Deprem Felaketi Ümmeti Harekete Geçirdi
Türkiye’de ilki 6 Şubat Pazartesi günü sabaha doğru gerçekleşen ve ardı ardına gelen depremler hem Türkiye’de hem de Suriye’de büyük bir felakete neden oldu. Yüce Allah’tan bu depremlerde hayatlarını kaybeden tüm kardeşlerimize rahmet, yaralanarak tedavi görenlere acil şifalar, etkilenenlerin tümüne de kolaylıklar, yaraları sarma konusunda da bizlere güç kuvvet nasip etmesini diliyoruz.
Elbette bu tür felaketler büyük sarsıntılara ve zorluklara neden olmaktadır. Hiç kimse bir yakınını kaybetmeyi, evinin yıkılmasını, enkazın altında kalmayı hayal dünyasında bile tasavvur etmek istemez. Ama dünya hayatı bir imtihan hayatı olduğu için tarih boyunca bu tür felaketler hep olagelmiş. Asıl kalıcı olan hayat ise ahiret hayatıdır. Dünyadaki zorluklar bu dünya hayatında belki kısa sürede atlatılması mümkün olmayan hatta ömür boyu ızdırabını çekeceği acılara sebep olacaktır. Ama sonsuz kurtuluşla birlikte bunların tümü unutulacaktır. Yüce Allah’tan bizlere bu sonsuz kurtuluşu nasip etmesini dilememiz ve bunun için çalışmamız gerekiyor. Felaketler karşısında o sonsuz kurtuluşu kazanmaya götürecek bir dayanışma içine girmemiz belki hepimiz için bir kurtuluş vesilesi olacaktır.
Deprem felaketi karşısında bütün İslam ümmetinin, yardım ve destek için harekete geçmesi sevindirici ve memnun edici bir gelişme oldu. Ümmetin yardım ve destek için harekete geçmesi iman kardeşliğinin önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Ama ne yazık ki şeytanın askerleri bu tür büyük felaketler karşısında bile rahat durmadılar. Irkçı damarları kabardığı için insanları etnik kimliklerine göre ayrımcılığa tabi tuttu ve gerçekte felaketten zarar gören insanlara ellerini uzatmak için büyük çabalar sarf eden halkları ve kurumları karalamak amacıyla adeta yalan makinesi gibi yalanlar uydurup, iftiralar attılar. Onların bu tavırları kimseyi endişelendirmemeli. İman ve İslam kardeşliğinin güçlendirilmesi şeytanın askerlerinin oyunlarını bozacaktır.

Batı Emperyalizminin Arsızlığı
Batı emperyalizminin son dönemde İslam’a karşı savaşında özellikle Müslümanların kutsal kitaplarına, peygamberlerine ve önemsedikleri değerlere yönelik çirkin saldırılarda bulunmaları gerçekte kendisinin ahlaki değerlerden tümüyle soyutlanmasının ve insani değerlerden uzaklaşmasının bir göstergesidir. Türkiye’de yaşanan ve tüm İslam alemini sarsan korkunç bir felaketi mizah konusu yapmaları ve Müslümanların acılarından büyük keyif ve haz duyduklarını belli etmeleri bu gerçeği çok daha açık ve kesin bir şekilde gözler önüne serdi.
Sık sık Müslümanların kutsal değerlerine yönelik çirkin karikatürler yayınlamasıyla meşhur olan Charlie Hebdo isimli Fransız dergisinde deprem sonrasında yayınlanan ve “Tank göndermeye gerek kalmadı!” ifadesini içeren çirkin karikatür de onların iç dünyalarında Müslümanlara, İslam alemine duydukları kin, nefret ve düşmanlık duygularını dışa yansıtıyordu. Bu karikatür onların Kudüs’ü tam anlamıyla kan gölüne çeviren ve o zaman bu şehirde yaşayan Müslümanlardan bir tek kişiyi bile sağ bırakmaksızın topluca öldüren haçlı zihniyetlerinin o günden bugüne hiç değişmediğini bir kez daha ortaya koydu. Bu zihniyet İngiliz Prens Harry’nin anılarında da kendini çok net bir şekilde belli etmişti. Batı emperyalizminin sahip olduğu bu zihniyet insan haklarından ne anladığını gösteriyor.

