Yozlaşma, toplumun iyi vasıflarını kaybedip doğasındaki iyi nitelikleri yitirmesi ya da ahlaka uygun olmayan hareket ve davranışlara alışması olarak değerlendirilir. Yozlaşma kelimesini her bir ideoloji/sistem, kendince yorumlar. Çünkü her dünya görüşü veya ideoloji, kendi fikrinden sapanları ya da fikirlerinde yavaş yavaş yapılan değişimleri yozlaşma olarak görür. Peki, biz Müslümanlar, İslam inancında yozlaşmayı nasıl anlamalıyız ya da nasıl görmeliyiz?
Toplum iyi vasıflarını kaybetmeye başlamış ve o toplumda inanç, fikir ve yaşantıda bir çürüme başlamışsa bu duruma, tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak bakmalıyız. İnsanı aslından koparması, olması gereken inanç ve yaşantıdan ayrı bir yere götürüp insanoğlunu, dünyaya gönderiliş amacı olan Rabbine kulluk görevinin dışına çıkarmasından dolayı yozlaşma büyük bir hastalıktır. Dünyadaki hastalıklar insanı sadece dünyada güçsüz düşürüp acılara maruz bırakır. Ama yozlaşma hastalığı, dünya ve ahiret hayatının ama özellikle de ahiret hayatının riske girmesine sebep olur. Bahsettiğimiz bu yozlaşma, insanlık tarihi ile yaşıt bir hastalıktır. İlk insan ve ilk peygamber döneminden bu yana fikri yozlaşma her zaman karşılaşılan bir durumdur. Yüce Rabbimizin gönderdiği tüm peygamberlerin gönderiliş amacı, yozlaşan toplumları düzelterek, ıslah ederek onları asıllarına rücu ettirmektir.

Müslüman toplumlarda yozlaşmanın birkaç sebebi vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1. İnsanoğlunun nefsine uyarak Allah’ın yasak kılmış olduğu alanlara girme isteği. Kul kendisine verilen nice helal nimetler olduğu hâlde (yeme, içme, eğlenme, keşifte bulunma vb.) bunlar ile yetinmeyip haramlara girmeye çalışmaktadır.
Bu hastalıkların tedavisi Kur’ân’da ve Peygamberimizin hayatında mevcuttur. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in ayetlerinde sık sık ahiret hayatında insanın karşılaşacağı sonuçlardan bahsedilir. Ki bu, insanı ahiret hayatı konusunda bilinçlendirir ve ona önlem alması gerektiğini hatırlatır. Yüce Rabbimiz kitabında şöyle buyuruyor: “Sen öğüt ver (vaaz ve nasihatte bulun)! Çünkü nasihat (ve hatırlatma) müminlere fayda verir.” (Zariyat, 55) Bu ayetin gereği olarak toplumda iyiyi ve kötüyü, helali ve haramı birbirlerinden ayırt etmeyi sağlayacak nasihatlerin, davetçiler tarafından sürekli yapılması gerekmektedir. Bununla ilgili yine Resulullah’ın (s.a.s.) Veda Hutbesi’nde şöyle buyrulmaktadır: “Bu öğütlerimi burada bulunan¬lar bulunmayanlara ulaştırsın. Öğütlerimin ulaştırıldığı bazı kimseler burada dinleyenlerden daha iyi anlayarak, daha iyi mu¬hafaza edebilirler, nice kimseler uygulaya¬rak daha mutlu olabilirler.”

