Modernizm, genel olarak toplumun refaha kavuşması ile birlikte resim, edebiyat ve mimari gibi alanlarda ortaya çıkan yenilikçi bir akımdır. Modernizm, sanatın geçmişten kopuşu ile birlikte endüstriyel yaşama uyumu ve evrensel değerler ile birleşimini ifade eder. Birinci Dünya Savaşı sırasında başlamış, İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. Bu dönemde ortaya çıkan modernizm, Batı’daki değişim ve dönüşüme dayanır.
Eski olandan yeni olana geçişi ifade eden modernizm kavramı, yaşam tarzlarının farklılaşmasını, bireyselleşmeyi, geleneksel yapıya bağlı olmayan toplumsal yapıyı içeren ve sosyal, iktisadi ve siyasi açıdan birey-toplum-devlet ilişkisini şekillendiren bir süreç olmuştur.

Modern Sanatın Özellikleri
Gelenekseli reddederek, yeniyi oluşturma anlayışını benimseyen modernizm, insana özgü gerçekliği ve estetik kaygıyı yansıtır. Modernist eserler, genellikle toplumdaki değer çatışmaları, bunalımlar ve karmaşık ruh hâllerinden yola çıkılarak ortaya konulmuştur. Gerçeğin dış dünyada değil, insanın iç dünyasında olduğuna inanılmıştır. Ayrıca eserlerde endüstriyel malzemeler de kullanılmaya başlanmıştır. Modernizmin görsel sanatlara yansıması ile birlikte Kübizm ve Sürrealizm gibi modernist akımlar da ön plana çıkmıştır.
Etkili olan din temelli düşünce tarzı yerine, Hümanizm ortaya çıkmıştır. Hümanizm ile birlikte ise akılcılık, barış ve özgürlük kavramları ön plana çıkmıştır. Sanatçılar; sosyal, ekonomik ve politik olan yönleri eserlerinde kullanmışlardır. Benimsenen geleneksel kurallar sorgulanmıştır. Geçmişle olan bağlar koparılmış ve çağdaşlaşmanın ruhunu görsel olarak aktarabilmek için köklü yeni çözümler aranmıştır. Çağdaş ve özgün olmak için çabalanmış ve ilk amaç yenilik yapmak olmuştur. Bazı sanatçılar, biçim, mekân, renk ve konu seçimi gibi geleneksel kavramlara savaş açmış; konu seçiminde duygu, zekâ ve soyutlama alanlarını inceleyip doğayı taklit etmeyi bırakmışlardır.

Kübizm, modern zamanların en saygın akımı olarak görülmüş. Pablo Picasso’nun Kübist heykelleri konu, malzeme ve yöntemle ilgili geleneksel yaklaşımlarda devrim yapmıştır. Eserlerinde metal levha ve tellerden parçaları kullanmış. Sanatçı; doğadan uzaklaşıp, kendi iç dünyasına yönelmiştir. Bu, modernizmin hem teknik hem de içerik olarak yeniyi üretme gayretinden kaynaklanmış. Teknik ve endüstriyel gereksinimlerin ortaya çıktığı, sanata yeni kavram ve düşüncelerin kazandırıldığı bir dönemde olmuştur.

Modernizmin Olumsuz Yansımaları
Modernizmin kültür ve sanata katkısı tartışılmaz bir gerçektir. Fakat modernizm sadece olumlu yönde bir etki yaratmamıştır. Modern sanat, geçmişten günümüze gelen bir sanat anlayışını görmezden gelmiştir. Modernizmin her ne kadar gelişimci ve ilerlemeci ruhu, öznitelik olarak nitelendirilmiş olsa da zamanında düşünüldüğü gibi her şeye çözüm olmadığı görülmüştür. Modernizm, bireyin yalnızlaşmasına neden olmuştur. Bu yalnızlaşma ve yabancılaşma bir bakıma modern dönem sanatçılarının eser oluşturmada esin kaynağı olmuştur. Modern sanat, sadece toplumsal sıkıntıların yansıtıldığı bir mecra olmamıştır.
Modern sanat, Kübizmden sonra nesneye yeni bir bakış açısı getirmiş ve yeni arayışların doğmasına imkân tanımıştır. Dünya savaşlarının ortaya çıkması, evrensel kültürün yok olması ile beraber modernizm ya da modernist sanat, yerel kültür özelliklerini deforme etmiş ve hatta yok etmiş denilebilir.

Kimi sanatçılar, modern olma gayreti ile hem kendi değerlerinden hem de toplumsal değerlerden kopmuş, insan doğasına ters, içi boş, estetikten uzak eserler ortaya koymuşlardır. Modern olma gayreti, sadece sanatta değil, mimariden giyime kadar toplumun her alanında kendini fark ettirmiş ve toplumda yozlaşmaya kadar gitmiştir. Oysa sanat, geçmişin ve günümüzün imkânları ile sağlam bir temelde ilerleme gösterebilir.