İşgal Katliamları ve Yıkımları
Siyonist işgal rejiminin başına geçen aşırı ırkçı ve aşırı siyonist hükümetin ortakları, kendilerini iktidara getirenlere verdikleri sözleri yerine getirebilmek için Filistin topraklarında sürekli katliamlar gerçekleştiriyor ve yıkım yapıyorlar.
İşgal güçleri, son dönemde Filistin’in Batı Yaka bölgesinde her gece düzenledikleri baskın ve saldırılara ek olarak bizim geçen ayki sayıda yayınlanan yazımızı yazdığımız tarihten bu yazıyı hazırladığımız tarihe kadar geçen süre içinde üç büyük toplu katliam gerçekleştirdiler.
26 Ocak Perşembe sabahı Cenin mülteci kampını bastı ve 10 kişinin hayatını kaybetmesine, bazıları ağır en az 20 kişinin de yaralanmasına sebep olan korkunç katliam gerçekleştirdiler.
Batı Yaka bölgesinin orta kısmının doğu kesiminde yer alan Eriha şehrini günlerce kuşatma ve abluka altında tutan işgal güçleri, Türkiye’de depremin olduğu 6 Şubat sabahı Eriha’daki Akabetu Cebr mülteci kampına baskın düzenleyerek 5 genci şehit ettiler. Günlerce pusuda bekleyen ve yolları kapatan işgalciler Türkiye’deki depremi, böyle bir katliam gerçekleştirmek için bir fırsat olarak değerlendirmişti.
22 Şubat Çarşamba günü de Batı Yaka’nın Nablus şehrine baskın düzenleyip insanların üzerine mermi yağdırarak, 11 kişiyi şehit etmek bazıları ağır 100’den fazla insanı da yaralamak suretiyle korkunç bir katliam gerçekleştirdiler.
Bir yandan böyle baskınlar ve katliamlar gerçekleştiren işgalci siyonistler bir yandan da Filistinlilerin evlerini yıkarak ve arazilerine zorla el koyarak onları yurtlarını terk etmeye zorlamak istiyorlar.
Ancak işgalci siyonist rejimin bütün saldırgan tutumuna rağmen Filistin halkı vatanına ve değerlerine sahip çıkmak için mücadele etme konusundaki kararlılığını sürdürüyor. İşgal rejiminin söz konusu saldırılarına karşı Filistinli direnişçiler de bu dönemde işgal güçlerine ağır darbeler vuran önemli eylemler gerçekleştirdiler. Fakat ne kadar ilginçtir ki siyonist işgal rejiminin bütün katliamları, cinayetleri ve yıkımları karşısında sessiz kalmayı tercih eden uluslararası güçler Filistin direnişinin işgalciye karşı hakkına sahip çıkmak amacıyla gerçekleştirdiği her eylem karşısında hemen harekete geçiyor ve kendilerince “terör” yaftasını yapıştırıyor. Filistin halkının haklı direnişini böyle yaftalayıp işgalci siyonistin vahşetine arka çıkan küresel emperyalizmin insani değerlerden ne anladığını ve insana nasıl yaklaştığını sadece Charlie Hebdo dergisi ve Prens Harry değil emperyalist güçlerin gerçek kimliğini ifşa etmekten çekinmeyen bütün herkes dünyaya ilan etti.

Netanyahu Hükümetinin Kaçak Yerleşim Merkezlerini Yasallaştırma Kararı
İşin gerçeğinde Filistin toprakları üzerindeki siyonist işgal tümüyle gayri meşru ve yasa dışıdır. Dolayısıyla bizim açımızdan Filistin topraklarındaki siyonist yerleşimin ve yapılaşmanın tümünün “kaçak” olarak nitelendirilmesi gerekir.
Ancak işgal rejimi 1967’de işgal ettiği Doğu Kudüs ve Batı Yaka bölgesinde gerçekleştirdiği yahudileştirme faaliyetlerinde iki ayrı yöntemi kullanıyor ki bu da tamamen oyun ve taktiktir. Birinci yöntemde güya resmi kurumlar tarafından onaylanan yerleşim projeleri oluşturuyor ve bu projelere göre yerleşim merkezleri inşa ediyor. İkinci yöntemde ise birtakım siyonist gruplar ve örgütler, resmi bir izin almaksızın gecekondu tarzı yerleşim bölgeleri inşa ediyorlar. Bunlar şeklen “kaçak yerleşim alanları” olarak tanımlanıyor ama işgal rejimi bunlara engel olmuyor, sürekli göz yumuyordu. Sadece bazılarını kendi kararıyla bazılarını da anlaşmalara binaen olmak üzere bir kaçak yerleşim alanını boşaltmış, ama buraları da Filistinli sahiplerine iade etmemişti. Bu şekilde boşaltılan yerleşim alanlarının da birçoğu aşırı ırkçı bazı yahudi cemaatleri tarafından dini okul ve yurt olarak kullanılıyordu.
Netanyahu seçim döneminde kendisine oy vereceklere söz konusu kaçak yerleşim alanlarını yasallaştırma ve boşaltılanlara da yahudi göçmenlerin dönmelerine izin verme sözü verdi. Aşırı siyonist Netanyahu hükümeti işte bu sözünü yerine getirmek amacıyla ilk aşamada söz konusu kaçak yerleşim alanlarından 9 tanesini yasallaştırma kararı aldı.
Avrupa Birliği ve BM şeklen Netanyahu’nun bu kararına itiraz etti, ama itiraz sadece lafta kaldı. İşgalci siyonisti geri adım atmaya zorlayacak hiçbir fiili işlem yapılmadı.

