“Receb Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”1
Her biri birbirinden değerli, bereketli ve mübarek aylar. Üç aylar, Yüce Rabbimizin biz kullarına sunduğu fırsat ayları. Öyle fırsat ki dünyanın hazineleri verilse dahi elde edilemeyecek değerler ve güzellikleri elde etme fırsatı. Allah Resûlü’nün (sav) yalnızca bu hadisi dahi, Allah (cc) tarafından bizlere ne kadar büyük imkânlar sunulduğunu göstermektedir. “Ey Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a eriştir.”2
Allah Resûlü’nün (sav) bu aylar içerisinde idrak edeceğimiz ve içerisinde çok değerli olayların gerçekleştiği geceler hakkındaki hadisleri, bizlere bir defa daha bu ayların ne kadar değerli aylar olduğunu ve aynı zamanda bizlere yeniden sorumluluğumuzu hatırlatarak kulluğumuzun farkına varmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Allah Resûlü (sav) yeryüzünü ve kalplerimizi nuruyla aydınlatan Kur’ân-ı Kerîm’in hükümlerini bizlere bir kez daha hatırlatmakta ve af, mağfiret ve değerlerin zirvesini içerisinde barındıran Ramazan’a bizleri hazırlamaktadır. Tıpkı, namaz öncesi abdest alarak maddi ve manevi kirlerden arındıktan sonra Rabbimizin huzuruna çıkmamızı istediği gibi.
Receb ayının girmesiyle yıl boyunca düştüğümüz gafletten uyanmamızı, Rabbimize dualarımızla yönelerek günah kirlerinden arınmamızı hatırlatıyor Allah Resûlü (sav): “Receb feyizlerle dolu mübarek bir aydır. Bu ayda yapılan dualar kabul olunur.”
Yine Efendimiz (sav): “Ya Aişe! Receb ayı tevbe ayıdır. Kim onda tevbe ederse tevbesi kabul olunur. Sen o ayda her gün Allah’a ‘Allah’ım! Bizi bağışla, zira sen Tevvab ve Rahimsin’ diye niyaz eyle.” buyurur.

Değeri Kur’ân-ı Kerîm’de de bildirilen Haram aylardan olmasıyla beraber Efendimizin yüce Rabbimiz ile buluşmasının gerçekleştiği Miraç olayı da bizlere nice mesajlar vermektedir. Receb ayının 27. Gecesi vuku bulan İsrâ ve Miraç olayı bir defa daha bizlere, dünyada birçok eziyet ve sıkıntılar ile karşılaşabileceğimizi, ancak sabır ve sebat ile kulluk sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizde İsrâ ve Miraç’a kavuşmakla kalmayıp Rabbimizle vuslata ereceğimizi de gösterecektir.
Vuslata erebilmek için zorluklara katlanıp yürüyüşümüzü gerçekleştirmek gerektiğini, Miraç’a çıkabilmek için ise Peygamberler diyarı Kudüs’ü anlayabilmek, Kudüs’ün değerini anlayan Peygamberlerle aynı safta yer almak gerektiğini, dünyada yaşarken Peygamberlerden sadece Hz. Peygamber’e (sav) nasip olan değerleri anlamak gerektiğini bir kez daha hatırlıyoruz…
Efendimiz (sav) Şaban ayının gelişi ile ölümü bizlere bir defa daha hatırlatır ve ölüm için hazırlık etmemiz gerektiği uyarısında bulunur. “Ya Aişe! Bu ay, ölüm meleğinin ruhlarını kabzedeceği kimselerin isimlerini yazdığı aydır. Ben ismimin oruçlu olduğum halde kaydedilmesini isterim.”4 Ayrıca “Şaban ayının 15. Gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun.”5 buyuran Efendimiz, aynı zaman da bizlerin nelerden uzaklaşarak Rabbimizin rahmetine ereceğimizi de bildirir.

“Bu gece, Şaban’ın 15. gecesidir. Cenâb-ı Hak bu gecede Benî Kelb kabilesi koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azat eder. Fakat bu gece, Allah’a şirk koşanların, kin tutanların, akrabaları ile ilişkiyi kesenlerin, hayat ve ihtişamlarına mağrur olanların (nimet azgınlarının), ana ve babalarına isyan edenlerin, bilerek bir Müslüman’ı öldürenlerin ve içkiyi terk etmeyenlerin yüzüne bakmaz.”6 “Cenâb-ı Hak, bu gecede bütün Müslümanları bağışlar. Yalnız kâhin, büyücü, çok kin güden, içkiye düşkün olan veya ana-babasıyla ilişkisini kesen yahut zina düşkünü olan kimseler bunun dışındadır.”7 buyurarak nefislerimizi temizlememiz gerektiğini, Müslümanın ibadetlerinde ve ahlakında da nefsinin isteklerine değil, İslâm’ın emirlerine boyun eğerek günahlardan uzaklaşması gerektiğini, kin gütmeyerek, affeden olanların affedilebileceğini bir defa da hatırlatarak bizleri Ramazan ayına hazırlamaktadır.
Ramazan ayı gelirken Receb ve Şaban aylarını o kutlu ayın müjdecisi olarak idrak etmemizi, nefislerimizi o mübarek ve bereketli ay için hazırlamamızı ve o ayın değer ve kıymetini anlayarak ihya etmemizi Allah Resûlü birçok hadis-i şeriflerinde bizlere bildirmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm ile farz kılınan oruç ile o aya has namaz ve sadakası ile değerine değer katılan ay olan Ramazan’ın faziletini Efendimiz (sav) şöyle dile getirmiştir: “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”8

Yine Allah Resûlü (sav): “Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.”9 “Kim Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”10 buyurmuştur.
Abdullah İbni Ömer’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber fıtır sadakasını (fitreyi) köle, erkek, kadın, küçük ve büyüklere farz kılmış ve insanlar (bayram) namazına çıkmadan önce verilmesini emretmiştir.”11
Efendimizin de haber verip bizlere nasihat ettiği gibi, gelişiyle bizlere nice hayırlar ve bereketler sunan bu aylardaki geceleri gereği gibi değerlendirmemiz, nefislerimizi tövbe ile temizlememiz, tazelenmiş niyetlerle Ramazan’ı karşılamamız gerekmiyor mu? Ramazan’ı da affedilmiş olanların geçirdiği gibi geçirmemiz gerekmiyor mu? “Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca Allah Teâlâ meleklere: “İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?” diye sorar. Melekler de: “Ücretini almaktır” derler. Allah Teâlâ da: “Siz şahit olun ki, Ramazan’daki oruçların ve namazların karşılığı olarak kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm” buyurur.”12
Tüm bunlardan sonra hayatımızda Ramazan’ı idrak ederek yaşayıp, ahretimizi Bayram kılmamız gerekmiyor mu?

Kaynakça
1)Kenzü’l-ummâl, XII/310. 2)İbni Hanbel, 259 4)Riyâzü’s-sâlihîn, c. 5, s. 8. 5)İbniMâce. 6)İbniMâce. 7)Ahmed b. Hanbel. 8)Buhârî, Îmân, 28; Savm, 6. 9)Buhârî, Savm, 5. 10)Buhârî, Îmân, 37; Müslim, Müsâfirîn, 173, 174. 11)Buhârî, Zekât, 76; Müslim, Zekât, 12. 12) Beyhakî.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?