“Madem ölüm tek bir defa gelecek, o da neden Allah için olmasın?”
Ne güzel demiş şair. Madem bu dünyadan bir gün mutlaka göçeceğiz, o hâlde bu gidiş neden ölümlerin en şereflisi olan şehadetle olmasın? Öleceğiz, ya bir trafik kazasıyla ya bir hastalıkla ya da bir kalp kriziyle… Kaçış yok!

“De ki: Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak sizi bulacaktır…” (Cuma, 8)
“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!…” (Nisa, 78)
Allah rahmet eylesin, Rantisi’nin de dediği gibi: “Ölüme burun kıvıracağımızı mı sanıyorlar? Kanserle de olsa, kalp krizinden de olsa ya da bir apachi helikopterinin füzesi ile de olsa ölüm ölümdür. Nasıl gelirse gelsin hepimiz öleceğiz ve hepimiz o günü bekliyoruz. Kalp kriziyle gelmiş, apachi füzesiyle gelmiş hiç bir farkı yok. Ama ben apachi ile gelecek olan ölümü tercih ediyorum.” O, bu sözünde samimiydi; Allah da ona şehadeti nasip etti. O zaman akıllı kişi ölümün en güzelini isteyendir, ölümünü ahiretine azık edinendir.
Şehadet, şu fani dünyada en değerli varlığımız olan hayatımızı Rabbimize feda etmektir, adamaktır. Şehadet, Rabbimize olan sevgimizin en büyük ispatıdır. Şehadet, Allah’a karşı samimiyetin zirvesidir. Şehadet; “De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am, 162) ile “…Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.” (Bakara, 156) ayetlerinin hayatımızda pratiğe dökülmüş halidir. Ve şehadet, İbni Teymiyye’nin dediği gibi: “Ölüm yolundan hayata kavuşmaktır.”

“Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara, 154)

Şehadetin ne yüce bir makam olduğunu anlamak için şu iki hadis-i şerife bakmak yeterlidir:
1. “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.” (Buhârî ve Müslim)

2. “Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal’e kasem olsun; Allah yolunda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar hayat bulup gazada tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar gazaya çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim.” (Buhârî ve Müslim)
Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a.s.), şehadetin Allah katındaki yüce değerinden dolayı birçok kere şehit olmayı istemiştir. Tabii böylesine yüce bir makam olan şehadet herkese nasip olmuyor. Şehadete ulaşmak, Rabbimize canımızı feda edebilmek için ilk önce yaşayan bir şehit olmalıyız. Vaktimizi, malımızı Allah için feda edebilmeliyiz. Allah için çalışmayı; ailemize, çoluk çocuğumuza tercih edebilmeliyiz. Seherlerde Rabbimizin huzuruna çıkarak uykumuzu feda etmeli, sevdiğine ulaşamayıp da aşk acısı çeken âşıklar gibi gözyaşı dökerek seccadelerimizi gözyaşlarımızla ıslatmalıyız.

Allah için sevmeli, Allah için kızmalı, Allah için affetmeliyiz. Yürürken, otururken hep Allah ile beraber olmalı; yatarken en son düşündüğümüz, uyanırken de aklımıza ilk düşen Allah olmalıdır, Eğer böyle olursak Allah için canımızı feda edebiliriz.
“Allah yolunda ölmek, en büyük arzumuzdur” sloganını bir ömür boyu şiar edinmek dileğiyle…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?