Okuma üzerine birçok kitap, makale, köşe yazısı yazılmış, birçok seminer ve konferans verilmiş, kitap okumayı sevdirmek ve alışkanlık haline getirmek için birçok kütüphane kurulmuştur. Hemen her konferans veya sohbetimizde, kitap önsözlerinde, makalelerin ilk cümlelerinde “İkra” ile başlayan bir kitaba inandığımızı, ilk emri “oku” olan bir dinin mensubu olduğumuzu vurguluyoruz, ama sonrasında bir değişiklik olmuyor hayatımızda. Umudumuz ve duamız bir kişi de olsa okuma (özellikle doğru ve yerinde okuma) üzerine yazılmış eserlerden, verilmiş konferans ve seminerlerden etkilenenlerin olmasıdır.

Okuma ilmin ve bilmenin kapısını açar. Kişi; okumadan, araştırmadan, incelemeden, sormadan ve sorgulamadan gereken ilme ve bilgiye ulaşamaz. Kulaktan dolma bilgilerle, günümüzde yaygınlaşan internet ilmiyle âlim olunmaz, hatta hiç ilim öğrenilmez. Bilenlerle bilmeyenlerin aynı derece ve kategoride olmadığını ifade eden dinin mensuplarıyız. Allah (c.c) ayet-i kerimede, “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl iz’an sahipleri bunu anlar.” (Zümer, 9) diye buyurur. Bu ayet-i kerimeyi şehit Üstat Seyyid Kutup şöyle açıklıyor: “Gerçek ilim, tanımaktır marifettir; gerçeği kavramaktır. Bu ilim, insanın basiretini, uz bakışını açar. İnsanın bu evrende var olan değişmez gerçeklerle bağ kurmasını sağlar.

İlim; zihni dolduran, fakat evrenin büyük gerçeklerine ulaştırmayan, açık ve somut olan nesnelerin ötesine geçmeyen kopuk ve soyut bilgiler değildir. İşte gerçek ilme ve aydınlatıcı marifete ulaşmanın yolu budur. Bu yol, yüce Allah’a boyun eğip O`na ibadet etme, kalbin hassasiyeti, ahiret endişesinin bilincine varma, Allah’ın rahmetine ve ihsanına umut bağlama, bu korku ve ürperti içinde Allah’ın kendisini gözettiğini hatırda tutmadır. İşte yol budur. Ancak bu yolla işin özü kavranabilir ve tanınabilir. Bununla, görülen, duyulan ve denenen şeylerden yararlanılır. Bu küçük gözlemlerin ve deneyimlerin ötesinde bulunan büyük, değişmez gerçeklere ulaşılabilir. Yalın deneylerin ve yüzeysel gözlemlerin sınırları önünde duranlar ise, malumat derleyicileridir; alım değildir onlar.” Yunus Emre’nin çokça okuduğumuz şiirinde de ifade ettiği gibi:

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır

Yönümüzü Batı’ya döndüğümüz 19. yüzyılla beraber okuma tarzımızı ve anlayışımızı kaybettik. Hele bir de bir gece içerisinde âlimiyle, cahiliyle hep beraber cahilleştirildiğimiz yakın tarihte, eski ile bağımız koptu ve tamamen cahilleştirildik. Okumamız gerekenlerden uzaklaştırılıp yerine “eskilerin masallarını”, yenilerin saçma sapan fikirlerini, sapkın duygularını, genlerimizle uyuşmayan, bize yabancı, ismi bize benzeyenlerin kitapları ve eserleri getirildi. Her türlü fuhşiyat Avrupa’ya gidip geldikten sonra kendini “yenileyenlerin” kalemi ve kelamıyla hayatımıza girdi. Kendimizi doğru ve istediğimiz bir şekilde yenilemezsek birileri bizi kendine, fikirlerine, yaşayışına göre değiştirir. Çünkü değişim kaçınılmazdır. Ne zamanki “oku” emrini verenin emrini yerine getirmedik, yönümüzü Batı’ya çevirerek Batı’yı ve Batılıları okuma listesinin başına koyduk, işte o zaman “oku” emrini verenin deyimiyle toplum olarak “kitap yüklü merkeplere” döndük.

Doğru ve verimli okuma kendini tanımanın anahtarıdır. Doğru okuma insana haddini, sınırlarını bilmeyi de öğretir. Hadsiz (sınırsız) okuma insanın haddini aşmasına da neden olur. Müslüman, kendine “Neyi, niçin okuyorum, diye sormalı ve buna göre bir okuma programı ve kitap listesi oluşturmalıdır. İnsan bal arısı değildir ki, her çiçekten aldığı çiçek tozunu bala dönüştürsün! Bazı okumalar insanı zehirleyebilir. Yanlış yazar ve eserler sapkın fikirler empoze edip Müslümanı saptırabilir. Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edilen “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayeti, doğruyu ve hakikati bilme ile sapkınlığı öğrenme, bilme arasındaki çizgiyi ifade eder.

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” 1 Onun içindir ki, Efendimiz (sav), iyi bir bilgiye sahip olmasına rağmen Ebu Cehil ismiyle isimlendirmiştir. İlminin kendisini hidayete erdirmediği, cehenneme gitmelerine sebep olan birçok örnek vardır. Yukarıdaki ayet ve ilimle, ilmin insana kazandırdığı hasletle ilgili olarak Merhum Mehmet Akif şöyle der:

Olmaz ya… Tabii… Biri insan, biri hayvan!

Öyleyse cehalet denilen yüz karasından

 

Kurtulmaya azmetmeli baştanbaşa millet.

Kâfi değil mi, yoksa bu son ders-i felâket?

 

Lakin ne demek bizleri Allah ile iskat?

