır.
2. Oruç
Oruç, tan yerinin ağarmasından (imsak vakti) Güneş’in batmasına kadar (iftar vakti) şer‘an belirlenmiş ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmayı ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm’de Ramazan orucu şu ayetle farz kılınmıştır: “Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara, 183)
Peygamberimiz (s.a.s.) de birçok hadisinde oruç ibadetine değinerek onun kötülüklere karşı bir kalkan olduğunu, bütün geçmiş günahlara keffaret olacağını, mükâfatının Allah tarafından verileceğini, oruçlunun ağız kokusunun Allah katında misk kokusundan daha hoş olduğunu ifade etmiştir.2
3. Sahur
Sözlükte: “Sabah olmadan önceki vakit, gecenin son üçte biri” anlamındaki seher kelimesiyle aynı kökten gelen sahûr (sehûr, sühûr), oruç tutmaya hazırlık olmak üzere fecrin doğmasından önce yenen yemeği ifade eder. Oruç tutacak kişinin sahur yemeği yemesinin mendup olduğu hususunda İslâm âlimleri icmâ etmiştir.3
“Sahura kalkın, zira sahurda bereket vardır.” gibi sözleriyle sahur yemeğini teşvik eden Hz. Peygamber’in4 uygulamalarıyla da sahura önem verdiği görülür. Bazı hadislerde sahurun tamamen terkedilmeyip bir yudum su ile bile olsa yerine getirilmesi tavsiye edilmiş, sahura kalkanların Allah’ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı belirtilmiştir.5
4. İmsak
Sözlükte “bir şeyi tutmak, sımsıkı sarılmak, bir şeyden el çekmek, kendini tutmak” gibi manalara gelen imsâk, terim olarak “ikinci fecrin (fecr-i sâdık) doğuşundan Güneş’in batışına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden nefsi alıkoymak” demektir. Bu aynı zamanda savm (oruç) kelimesinin de terim anlamıdır. “Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.” (Bakara, 187)
5. İftar
“Yarmak, kesmek; yaratmak, icat etmek” anlamındaki “fetare” kökünden türeyen iftâr ve fıtr kelimeleri “orucu açmak, oruçluya orucu açtırmak, başlanmış bulunan orucu bozmak” gibi manalara gelir. İftar vakti, müminler için sevinç ve huzur vaktidir. Bu vaktin girmesiyle Allah’ın rızası için açlığa, susuzluğa, orucun sıhhatine zarar verecek tutum ve davranışlara karşı sabreden, oruca özel yasaklardan uzak durmayı başaran ihlâslı gönüller için bütün bu yasaklar kalkar.
6. Terâvih
Sözlükte “rahatlatmak, dinlendirmek” anlamındaki “tervîha” kelimesinin çoğulu olan teravih, Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan namazı ifade eder. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) bizzat teravih namazını kılmış: “Ramazan ayını inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihya eden kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”6 hadisiyle de bilhassa gece ibadetlerine ve teravih namazına işaret etmiştir. Bu tür hadislerden hareketle İslâm âlimleri, teravih namazının erkek ve kadın her Müslüman için sünnet olduğu konusunda görüş birliğine varmıştır. Teravih namazı çoğunlukla yirmi rekât olarak kılındığı gibi sekiz rekât olarak da kılınabilir.
7. Hatim
Hatm ve hıtâm sözlükte, “Örtmek, mühürlemek, bir şeyi tamamlayıp sonuna ulaşmak” gibi manalara gelir. Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonuna kadar yüzünden veya ezbere okuyarak bitirmeye hatim (hatim indirmek, hatmetmek) denilmiştir. Müslümanlar da Ramazan ayında genellikle camilerde ve bazı evlerde Kur’ân okutup dinlemek suretiyle hatim indirmeyi âdet haline getirmişlerdir. İbn Kayyim bu konuda şunları aktarmaktadır: “Şayet insanlar manasını düşünerek Kur’ân okumanın faziletini bilmiş olsalardı, her şeyi bırakır onunla meşgul olurlardı. Bir ayetin manası düşünülerek okunması, manası düşünülmeden ve tefekkür edilmeden okunan bir hatimden daha hayırlıdır.” Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah’ın dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidâyet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz” (Zümer, 23)
8. Mukâbele
Sözlükte: “iki şeyi birbiriyle karşılaştırmak” anlamına gelen mukabele, üç aylarda ve bilhassa Ramazanlarda câmi, mescit ve evlerde daha çok sabah, öğle, ikindi namazları öncesinde hâfızlar tarafından okunan Kur’ân’ı takip etmek suretiyle hatim indirme geleneğine ad olmuş, zamanla hâfızların bu okuyuşları için de aynı terim kullanılmıştır. Bu gelenek, Cebrâil’in Ramazan aylarında her gece Hz. Peygamber’e gelerek o ana kadar nâzil olan âyet ve sureleri karşılıklı okuyup kontrol etmelerine dayanır. Kur’ân’ın Ramazan ayında nâzil olmaya başlaması, bu ayda yapılan amellerin diğer zamanlara göre daha faziletli kabul edilmesi de geleneğin yaygınlaşmasında etkili olmuştur.
