Tarihe yön veren nice cesur ve fedakâr insanlar vardır. Allah’ın dini söz konusu olunca ne yar evlat ne de anne-baba, hiçbir şey gözlerine gelmez. İslam davasını yüklenmek, uzaklara götürmek onların en büyük idealleri olur. Küfre engel olmak, zulmü bertaraf ermek onların birinci hedefi olur. İslam’ın tarihi bu tür şahsiyetlerle dün nasıl dolu idiyse, bugün de aynı şekilde İslam’ın bu derece yiğit evlatlarına şahit olmaktayız. İşte 2019 haziranında rahmet-i Rahman’a şehadetle kavuşan şehit Muhammed Mursi de bunlardan biridir. O geride ne mal ne mülk ne de dünyevi bir menfaat bıraktı. Bıraktığı tek şey vardı. O da şu aziz İslam’ın dünyaya hâkim olması için ortaya koyduğu mücadeleydi. Geriden gelen nesillere bıraktığı tek ve eşsiz miras buydu. Bu mirası daha önemi kılan bir husus daha vardı ki o da miras devrinin şehadetle gerçeklemiş olmasıydı.
Evet…Bu paha biçilmez mirası normal bir vefatla da bırakabilirdi. Ama bunu zindanda şehadetle noktalandırdı. İşte günümüz davetçilerinin anlaması gereken husus da bu olsa gerektir. Çoluk-çocukla beraber rutin dünyevi işlerle meşgul olmak, bunun yanı sıra haftada birkaç saat de olsa dava arkadaşlarıyla buluşmak, İslam davasını daha ilerilere götürmek için kendimizi oyalamamız, az bir çalışmayla meşgul etmemiz kanaatimce bir miktar ruhi tatminden başka bir işe yaramayacak, otuz kiloluk bir ağrılığı kaldırma güzümüz varken üç kiloluk ağırlıkla yetinmiş oluruz. Elbetteki ibadetlerimizi yapacağız, ebetteki günlük rutin işlerimizi yapacağız, fakat bunun yanı sıra İslam’ın yeryüzüne hâkim ve kaim olması için heyecan sahibi, harekete istekli, aksiyoner ve ciddi bir aktivist olmak İslam davasına gönül vermiş her yiğidin en büyük özlemi olmalıdır. İşte şehit Muhammed Mursi’nin özlemi buydu ve bu onun en büyük ve en yüce özlemiydi. Çünkü bu ilk şehit Habil’in, ilk şehit halife Hattab’ın oğlu Ömer’in, ilk şehit sahabi Sümeyye’nin özlemiydi. Muhammed Mursi dar-ı bekaya ulvi bir makamla (şehadetle) yola çıkarken İslam’ın genç evlatlarına önemli bir mesaj bıraktı. O, İslam’ın onurunu en ciddi şekilde muhafaza etmiş muasır bir Musab’tır. 21. Yüzyılın el-Benna’sıdır.
Peki İslam’ız bu azizi ve şehidi hangi mesajları vermek istedi milyarlık İslam ümmetine?
Birinci mesaj: Gayemiz Allah’tır.
Muhammed Mursi daha yeni cumhurbaşkanı olmuştur. Ona şu teklif sunulur. Belki de bu teklifi Mübarek iktidarının artıklarından birileri yapmıştır. Şuydu: Bütün resmi dairelere senin fotoğrafını asalım. Nefse hoş gelen bir teklif. İnsanların zihninde yer etmek için ciddi bir teklif. Fakat bu teklifin fevkinde bir teklif vardı ki, tekliflerin en üstünüydü. İşte şehidimiz o teklifi yaptı. O da şuydu: Bütün devlet dairlerine “Allah” lafzı asılacak.” Ne de muazzam bir düşünce ne mükemmel bir anlayış! Zaten Hasan el-Benna mektebinde yetişen bir liderden de bu beklenirdi.
İkinci mesaj: İslam’ın ve Müslümanların onurunu koruyun!
Avrupa Güvenlik Konseyi sekreteri Bayan Ashton kendisiyle pazarlık yaparken onu elinin tersiyle geri çevirdi. Çünkü Ashton ona “İktidarda kal, fakat bize yargıyı, meclisi vermen gerekir” deyince, elinin tersiyle kadını geri çevirdi. Tabii ki bu davranışından iki hafta sonra kayboldu ve sonra da zindana atıldı ve altı yıl sonra da şehadete yürüdü. Aslında bu kadını geri çevirirken bir manada şehadete ellerini açmıştı. Yapılan bir teklifi elinin tersiyle iterken Rabbani teklife “evet” demişti.
Üçüncü mesaj: Bir cumhurbaşkanı akrabasını veya ailesinden bir ferdi kayırmaz.
Mursi cumhurbaşkanıyken kız kardeşi kansere yakalanır. Mısır’da tedavi olma imkânı olmadığını söyleyenler onun yurt dışında tedavi edilmesi gerektiği hususunda yol gösteriyorlardı. Belki de bu bir tuzaktı. Allah şehidimize feraset verdi ve o tarihi cümleyi söyletti ona: “Her Mısırlı kadın nasıl ki Mısır’da tedavi oluyorsa kız kardeşim de Mısır’da tedavi olacaktır.” İşte bir şehadet adayından beklenecek olan da budur. Çok geçmeden kız kardeşi yakalanmış olduğu kanserden vefat eder. Şayet Allah’tan korkan biri olmasaydı, devletin devasa imkânlarını kullanır, özel uçak ayarlar kız kardeşini dünyanın en iyi hastanelerinde en iyi meşhur doktorların nezaretinde tedavi ettirebilirdi. Ama doğru olanı, bir mü ‘mine yaraşanı yaptı.
