Filistin’de Nekbe’nin 72. Yıldönümü
Filistin topraklarında 14 Mayıs 1948 tarihinde, siyonist terör örgütleri tarafından “israil” adında bir işgal devletinin kuruluşu ilan edildi. İşgal devletinin kuruluşunun ilan edilmesiyle birlikte tek çatı altında toplanan siyonist terör örgütleri aynı zamanda Filistinlileri yurtlarından sürmek amacıyla geniş çaplı saldırılar başlattılar. Bu itibarla Filistinliler arasında 15 Mayıs tarihi Nekbe (Büyük Felaket) günü olarak anılmaktadır.

Filistinliler bugün vesilesiyle yurtlarından asla vazgeçmeyeceklerini ve oralara geri dönmek, meşru haklarını geri almak için sonuna kadar mücadele edeceklerini bütün dünyaya duyurmaya çalışıyorlar. Bu yılki 15 Mayıs da Nekbe’nin 72. yıldönümü idi. Nekbe yıldönümünde her yıl büyük kalabalıklarla gösteriler ve etkinlikler düzenlenerek Filistinlilerin yurtlarına sahip çıkma konusundaki kararlılıklarının duyurulmasına, işgale karşı mücadelenin devam edeceğinin vurgulanmasına çalışılıyordu.
Ancak bu yıl koronavirüs salgını sebebiyle alınan tedbirler bu tür etkinlikler düzenlenmesine engel teşkil etti. O yüzden bu yılın Nekbe yıldönümünde ağırlıklı olarak internet ve sosyal medya ortamında konunun gündeme getirilmesine, Filistin toprakları üzerindeki siyonist hakimiyetin bir işgal olduğunun vurgulanmasına ve Filistin halkının yurda dönüş mücadelesinden vazgeçmeyeceği mesajlarının verilmesine çalışıldı.
İşgal Yönetiminde Yeni Hükümet
israil işgal rejiminde bir yıllık bir süre içinde üç erken genel seçim gerçekleştirildi. Birinci ve ikinci erken genel seçimlerin ardından hükümet kurma konusunda siyasi partiler arasında bir uzlaşma sağlanamaması ve formül oluşturulamaması üzerine 2 Mart 2020 tarihinde üçüncü erken genel seçim gerçekleştirildi. Ancak bu seçimden çıkan sonuçlar da birbirlerine rakip görünen Likud Partisi lideri Benyamin Netanyahu ile Mavi- Beyaz İttifakı’nın lideri Benny Gantz’ın kendilerine destek veren siyasi partilerle ve gruplarla bir koalisyon hükümeti çıkarmalarına imkân vermiyordu. Bu durumda dördüncü erken genel seçime gidilmesi söz konusu olabilecekti.
Ancak bu kez rakip siyonist liderler kendi aralarında anlaşarak “birlik hükümeti” adını verdikleri bir koalisyon hükümeti kurmayı kararlaştırdılar. Bu hükümette dönüşümlü başbakanlık formülü bir çözüm olarak görüldü. Bu formüle göre 36 aylık bir süre için birinci 18 ay Netanyahu’nun ikinci 18 ay da Gantz’ın başbakanlık yapması kararlaştırıldı. Koalisyonun ikinci aşamasında Netanyahu’nun ittifakı bırakmasına fırsat vermemek için gerekli düzenlemeleri yapan bir yasayı meclisten yani Knesset’ten çıkardılar. İşgal rejiminin birlik hükümeti 17 Mayıs Pazar günü israil parlamentosu Knesset’e takdim edilerek güvenoyu aldı ve anayasal yeminini yaparak göreve başladı.
İşgal Yönetiminin Batı Yaka’ya Yönelik İlhak Planı
Filistin’in Türkiye’deki medya organlarında genellikle Batı Şeria ismiyle anılan Batı Yaka bölgesi işgalci siyonistler tarafından 1967 Haziran Savaşı’nda işgal edilmiştir. Dolayısıyla uluslararası alanda ve BM kararlarında siyonist işgal rejiminin bu bölgedeki askeri ve siyasi varlığı işgal olarak tanımlanmaktadır. Ancak işgal rejimine karşı caydırıcı bir politika izlenmemesi sebebiyle o, bu bölgede Filistinlilerin arazilerini zorla gasp etmek suretiyle yeni yahudi yerleşim merkezleri inşa etmektedir.