2. Eski toplumlarda olduğu gibi İslam’da olmayan inanışların insanlar arasında yayılmaya başlaması bir diğer yozlaşma sebebidir. Yozlaşmanın başlangıç alametlerinden biri de insanların şirke kayması, Allah dışında başka sığınacak varlıklar aramasıdır. Toplumda değer verilen bazı insanların vefatından sonra o şahsı sevenlerin ona verdikleri değer neticesinde onu sürekli anması, resimlerini asıp karşılarında bulundurması, onları çok yücelterek o insanların heykellerini yapması sonucu artık Allah’tan isteyeceği şeyleri bu ölmüş şahısların heykellerinden istemesi gibi durumlar da tezahür etmiştir. Bu şekilde yozlaşanlar, işi o şahısların heykellerine ibadet etmeye kadar götürmişlerdir. O heykeller birer puta dönüşmüştür. Günümüz Müslüman toplumlarda direkt olarak putperestlik yok ama şirkin farklı versiyonları olan para, makam, şöhret, kadınları kullanma gibi Müslümanın inancına ve yaşantısına zarar veren eylemleri görebilmekteyiz.
Toplumlarda putçuluğun, şirke girmenin, hakikatten uzaklaşmanın önüne geçmek için yapılması gereken şey, sahabe toplumunu örnek almaktır. Her türlü yozlaşmanın olduğu o dönemde; Peygamberin eğitiminden geçmiş olan sahabiler İslam’da olmayan bütün inanç ve davranışları kendi hayatlarından çıkararak İslam’ın altın çağını yaşadılar. Müslümanlar için İslam tarihinde en güzel örnek, “asr-ı saadet” diye tabir ettiğimiz sahabenin yaşamış olduğu bu çağda o fedakâr insanlar kısa bir sürede büyük bir coğrafyaya İslam’ı yaydılar, yaşattılar.

3. Devlet yönetimlerinde oluşan zaaflar bir başka yozlaşma sebebidir. İslam’ın emrettiği adaletin, hak ve hukukun toplumda zayıflaması veya tamamen ortadan kalkması sonucu insanların bu konuda çaresiz kalıp farklı yollardan haklarını aramaya çalışması da yozlaşmanın sebeplerindendir. İnsanların hak ve hukukunu koruma konusunda devlet yönetimleri gerekli tedbirleri almadığında/alamadığında toplumda kargaşa hüküm sürer. Toplumda rüşvet, zimmete mal geçirme, devlet malında yolsuzlukların yapılması, adam kayırma vb. dinimizce de büyük haramlardan sayılan gayri ahlaki niteliklerin çoğalması yine yozlaşmanın meydana geldiğinin göstergesidir. Bu hastalıkların olduğu toplumlarda insanlar birbirlerine destek olacakları yerde birbirilerini rakip görürler. Ahlaksız bir rekabetin olduğu ortamda ise insanlar birbirlerinin ayağını kaydırma çabasına girişirler. Ayrıca toplumlarda artan refah, azgınlığı ve tamahkarlığı artırdıkça menfaat çatışmaları baş gösterir. Menfaatler çatışmasında daha önceden beraber olup aynı davayı yürütenler kendi içinde menfaat kavgasına tutuşurlar. Kendi varoluşlarını başkalarının yok edilmesine, ezilmesine, saf dışı bırakılmasına bağlarlar. Menfaat merkezli ilişkiler İslam’daki kardeşlik hukukunu zedeleyerek bencil bir toplumun oluşmasına sebep olur.
İslam’ın bizlere öğrettiği sistemde kardeşlik hukuku, kardeşini kendisine tercih etme (isâr) varken biz Müslümanlar da bâtılı örnek alarak bencillik ve her şeyin sadece bu dünyadan ibaret olduğu düşüncesine kapıldık. Benciliğin çözümü için gerekli olan formülü Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Hz. Enes’in rivayetinde şöyle sunmuştur: “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19.)
Yönetimde adalet ve adaletsizlik ile ilgili yüce kitabımızda nice ayetler mevcut olup onlardan birinde şöyle buyrulmaktadır: “Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (Nisa 58)
Bu ayette devlet kurumlarında yönetici olan şahıslarda bulunması gereken özellikler net bir şekilde ifade edilmiştir. Adaletli devlet yöneticilerinin sahip olması gereken vasıflar; halkının derdine çözüm arayışında olması, halkını huzur içinde yaşatmaya çalışması, haksızlığa uğrayanların haklarını eda etmek için tüm imkanları seferber etmeleridir. Böylece insanlara iyiliği ve faydası dokunması neticesinde toplumda hakkın ve adaletin tesis edilmesi sağlanacaktır.