Geleneksel Sanatın Değeri
Teknolojide yeniler üretilince, eskinin pek hükmü kalmaz. Moda adı altında yenilikler takip edilmeye çalışılır. Fakat sanatta ne kadar yeni ürünler ortaya çıksa da özellikle resim, heykel, mimari gibi sanat alanlarında eskiler değerini her zaman korur. Geleneksel olan Osmanlı dönemi dinsel ve mistik eserleri, binlerce yıllık Türk tarihinin ortaya çıkardığı, farklı kültürlerden esinlenen insanın düşünce gücünün ve hislerinin güzel örnekleri olan titiz çalışılmış çinicilik, ebru, hat, minyatür, dokumacılık, camcılık, tezhip gibi geleneksel Türk sanatları değerlerini her devirde korumuştur.

Bu eserlerin her biri toplumun ruhunu yansıtmaktadır. Yaşama şekli değişse de insanın mutluluk, hayranlık, üzüntü gibi his ve düşünceleri her çağda benzerdir ve sanatçının eserine bu benzerlik yansır. Sanatsal çalışmalar, teknolojinin sunduğu imkânlardan faydalanmalı; fakat geleneği moderniteye feda edecek şekilde olmamalıdır. Çünkü sanat, gücünü geçmişten alan, köklü, sağlam bir yapılanmadır. Günümüzde modern eser ortaya koyma çabası verilirken, toplumun değer ve geleneklerinden tamamen kopuk ve estetikten uzak eserlerin üretilmesi, belki o an için bir kitleye hitap edebilir, fakat uzun ömürlü olmaz. Oysa asırlar önce ortaya konulan klasik bir esere paha biçilemiyor ve her döneme hitap edebiliyor. Bu bağlamda Rönesans dönemine göz attığımızda dönemin önemli ressamlarından biri olan oryantalist sanatçı Bellini, İstanbul’a seyahat ederek Fatih Sultan Mehmet’in portresini yapmıştır. Rönesans tablolarında Doğu halılarını kullanmıştır. Aynı şekilde ressam Jean-Étienne Liotard; Mısır, Nil, Kahire, Sina Yarımadası, Kudüs ve Şam’ı, sonrasında da İstanbul’u ziyaret etmiş ve Türk yaşantısına ait birçok resim çizmiştir.

Türk resim sanatının kıymetli sanatçılarından Osman Hamdi Bey de Gerome’un öğrencisi ve bir oryantalisttir (Oryantalizm, Doğu toplumlarının kültürlerinin ve yaşamlarının incelendiği Batılı bir araştırma alanıdır. Şarkiyatçılık olarak da bilinen Oryantalizm, Batılı sanatçılar aracılığıyla Avrupa sanatıyla tanıştırmıştır). Ölümünden dört yıl önce yaptığı “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunda tarihî bir mekânı, mavi renkli çinilerle kaplı, penceresinin üstünde Arapça bir yazı panosu olan bir odayı dekor olarak kullanmıştır. “Kaplumbağa Terbiyecisi”ndeki çinilerle kaplı mekân da gerçekte Osmanlı dönemin en önemli mimarilerinden biri olan Bursa Yeşil Cami’nin üst katındaki bir odadır. Resimde kırmızı giysiler içindeki yaşlı adam, ressamın bizzat kendisidir. Eserdeki yaşlı adam, sırtında nakkare denen bir vurmalı çalgı, arkasında kavuşturduğu ellerinde tuttuğu ney ve başındaki külahla tipik bir Osmanlı dervişidir.

Osman Hamdi Bey’in bu tablosu pek çok uzman tarafından geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlanmıştır. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lale Devri’ndeki Sadabat eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum konularak serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu düşünülmektedir. Yeşil yaprakları yiyen bu kaplumbağalar, derviş tarafından eğitilmektedir. Hakkında birçok hikâye nakledilen tablo, günümüzde de en değerli eserler arasında yerini almaktadır. Osman Hamdi Bey’in eseri, mekân ve kurguda var olan kültür ve mimariden esinlenmiş olmasına rağmen değerini hiç yitirmemiştir.

Sonuç
Modern dediğimiz akım, değişken bir yapıya sahipken geleneğimizde kalıcı ve sağlam güzellikler bulunmaktadır. Her dönem modern diye rağbet edilen şeyler kısa ömürlü olabilir. Bu yüzden geçmişten gelen güzellikleri günümüzün imkânları ile birleştirip yoğuran bir sanat, modern diye tabir edilen sanattan ziyade kişinin iç dünyası ile toplumun değerleri göz önünde bulundurularak ortaya konulan eserler her dönemde değerini koruyarak var olacaktır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?