Şimdi bu yahudi yerleşim merkezlerinin bulunduğu bölgeleri, Batı Yaka’nın en verimli arazilerinin bulunduğu ve Ürdün Vadisi (Gavru’l-Urdun) olarak adlandırılan bölgeyi, Ölü Deniz’in kuzeyinde yer alan bölgeleri kapsayan önemli bir kısmı üzerinde resmen israil egemenliğini ilan etmek suretiyle buraları israil topraklarına ilhak etmek için çalışmaktadır. Tabii işgal rejiminin bu cüreti göstermesinde ABD Başkanı Trump’ın izlediği politikanın önemli bir rolü olmaktadır. ABD yönetimi Batı Yaka bölgesinde nihai kararı israil’in vereceği iddiasında bulunarak işgal rejimine cesaret verdi. ABD’nin israil Büyükelçisi David Friedman da israil işgal hükümetinin kuruluşunun ilan edilmesinden kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, israil’in Batı Yaka bölgesiyle ilgili ilhak kararını birkaç hafta içinde verebileceğini kendilerinin de bu kararı hemen tanımaya hazır olduklarını söyledi.
İşgal devletinin başbakanı Netanyahu 17 Mayıs tarihinde hükümetin anayasal yemin programının başlangıcında Knesset’te yaptığı konuşmada artık Batı Yaka üzerinde israil egemenliğini ilan etmenin zamanının geldiğini ileri sürdü. Kurulan yeni hükümetin de temmuz ayının başından itibaren bu konuyu gündemine alacağı ve ilhak kararının verileceği haberlerde dile getirildi.
Mahmud Abbas yönetimi ilhak kararı verilmesi durumunda kendilerinin israil’le imzalamış oldukları anlaşmaların tümünden çekileceklerini ileri sürdü. Ancak ne yazık ki Abbas’ın bu tür tehditleri işgal rejiminin gözünü korkutmuyor. Çünkü işgal rejimi açısından zaten bu anlaşmaların da fazla bir önemi yok ve onun için önemli olan Filistin toprakları üzerinde fiili tahakkümü sağlamak. Dolayısıyla işgal rejimini zorlayacak olan şey ancak Filistin’deki bütün direniş gruplarının aralarında tam bir birlik ve ittifak sağlayarak fiili mücadeleyi daha etkin hale getirmeleridir.
ABD’nin Filistinli Esir Ahlam et-Temîmî’yi Ürdün’den İstemesi
ABD’nin Temsilciler Meclisi’nden 7 üye Ürdün’ün Vaşington Büyükelçiliği’ne gönderdiği yazıda Filistinli direnişçi hanımlardan Ahlam et-Temîmî’nin yargılanmasının tamamlanması için ABD’ye teslim edilmesini istedi. Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi’nden ve aynı zamanda ona yakın kişilerden olan bu milletvekilleri et-Temîmî’nin teslim edilmemesi durumunda ABD yasalarının Ürdün’e yaptırım yapmasına imkân verdiğini hatırlatarak tehditte bulundular.
Ahlam et-Temîmî, Hamas’ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri’nin bir eylemine karışmakla suçlanarak 16 kez müebbet hapse mahkûm edilmiş ancak 2011 yılında Özgürlerin Vefası adı verilen esir takası anlaşmasında serbest bırakılarak Ürdün’e gönderilmişti. ABD’nin Temsilciler Meclisi’nde siyonist lobinin hesabına çalışan üyeler ise kendilerinin gerçekte işgalci siyonist rejimin jandarmaları olduklarını ortaya koymak için harekete geçmiş görünüyorlar. Ancak istediklerini pek de kolay elde edebileceklerini sanmıyoruz. Çünkü Filistin ve Ürdün halkı tam bir birlik içinde Ahlam et-Temîmî’ye destek veriyor. Ayrıca ABD’nin yaptırım tehditleri de eskisi kadar etkili olamıyor.
Suud Medyasının Siyonizm Sözcülüğü
Merkezi Birleşik Arap Emirlikleri’nde olan Suud sermayeli MBC1 televizyon kanalı Filistin halkının mücadelesine sataşmak ve siyonist işgalcilerin gönüllü bir şekilde propagandasını yapmak için bu yılın Ramazan ayının başlangıcında Ummu Harun ve Mahrec 7 adlı iki diziyi yayına koydu. Suud kanalına bu dizileri yayından kaldırması için çeşitli çağrılar yapıldı. Ama kanal tavrını değiştirmeyerek tamamen siyonistlerin mesajlarını taşıyan dizileri yayınlama konusundaki ısrarını sürdürdü.
Biz söz konusu dizilerin mahiyeti ve Suud yönetiminin genel olarak medyada işgalci katiller hesabına yaptığı propaganda faaliyetleri hakkında Ribat dergisinin Haziran 2020 sayısı için hazırlamış olduğumuz “Siyonizm Yararına Medya Savaşı” başlıklı dosyamızda ayrıntılı bilgi vermeye çalıştık. Bu dosyamızı derginin yayınlanmasından sonra inşallah kişisel web sitemiz olan www.vahdet.info.tr adresinden de okuyabilirsiniz.