9. İtikâf
Sözlükte: “hapsetmek, alıkoymak, bir yere bağlanıp kalmak” anlamlarındaki “akf” kökünden türeyen itikâf, fıkıh terimi olarak ibadet amacıyla ve belirli bir şekilde câmide veya muayyen bir yerde kalmayı ifade eder. İtikâf Kur’ân ve Sünnet ile sâbittir. “Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz zaman kadınlara yaklaşmayın” (Bakara, 187) mealindeki ayetle Hz. Âişe’nin, “Resûl-i Ekrem Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O bu âdetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmiştir”7 şeklindeki rivayeti bunun delillerini teşkil eder. Ramazan ayında da bu ayın dışında da itikâfta bulunmak müstehaptır. İtikâfın en faziletlisi bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne denk gelmek için Ramazan ayının son on gününde yapılmasıdır.
10. Kadir Gecesi
Sözlükte kadir (kadr) kelimesi “hüküm, şeref, güç, yücelik” gibi anlamlara gelir. Dînî literatürde ise “Leyletü’l-Kadr” şeklinde Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği gecenin adı olarak kullanılır. Aynı adı taşıyan 97. sure bu gecenin fazileti hakkında nâzil olmuştur. “Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar.” (Kadir, 1-5).
Allah’ın insanlara, peygamberler vasıtasıyla son hitabı ve nihaî mesajı olan Kur’ân’ı indirmesi insanlığın hidayetinde bir dönüm noktası teşkil ettiği için bu olayın gerçekleştiği gece özel bir anlam taşır. Kadir gecesinin önemine işaret eden bir hadiste, önceki ümmetlerin uzun ömürlü olmaları sebebiyle fazla sevap kazanma imkânına sahip bulunmalarına karşılık Müslümanlara Kadir Gecesi’nin verildiği belirtilir.8
Kur’ân’ın indiği bu kutlu geceyi değerlendirmek bin aylık bir ömrü hayırla geçirmiş olmak yani bereketlendirmek anlamına gelmektedir. Peygamber Efendimizden öğrendiğimize göre çok müstesna bir fırsat olan bu gece, Ramazan ayının son on günündeki tek rakamlı geceler içinde gizlenmiştir.
11. Fitre
Fıtır sözlükte “Orucu açmak”, fitre de “yaratılış” anlamına gelir. Fitre yani fıtır sadakası ise şükür için verilen yaratılış sadakası demektir. Dini bir terim olarak şöyle tanımlanır: Ramazan Bayramı’na yetişen ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü bulundukları mâlî bir ibadettir. Günümüzde fitrenin tespiti konusundaki ölçü genel olarak bir fakirin ekmek ve normal bir katıkla bir günlük yiyeceğini sağlayacak meblağdır.
12. Fidye
Fidye (fidâ) kelimesi Arapça’da, “Bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel” anlamına gelir. Fıkıh terimi olarak düşman elindeki esiri kurtarmak için ödenen bedeli, ayrıca başta oruç ve hac olmak üzere bazı ibadetlerin edâ edilememesi veya edâsı sırasında birtakım kusurların işlenmesi halinde yerine getirilmesi gereken dînî-mâlî yükümlülüğü ifade eder. İhtiyarlık ve şifa ümidi olmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan ve daha sonra da kaza etmesi mümkün olmayan kimse, oruç tutamadığı her güne karşılık bir fidye öder. “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder” (Bakara, 284)
13. Ramazan Bayramı
Bayram kelimesinin Arapçası, “îd”dir (). Bu kelimenin aslı ise avd olup “tekrar dönmek” anlamına gelir. Bayramlar her yıl yeni bir sevinçle dönen günlerdir. İslâm dininde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki bayram vardır. Her iki bayram da hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Ramazan ayını oruçla geçiren müminler sonraki ayın (şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama “Ramazan Bayramı” veya bayramdan önce fitre (fıtır sadakası) verildiği için “fıtır bayramı” denmiştir. Bayramlara hazırlık yapmak, bu günlerde temiz ve güzel elbiseler giymek, güzel kokular sürmek, güler yüzlü olmak, Ramazan Bayramı’nda bayram namazından önce hurma vb. tatlı bir şey yiyerek evden çıkmak, namaza mümkünse yürüyerek gitmek ve dönüşte başka bir yoldan dönmek, çokça sadaka dağıtmak, fitreyi namazdan önce vermek vb. davranışlar sünnet ve mendup olarak görülen uygulamalardır.

Kaynakça
1) Bakara 2/185 2) Buhârî, “Savm”, 2 3) İbnü’l-Münzîr, s. 104 4) Buhârî, “Ṣavm”, 20 5) Müsned, III, 12 6) Buhârî, “Salâtü’t-terâvîḥ”, 1 7) Buhârî, “İʿtikâf”, 1 8) el-Muvaṭṭa, “İʿtikâf”, 6

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?