Dördüncü mesaj: Devletin malına heves etmedi.
Mursi döneminde bakanlık yapan ve şimdilerde İstanbul’da ikamet eden bir İslam davetçisi anlatmıştı. Şunu söylemişti: Muhammed Mursi sabah evinden cumhurbaşkanlığı sarayına giderken cebinde sallama çayını götürüyordu. Devletin çayından içmeyen biriydi. İşte Müslümanın en büyük özelliklerinden biri. Yine İslam’ın onurunu koruma mücadelesi. Devletin, yani bütün halkın malı olan hususlarda hassas davranmak, el uzatmamak, mideye indirmemek, Müslümanın dikkat etmesi gereken hususlardan biri.
Beşinci mesaj: Komşuları unutmamak.
Muhammed Mursi cumhurbaşkanı olunca ona cumhurbaşkanlığı köşküne taşınma teklifi gelir. Yine dünyevi bir tekliftir. Yine imtihan edilmektedir şehadet adayımız. Fakat Muhammed Mursi buna anlamlı bir cevap verir. “Ben komşularımla yaşamaya devam edeceğim.” İşte İslam’ın istikbaldeki aziz şehitlerinden birinin vereceği cevap ancak bu olabilir. Taşınmadı, komşularıyla birlikte yaşamaya devam etti. Dünyalığa perestiş etmedi.
Altıncı mesaj: Geride gayeleri Allah olan evlatlar bıraktı.
Muhammed Mursi cumhurbaşkanı olarak atandığı sırada oğlu Suudi’de ikamet ediyordu. Ona babasının cumhurbaşkanı olduğu haber verildi ve bu konuda neler söyleyeceği merakıyla kendisiyle bir görüşme yapıldı. Bu görüşmede aziz şehidin şanına yaraşır bir mesaj ortaya çıktı. Ona “Neler söylemek istersin?” diye mikrofon uzattıklarında tarihi bir cevap verdi: “Şayet Allah yolunda olursa Allah onu başarılı kılacaktır.” İşte İslam’ın aziz evlatlarından birinin verdiği manidar bir cevap. İşte İslam’ın davetini yüklenmiş olanların anlaması ve iyi idrak etmesi gereken bir cevap.
Yedinci mesaj: Hayatı şehadetle sonlandırmak:
Muhammed Mursi ilahi mesajın başta Mısır’da sonra da dünyada hâkim olması için yola çıktı. Allah ona cumhurbaşkanı sıfatıyla İslam’ın hakimiyet mücadelesini vermeyi nasip etti. Bu nasibin yanı sıra şehadet gibi ulvi bit payeyi de nasip etti. Bunun öncesi de vardı. Zindanda altı yıllık bir halvet, altı yıllık bir itikaf, bir medrse-yi yusûfiyede manevi yolculuğa çıkmak. İşte bütün bu tablolar tek karede göz önüne getirildiğinde şehidin şu hayatı, İslam’a hizmet yolunda ne kadar da dolu dolu yaşadığı, şehit gibi yaşadığı için şehadetin nasip olduğu daha iyi anlaşılır.
O, şu modern asırda İslam’ın en gür seslerinden biri oldu. Büyük bir mesaj bıraktı. O da hayatın Allah yolunda feda edilmesiydi. Bunun anlamını çok iyi biliyordu. Bunu çok iyi bildiğindendir ki bir sabah evinden çıkıp da iş yerine giderken makam arabasını durdurmuş, dilenmekte olan bir kadına yaklaşmış, hal-vaziyetini sorduktan sonra ilgilenilmesi için talimat vermişti. O, bu makamda devam etseydi asrın Ömer b. Hattab’ı olma yolunda mücadele edecekti. İslam’ın azılı düşmanları, İslam’ın insanın derununda ve ardından yeryüzünde hangi inkılaplara yol açacağını çok iyi bildiklerinden daha cumhurbaşkanlığına gelir gelmez plan ve desiseler kurmaya başladılar. Mursi iktidarının devrilmesi için Mısırlı düşmanlarından zengin olanlar, mallarının yarısını feda etmeye hazır olduklarını dillendirdiler. Çünkü İslam’ın onların zulümlerine engel olacağını çok iyi biliyorlardı. İslam’ın onların azgınlıklarına izin vermeyeceğini çok iyi kavramışlardı.
Ey Muhammed Mursi, davan büyüktü ve davan bıraktığın yerden yoluna devam etmektedir. İslam’ın genç evlatları senin mesajını en iyi şekilde kavramış bulunmaktalar. Senin yetiştiğin mektepte Kur’ân ve sünnetin gölgesinde yüzbinlerce, milyonlarca genç aynı heyecan ve aynı arzuyla çalışmaya söz vermiş bulunmaktalar. Onlardan kimileri belki senin şehit düşecek kimleri de İslam’ın yeryüzüne hakimiyet müjdesine şahit olacaktır. Rabbim bizleri de senin elde ettiğim makama kavuştursun, mederese-yi yusûfiyeden şehadetle Rabbe yürümeyi bize de nasip eylesin. Mısır halkının seçimle başa getirdiği şehit Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin şehadet sene-yi devriyesi münasebetiyle İslam’ın tüm aziz şehitlerini buradan bir daha selamlıyoruz.
(Not: Muhammed Mursi hakkında daha geniş bilgi için onun iktidardan indirilişinden on üç gün sonra M. Ahmed Şakir tarafından yazılmış olan er-Ridde ani’l-Hurriye/Özgürlükten Geri Dönüş adlı (Arapça) esere müracaat edilebilir. Bu kitabın Türkçeye kazandırılması olayların o dönemdeki seyrinin ve İslam’a ve Müslümanlara o dönemde kurulan tuzakların anlaşılması açısından faydalı olacaktır.)