Suud’da Düşünce Mahkumlarından Abdullah el-Hamid’in Vefatı
İnsanları düşünce ve inançlarından dolayı hapishanelere dolduran Suudi Arabistan yönetimi onlara çeşitli şekillerde eziyet ederek ve hastalıklarından tedavi görmelerini engelleyerek ölümlerine neden olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz ay içinde de insan hakları konusundaki çabalarından dolayı hapse atılmış olan fikir adamı Abdullah El-Hamid, Suud zindanlarında hayatını kaybetti.
Libya’da Hafter Güçlerine Darbe
Libya’nın meşru hükümeti niteliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’ne Türkiye’nin verdiği askeri destek bu ülkede, Arap dünyasındaki dikta rejimlerinin hesabına savaşan darbeci emekli general Halife Hafter’e bağlı güçler karşısında bayağı etkili oldu. UMH’ye bağlı askeri birlikler Trablus’un batısında kıyıya yakın bölgelerde hakimiyeti sağlayarak Hafter milislerini buralardan çekilmeye zorladı.
Böylece Trablus’tan Tunus sınırına kadar bütün kıyı bölgesinde UMH ordusu yeniden kontrolü sağlamış oldu. Daha sonra bu batı kesimin güneyine doğru ilerleyerek askeri ve stratejik açıdan oldukça önemli olan Vatiyye üssüne yöneldi ve burayı da isyancı generalin milislerinden kurtarmayı başardı. Libya Başbakanı Fayiz Serrac yaptığı açıklamada fitne örgütüne karşı mücadelenin devam edeceğini belirtti.
Biz de Libya’yla ilgili gelişmeler hakkında Vuslat dergisinin Haziran 2020 sayısı için hazırladığımız dosyada ayrıntılı bilgiler vermeye çalıştık. Bu dosyamızı derginin yayınlanmasından sonra kişisel web sitemizden okumanız mümkündür.
Irak’ta Yeni Hükümet
Irak’ta yönetime karşı gösteriler gerçekleştirilmesi sebebiyle Adil Abdülmehdi’nin istifa etmesiyle başlayan hükümet krizi birkaç aylık bir süreçten sonra Mustafa el-Kazımî’nin kurduğu hükümetin meclisten güvenoyu almasıyla birlikte çözüldü. el-Kazımî güvenoyu konusunda sorun yaşamamak ve hükümetinin meclisten geçmesini sağlayabilmek için değişik çevrelerle görüşmeler yaptı ve desteklerini almaya çalıştı. Ancak hükümetin kurulmasından sonra hemen olaylar başlaması ve insanların birtakım taleplerle meydanlara çıkarak gösteriler yapmaları dikkat çekti. Göstericilerin istekleri arasında, daha önceki gösterilere karşı şiddete başvuran ve birçok kişinin hayatını kaybetmesine neden olan eski Başbakan Adil Abdülmehdi’nin yargılanması ve cezalandırılması da var.
Yemen’de Güney Geçiş Konseyi’nin Özerklik İlanı ve Çatışmalar
Mafya devlet niteliğindeki Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yemen’de desteklediği ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi (GGK) ülkenin güneyinde kendince özerklik ilan etti. Normalde Aden’deki hükümeti desteklediğini ortaya koyan Suudi Arabistan’ın ise GGK’nin bu özerklik ilanı karşısında sessiz kalması dikkat çekti. Ancak Aden’deki hükümet GGK’nın ülkeyi bölme planına fırsat vermemek için onun militanlarına karşı silahlı savaşını sürdürerek güneyde, özellikle Ebin vilayeti sınırları dahilinde bazı bölgelerin kontrolünü ele geçirdi.
Doğu Türkistan Zulmü ve ABD’nin Tutumu
Çin’deki zulüm rejimi Sincan olarak adlandırdığı Doğu Türkistan bölgesindeki Müslüman halka zulmetmeye, oralardaki insanları esir kamplarına toplamaya ve oralarda işkence etmeye devam ediyor. ABD Senatosu da bu zulmünden dolayı Çin’e yaptırım yapılmasını öngören bir yasayı ittifakla kabul etti. Ancak bir tarafta siyonist katillerin jandarmalığını yapan ABD’nin diğer tarafta Doğu Türkistan’daki zulmünden dolayı Çin’e karşı yasa çıkarması, gerçekte insani gayelere değil tamamen siyasi hesaplara dayanıyor. Bilindiği üzere ABD’nin sicili de Çin’inkinden temiz değil.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?