50 kişilik bir eğitim seminerinde eğitimi veren hoca sunumun en etkili bölümünde aniden susar.
Çantasından çıkardığı 50 adet balonu katılımcılara dağıtır ve kendilerinden balonları şişirip ağzını bağladıktan sonra herkesin kendi ismini okunaklı bir şekilde balonun üstüne yazmasını ister.
Balonları topladıktan sonra yandaki küçük boş bir odaya koyar. Katılımcıların tümünden balon dolu odaya girmelerini ve 5 dakika içinde herkesin az önce ismini yazdığı balonu bulmasını ister.
Herkes ismi yazılı balonu en erken bulan kişi olabilmek için heyecan içerisinde odaya hücum eder.
5 dakikalık süre bittiğinde ise herkes eli boş bir şekilde döner. Hiç kimse adı yazılı balonu bulamamıştır.
Bir süre sonra hoca katılımcılara odaya tekrar girmelerini, herhangi bir balonu alıp getirmelerini ve üzerinde ismi yazılı kişiyi bulup balonu kendisine vermelerini ister.
Bir dakika sonra herkesin elinde isminin yazılı olduğu balon vardır ve herkes mutlu bir vaziyette yerine oturmuştur.
O esnada eğitimci konuşmasına kaldığı yerden devam eder ve şöyle der:
Balonlar aradığımız mutluluğu temsil ediyor…
Aradığımız şey sadece kendi mutluluğumuz olduğunda, onu hemen bulmak imkânsızdır.
Fakat başkalarının mutluluğunu gözettiğimizde, onların da bize mutluluk hediye ettiklerini görürüz.
Aslında mutluluk nedir biliyor musunuz?
Mutluluk; sevdiklerine, ihtiyaç duyduğunu takdim etmek, onları tebessüm ettirmek, sevindirmektir.
O zaman onun sevinci senin sevincin, mutluluğu senin mutluluğun olur.
Yani senin mutluluğunun anahtarı sende olanı başkalarına sunduğun kadardır.
Ne kadar çok verirsen o kadar çok alırsın…
Dünya hayatının bütün zorlukları, problemleri ve yorucu temposu arasında herkes mutluluk peşinde koşar.
Zaman ve mekân değişse de değişmeyen tek şey; insanın kendini sağlama alma isteğidir. Yeryüzündeki yedi milyar insanın arzuladığı şey, mutluluk ve güven içinde bir yaşam sürdürmektir. Çünkü bu istek insanın doğasında vardır.
Peki, rahat ve konforlu bir yaşamı elde etmenin yolları nelerdir?
Bu soruya sıradan bir insanın aklına gelen ilk cevap yanıltıcı olabilir. Çünkü bu soru karşısında zihinde ilk somutlaşan şey lezzetlerdir. Lezzetler hissîdir ve insanoğlu, tabiatı gereği hissî olana daha fazla önem verir. Örneğin lüks bir araba, iyi bir ev, güzel yemekler, nakit para sahibi olmak mutlu olmak anlamına gelemeyebilir. Bu imkânlara sahip insanlar hayatlarında başarılı olabilir, insanların gıpta ettiği mevkilerde görünebilirler.
Ama gerçekten mutlu bir hayat mı yaşıyor bu insanlar?
Bu sorunun doğru cevabını lezzet ve saadet kavramlarını birbirinden ayırt etmekle bulabiliriz.
Lezzet ancak maddi olarak elde ettiklerimizle mümkün olabilir. Lezzeti elde etmek için; uğraş, vakit ve nakite ihtiyaç vardır.
Saadet ise iç huzurda hissedilen ve sürekli artış gösteren psikolojik bir duygudur. Saadeti elde etmek için imani ve ahlaki prensiplere ihtiyaç vardır. Maddi imkânlara sahip olmadığı halde imani ve ahlaki prensipler sayesinde dünyanın en mutlu insanı olmak mümkündür.
Allah (cc) mal, güç, iktidar ve servet gibi imkânları birçok kuluna verebilir; ancak iç huzur, saadet ve mutluluğu sadece mü’min kullardan seçkin insanlara verir.
Yanında olanı paylaşma veya başkalarına karşılık beklemeden faydalı olma isteğine sahip insanlar yeryüzünün en mutlu insanlarıdır. Yaptığı iyiliğin karşılığının Allah katından kendisine katlanarak verileceği umudu ve beklentisi kişiyi motive eder, kişinin gayretini artırır.
İyiliğin çeşitleri kadar, mutluluğun formülleri ve anahtarları da mevcuttur.
Bazen bir tebessüm, bir musafaha, bir bardak su ikramı, bir çift güzel söz veya bir başı okşamak…
Ailene, dostlarına, kardeşlerine, çalışma arkadaşlarına mutluluk hediye et.
Çünkü o mutluluk sana geri dönecektir.
“Filan kişi sadece ihtiyacı olduğu, başı dara düştüğünde beni tanıyıp halimi sordu” deme!
Aksine şu duayı tekrarla: “İnsanların ihtiyaçlarını benim elimle gideren Allah’a hamdolsun.”
Çünkü “insanların en hayırlısı onlara en faydalı olan kimsedir.”

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?