4. Günümüzde kullanılan iletişim araçları ve sosyal medya hesapları üzerinden de bir yozlaşmanın yaşandığı görülmektedir. Sosyal medyanın da etkisiyle eskisi gibi insanlar yüz yüze konuşup dertlerini birbirine anlatmak ya da tartışacaksa bile yüzüne karşı onu eleştirmesi yerine uzaktan sanal bir şekilde muhatabını rahatlıkla eleştirir hâle geldiler. Bazen eleştiriler yerine çok daha ağır hakaretlerde bile bulunuluyor. Sanal ortamlarda hilekarlığın her türlüsünü de görebilmekteyiz. Yalan haber, fotoşop yaparak olmayanı olmuş gibi gösterme, üslupların bozulması, menfaat çatışmasında kişileri linç etme, insanları harcama sıradan davranışlar hâline gelmiş bulunmaktadır. Yüce dinimizin değerlerine ters düşen müstehcen içerikli videolar, internet siteleri, ahlaktan çok ahlaksızlığın ön plana çıktığı yaşam tarzları gündemi meşgul edebilmektedir. Modernlik, çağdaşlık ve özgürlük adı altında ahlaksız görüntülere, “cesaretli pozlar” söylemleriyle meşruiyet kazandırılmaya çalışılmaktadır. İletişim araçlarının ve sosyal medyanın, amacının dışında faydasız, boş ve kötü şekilde kullanılması ahlaki yozlaşmanın nedenlerinden biridir.

Kullanılan bu iletişim araçları ve sosyal medya hesaplarını nasıl kullanmalıyız ki topluma faydalı birer araç olabilsinler? Müslümanlar olarak bizlere yakışan tavır, günümüz iletişim araçlarını yukarıda belirttiğimiz kötü ve iğrenç amaçlar için kullanmaktan ziyade insanları incitmeyecek, yalan haberin ve iftiranın olmadığı şekilde kullanmaktır. Dünyanın küçülüp bütün insanların aynı anda birbirinden haberdar olabildiği bu çağda, iletişim araçları ve sosyal medyanın her türlüsünü kullanmak ve İslam’ın hakikatini, evrenselliğini ve aslında İslam inancının insana nasıl değer verdiğini oradan bütün dünyaya haykırabilmeliyiz.

5. Son zamanlarda görülen bir hastalık da aile yapısının çökertilerek toplumda büyük bir yozlaşmanın oluşturulmasıdır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki bir toplumun korunabilmesi, ayakta kalabilmesi için aile yapısının ve aile bağlarının mutlak anlamda korunması gerekmektedir. Bir toplumu ifsat etmek istiyorsanız o toplumda aileyi ve aile yapısını yok etmek yeterli olur. Günümüzde aileyi yok etmek için bazı çevreler tarafından süslü bazı sözcükler ile aile yapısına saldırılar olduğunu görebilmekteyiz. Toplumun içeriden çökertilmesi yani ailenin çökertilmesi sonucunda bencil ve umursamaz bireyler toplumda çoğalmaktadır. Sözde kadın hakları savunuculuğu rolüne soyunanların amaçları aslında kadın haklarını savunmak değildir. Kadın ve erkeği birbirinden ayırmanın yollarını arayarak boşanan çiftlerde kadının sanki zafer kazanmış gibi bir tavırla medyada yaptıkları reklamlar sebebiyle boşanma olayları son yıllarda epeyce artmaktadır. Aileler dağılmış çocuklar anne ve babanın şefkatinden, aile merhametinden uzak bir şekilde büyümektedirler.
Aile, bütün toplumlarda temel yapı taşıdır. Aile yıkıldığında toplum diye bir tabir dahi kullanılamaz. Özellikle de ailelerimizde İslam inancına göre bir yaşamın oluşmasının önemini âlimlerimiz, önderlerimiz her zaman dile getirmişlerdir. Ailenin korunması ve İslam inancının ailede yaşatılması ile ilgili nice kitaplar yazılmıştır. İslam’ın toplumda yayılabilmesinin yolunu Üstad Mustafa Meşhur şöyle açıklıyor: Müslüman fert, Müslüman aile ve sonunda Müslüman toplumun oluşması. “Kişi önce İslam’ı hayatında yaşar ondan sonra İslam inancı ailesinde kendisine yer bulur. Ailelerde İslam inancı hâkim olduktan sonra toplumda İslam inancı tamamen uygulanabilir şekilde yerleşecektir.”
Yozlaşmayı engelleyecek olan biz Müslümanlarız! Elhamdülillah elimizde çok sağlam kaynakların olması ve İslam tarihinin bu örnekler ile dolu olması yolumuzu iyice aydınlatmaktadır.
Yozlaşmaya karşı Rabbim bizlere çalışma gayreti ihsan eylesin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?