36. Afrika Birliği Zirvesi
Afrika Birliği teşkilatının 36. Liderler Zirvesi, 18-19 Şubat tarihlerinde Etiyopya’nın başkenti Adis Ababa’da gerçekleştirildi. “Afrika Kıtası Serbest Ticaret Bölgesi Projesi’nin hayata geçirilmesinde acele edilsin!” sloganıyla düzenlenen bu zirveye İsrail işgal rejimi de bir heyet gönderdi. Ancak Cezayir ve Güney Afrika’nın itiraz etmesi üzerine işgalci siyonist rejimin heyeti güvenlik görevlileri tarafından salondan çıkarıldı. Zirvede aynı zamanda geçtiğimiz Temmuz ayında alınmış olan, işgal rejimine gözlemci üyelik verilmesi kararı da askıya alındı.
Afrika Birliği Zirvesi’nin ana konusu son dönemde Afrika kıtasına gösterilen ilginin değerlendirilmesi, kıta genelinde ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi, bir gümrük birliği oluşturulması ve üye ülkeler arasındaki ticaretin kolaylaştırılması hususunda neler yapılabileceği konusuydu.

Tunus’ta Seçim, Siyasi Tutuklamalar ve Tehditler
Tunus’ta tek adam diktatörlüğünü hakim kılmaya çalışan Kays Said göstermelik meclisini oluşturmak için kendince seçim yaptı. Ancak halk onun seçimlerine güvenmediğinden boykot etti ve katılım %12 civarında kaldı.
Diktatör, seçimlerden sonra siyasi amaçlı tutuklamalarına hız verdi. Nahda Hareketi’nin lideri Raşid El-Gannuşi de ifadeye çağrıldı ve savcı ona tutuklama tehdidinde bulundu. Beşir El-Akrami isimli bir hakimin de önce gözaltına alınması sonra akıl hastanesine yatırılması tartışmalara neden oldu. Bu olay Tunus diktatörünün bundan sonra, kendisine engel olacağından endişe ettiği kişileri deli diye akıl hastanesine yatırması ihtimalinin bulunduğunu ortaya koyuyordu. Çünkü söz konusu hakimin hanımı, eşinin evlerine düzenlenen ani bir baskında gözaltına alındığını ve herhangi bir psikolojik sorununun da olmadığını, ama Şükri Beliyd isimli bir muhalif liderin öldürülmesi davasına bakmasından dolayı sürekli tehdit edildiğini dile getirdi.

Peşaver’de Camide Katliam
Pakistan’ın Peşaver şehrinde 30 Ocak 2023 tarihinde gerçekleştirilen bombalı intihar eyleminde 100’den fazla insan hayatını kaybederken çok sayıda insan da yaralandı. Eylemde öldürülenlerin büyük çoğunluğunun polislerden olduğu açıklandı.
Eylemci belki burada polisleri hedef almaya yöneltilerek böyle bir eyleme programlanmış olabilir. Ama böyle bir eylem için özellikle caminin seçilmesi de sebepsiz değildir. İşin gerçeğinde böyle bir eyleme programlanabilen kişi kafayı tümüyle başkalarına teslim etmiş olabilir. Ancak bu korkunç savaşın arkasında duran kirli ellerin asıl hedefinde İslam’ın ve Müslümanların yer aldığını tahmin etmek de zor değildir.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?