Allah’tan utanmak da olur, ilim ile… Heyhat!

Büyük âlim İbni Cevzî, hayatı boyunca 340’tan kitap yazarak birçok alanda eser vermiştir. Kendi zamanındaki talebelerin azminin zayıflığından şikâyet ederek şöyle diyordu: “Ben kendi halimi arz ediyorum. Benim mizacım kitapları okumak, incelemekle bir türlü doymuyor. Yeni bir kitap görünce sanki bir define bulmuş gibi oluyorum. Yirmi bin kitap okuduğumu söylesem pek çok zannedilecek. Bu ise talebelik zamanıma ait okuduğum kitapların sayısıdır. Şimdiki talebelerin azminin zayıflığını gördüm.” 2 İmâm-ı Buhârî küçük yaşta ilim tahsiline başlamış, sıbyan mektebinde iken 15.000 hadîs ezberlemiş ve buluğa ermeden İbni Mübarek’in kitaplarını hıfzetmiştir.

Tam 16 yıl boyunca Buhara’dan Rey, Basra, Şam, Mekke, Medine ve Mısır’a kadar dolaşmış; bu uzun yolculuğunda 300 binden fazla hadîsi haber zinciriyle ezberlemiştir. Bu meşakkatli okumanın ve tahsilin neticesinde yazdığı Sahih-i Buhari, dini ilimlerin temel eserlerinden olmuştur. 3 Cahız (779-869) Basralı büyük bir Arap edibidir. Bu zat kitap satın alıp okumaya para yetiştiremediği için kitapçı dükkânlarını kiralayıp, geceleyin üzerine kilitleyerek sabaha kadar kitap okumak suretiyle ilmini geliştirmeye çalışırmış. Çok okuyan ve eser veren âlimlerden biri de İbni Teymiye’dir. (1147-1224) Bu zat 20 yaşına varmadan birçok ilmi üzerinde toplamış; münazara ve kıyas yapmaya, fetva vermeye başlamıştı. İlmin çoğunu uykudan ayırdığı zamanlarda kazanmıştır. 4

Okuma bilinci, küçüklükten itibaren kazandırılması gereken bir ahlaktır. Kitap okumayan bir anne-babanın kitap kurdu evlat beklemesi hayalden öte bir şey değildir. Televizyon başından ayrılmayan, dizilerin saatini ezbere bilen anne-baba, vaktini amaçsız işlerde heba eden anne, zamanının en verimli anlarını kahvehanede veya zaman öldürücü yerlerde ve işlerde harcayan baba çocukları için rol modeldir. Aynı zamanda kitapla ve okumayla haşir neşir olan ebeveyn de rol modeldir. Cemil Meriç’in dediği gibi: “Eğlencelerin en asilidir okuma, daha doğrusu en asilleştiricisidir. Kitap, zekâyı kibarlaştırır. Hassasiyetimizle düşüncemizi ancak kendi içimizde, zihni hayatımızın derinliklerinde geliştirebiliriz; ama zekânın tavırlarını efendileştirmek için okumak zorundayız.”

Okumak, boş zamanı doldurma egzersizi değildir. Bilakis zamanı dolu dolu geçirme ve zamanda boşluk bırakmama adına yapılan faaliyettir. Toplumun önderleri, sözü dinlenenleri, idarecileri, davetçileri hem daha çok okumalı hem de toplumun okuması için seferber olup ortam hazırlamalıdır. Hişâm et-Tâlip şöyle der: “Davetçiler daha fazla okursa Müslüman ümmete öncülük edecektir. Müslüman ümmet daha fazla okursa insanlığa ve uygarlığa öncülük edecektir. Bugün batılılar daha fazla okuyor. Müslümanlar en az okuyor. Dahası biz okumayı öğreniyoruz; fakat onlar öğrenmek için okuyorlar.”

Okumadan gelişemeyeceğimizin farkındayız; okuma bilinci kazanmamız gerekiyor. Okuma, bilinç gerektiren bir eylemdir. Bilinçsiz okuma, rotası belli olmayan gemiye benzer. Rüzgâr gemiyi nereye sürüklerse gemi oraya gider. Okuma, kılıçla kazanılmış bir yeri, kalem ile elde tutma ve geliştirmedir. Onun içindir ki, silahın gücünün yetmediği durumlarda kalem devreye girer. Toplumu doğru düşünmeye, karanlıklardan aydınlığa çıkarmaya, şiddetten, öfkeden, yoksulluktan ve yolsuzluktan arındırmaya ancak doğru ve doğruyu okuma ile erişilebilir. “Kalem kılıçtan keskindir; zira berikisi yakından tesir ettiği halde, ötekisi çok uzaktan tesir eder.” sözü darbı mesel haline gelmiş alelade söylenmiş bir söz değildir. Okuma; zamanı ilimle, irfanla ve ibadetle donatmadır. Merhum Nuri Pakdil’in dediği gibi, “Kitap okumak, kutsal bir tören gibidir.” Hem kişisel hem de toplumsal gelişmişliğin göstergesi kitap okuma, kitap baskısı ve basımevlerinin sayılarında gizlidir.

Televizyondan, akıllı telefonlardan, internet ve oyunlardan mümkün mertebe uzak durup kitaba -ki asıl ve öncelikli okunması gereken kitap Kur’ân-ı Kerîm’dir- yöneldiğimiz zaman her şey daha da güzel olacaktır. Sahi siz en son hangi kitabı okudunuz?

Kaynakça

1) Tirmizî, Da’avât, 68. 2) Mehmet İmrak, Meşhurların Kitap Okuma Alışkanlıkları. 3) A.g.e. 4) A.g.e.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?